BİRLEŞME VE DEVRALMA İŞLEMLERİNDE HUKUKİ BOYUT: TARAFLARIN SORUMLULUKLARI VE DUE DILIGENCE SÜRECİ
Günümüzün rekabetçi iş dünyasında, şirketlerin büyümek, rekabet avantajı elde etmek veya yeni pazarlara açılmak için başvurduğu birleşme ve devralma stratejileri, iş yapısının şekillenmesinde kritik bir rol oynamaktadır. Bu stratejiler, iş dünyasının dinamiklerine ayak uydurmayı amaçlayan şirketler için birer katalizör görevi görmektedir. Ayrıca, bu stratejik adımlar, sadece iş dünyasının değişimine cevap vermekle kalmamakta, aynı zamanda karmaşık hukuki süreçleri de beraberinde getirmektedir. Birleşme ve devralma süreçlerinin başarılı bir şekilde sonuçlanabilmesi için bu hukuki boyutunun titizlikle ele alınması gerekir.
Halihazırda ilgili sektörde bulunmayanlar için, bu pazara giriş için iki temel yöntem mevcuttur. Birincisi, sıfırdan ilgili sektörde bir şirket kurmaktır. Diğeri ise mevcut bir şirketi devralmaktır. Öte yandan, sektörde zaten var olan şirketler için de birleşme ve devralma işlemleri önemli bir strateji haline gelmiştir. Bu işlemler, şirketlerin özgün amaçlarına göre şekillenir. Birleşme, iki veya daha fazla şirketin varlıklarını bir araya getirerek tek bir işletme haline gelmesini ifade etmektedir. Bu işlem sonucunda, tarafların hak ve yükümlülükleri yeni bir yapıya göre düzenlenir. Devralma ise bir şirketin, başka bir şirketin varlıklarını veya hisselerini edinmesi anlamına gelir. Devralma işleminde satın alan taraf, devralınan şirketin kontrolünü elde etmektedir.
Birleşme ve devralma işlemlerinin karmaşıklığı, tarafların bu sürecin her aşamasında üstlendiği sorumluluklarla daha da artar. İşte bu noktada tarafların dürüstlük, işbirliği ve özen temelinde hareket etmesi, işlemin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için temel bir gerekliliktir. Bu yazımızda, birleşme ve devralma süreçlerinin tarafların sorumluluklarını nasıl etkilediğini ele alarak, özellikle due diligence süreci ve ayıp sorumluluğunu inceleyeceğiz.
Tarafların Birleşme ve Devralma Sürecindeki Sorumlulukları
Birleşme ve devralma sürecinde taraflar arasındaki işlemlerin sağlıklı ve güvenilir bir şekilde gerçekleşmesi adına, tarafların iş birliği ve dürüstlük temelinde hareket etmesi hayati bir öneme sahiptir. Özellikle işlemlerin başlangıcından sonuna kadar tarafların üstlendiği sorumluluklar, işlemin güvenilirliği ve sonucunun başarılı şekilde tamamlanması açısından oldukça önem taşımaktadır.
Birleşme ve devralma işlemlerinde, taraflar hisse alım satım sözleşmesi imzalarlar. Ancak işlem gerçekleşmeden önceki aşamada, taraflardan biri veya yardımcıları, dürüstlük ilkesine dayalı bir güven ilişkisine aykırı davranarak diğer tarafa veya onun koruma altındaki kişilere zarar verirse, bu sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğunu (culpa in contrahendo) doğurur. Taraflar, sözleşme içeriği, şartları ve hak yükümlülükleri üzerine görüşmeler yaparlar ve bu görüşmelerde taraflar arasında hukuki bir ilişki doğar. Bu ilişki, sözleşme benzeri bir güven ilişkisidir ve bu süreçte tarafların özen gösterme yükümlülüğü mevcuttur.
Taraflar, müzakereler sırasında gerçekleri açıklama, yanıltıcı bilgi verme, karşı tarafın çıkarlarını ve mal varlığını koruma gibi ödevlere sahiptir. Eğer bir taraf özen yükümlülüğüne aykırı davranır ve bu yüzden karşı taraf zarar görürse, bu zararın tazmin edilmesi gerekebilir.
Birleşme ve devralma sözleşmelerinde, taraflar due diligence çalışmaları yaparlar ve bu aşamada da “culpa in contrahendo” sorumluluğu önemlidir. Taraflar, due diligence sürecinde özen göstermek zorundadır. Zira bu süreç, müzakerelerin bir aşamasını oluşturur. Taraflar arasındaki güven ilişkisi burada da geçerlidir. Eğer taraflardan birinin kusuru nedeniyle diğer taraf zarar görürse, sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluğu kapsamında zarara neden olan taraf sorumlu tutulabilir.
Sözleşmenin imzalanması aşamasından sonra satıcının ayıptan doğan sorumluluğu gündeme gelmektedir. Türk Borçlar Kanunu madde 222/I hükmü uyarınca, satıcı, satış sözleşmesinin yapıldığı anda alıcının bildiği ayıplardan sorumlu değildir. Bu nedenle, alıcının hangi hususları bildiğinin tespiti büyük önem taşır. Alıcının veri odasındaki bilgi ve belgeleri bildiği varsayılır. Veri odası (data room), satıcının due diligence sürecinde alıcıya sunduğu tüm belgeleri içerir. Önceden veri odaları fiziksel olarak kurulmaktayken, günümüzde bunun yerini çoğunlukla sanal veri odaları almıştır. Bu değişimin verilerin incelenmesini kolaylaştırdığını söylemek yerinde olur. İlgili belgeler alıcının seçtiği ve danışmanlık hizmeti aldığı uzmanlar aracılığıyla söz konusu veri odalarında incelenir ve dolayısıyla alıcının şirket devralma sözleşmesine ilişkin ayıp olarak değerlendirilebilecek her şeyi bileceği varsayılmaktadır.
Alıcı due diligence süreci, alıcının hedef şirketi inceleme fırsatı bulması ve incelemeler yapması nedeniyle, satıcının ayıba karşı tekeffül sorumluluğunu zayıflatmaktadır. Buna istinaden satıcı, alıcının ayıpları bildiğini veya gereken özeni gösterseydi ayıpları fark edebileceğini iddia ederek sorumluluktan kaçınabilmektedir.
Due Diligence Kavramı
Due diligence, birleşme ve devralma işleminin bir aşaması olan, ilgili şirketin hukuki, finansal, vergisel gibi risklerini belirleme sürecidir. Şirket bu faktörler bakımından değerlendirilir ve bazı tespitler yapılır. Söz konusu faktörler bakımından hangi şartların varlığının aranacağı konusunda net bir skala mevcut değildir; bu şartlar ilgili şirket özelinde değişecektir. Esasen bu inceleme ile ‘şirket basiretli kişilerce özenli şekilde yönetilmiş mi’ sorusu çözüme kavuşur. Yapılan tespitler sonucunda şirket ile ilgili fikir sahibi olan alıcı duruma göre birleşme ve devralma işlemini yapıp yapmama kararını verir. Dolayısıyla due diligence aşaması, alıcının şirketin devralınmaya uygunluğunu inceleme fırsatı sunar.
Birleşme ve devralmaların hukuki boyutu, işlemin başarısını etkileyen temel faktörlerden biridir. Sözleşme koşulları, hukuki uyum, işgücü ve iş hukuku konuları, fikri mülkiyet hakları gibi unsurlar dikkatle ele alınmalıdır. İşletmelerin yasal düzenlemelere uygunluğunu sağlamak, gelecekteki riskleri minimize etmek ve işlemi sorunsuz tamamlamak için elzemdir.
Hedef şirketin hukuki işlemleri ve bunların etkilerinin incelenmesi, hukuki due diligence’ın esasını oluşturmaktadır. Bu süreç, şirketin faaliyetlerinin hukuki açıdan sorunlu olup olmadığını, potansiyel sorumluluk risklerini tespit etmeyi amaçlamaktadır. Öte yandan, hedef şirketin iç ve dış hukuki yükümlülükleri detaylı şekilde gözden geçirilir. Bununla birlikte, alıcı tarafın birleşme veya devralma işlemi sırasında beklenmeyen yükümlülüklerle karşılaşmasını önlemek de bu sürecin hedeflerindendir.
Hukuki Due Diligence Kapsamında İncelenmesi Gereken Hususlar
Hukuki due diligence veya diğer adıyla Legal due diligence, işletmeler hukuku, iş hukuku, sözleşmeler hukuku, mesleki hukuk ve usul hukuku gibi çeşitli açılardan geniş bir incelemeyi içerir. Ağırlıklı olarak hangi açılardan inceleneceği ilgili şirket özelinde değişebilmektedir.
- Markaların gerçek sahipliği, tescillerin uygun şekilde yapılıp yapılmadığı gibi hususlar da hukuki due diligence kapsamında ele alınması gereken unsurlardandır. Ayrıca, finansman için yapılan sözleşmeler gibi kredi veya finansal kiralama sözleşmelerinin incelenmesi de büyük önem taşır. Bu sözleşmelerin fesih koşulları veya ödeme şartları gibi hükümler özenle değerlendirilmelidir.
- Hedef şirketin müşteri, diğer şirketler ve personel ile arasındaki sözleşmelerin ayrıntılı bir şekilde incelenmesi gerekmektedir. Özellikle mülkiyet değişiklikleri, sözleşme feshi veya dönme hükümleri gibi önemli hükümler dikkatle gözden geçirilmelidir.
- İlgili şirketin malvarlığından kaynaklanan haklar, lisanslar ve fikri mülkiyet hakları da detaylı bir şekilde incelenmelidir. Bunun yanında, taşınmaz malların tapu kayıtları, sınırlı ayni haklar ve fikri mülkiyet hakları da bu incelemeye tabi tutulmalıdır.
- İş hukuku bakımından, hedef şirketin çalışanlarıyla olan iş sözleşmeleri, feshi ihbar süreleri ve rekabet yasağı gibi konular dikkatle gözden geçirilmelidir. Çalışanların kıdem tazminatları ve sosyal sigorta primleri de detaylı bir şekilde araştırılmalıdır.
- Hukuki due diligence sürecinde hedef şirketin davacı veya davalı olduğu davalarda mevcut riskler de gözden geçirilmelidir. Eğer mevcut bir dava var ise, bu davalardan hangilerinin kaybedilebileceği ve kaybedilen davaların potansiyel zarar miktarı gibi hususların da bu süreçte ele alınması büyük önem arz eder. Akabinde, hedef şirketin davacı olabileceği alanlar da göz ardı edilmemelidir. Zira, ileriye dönük işlemler de due diligence aşmasında incelenecek hususlar kapsamındadır. Dosyanın ilerleme süreci ve olası sonuçlar tespit edilerek süreç yönetimi sağlanabilmektedir.
Hukuki due diligence işleminin birleşme ve devralma işlemlerindeki kritik önemi, iş dünyasının sağlıklı büyüme stratejileri oluşturmasında belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Bu ayrıntılı inceleme, işlemdeki riskleri minimize ederek tarafların işlemi başarıyla tamamlamasını sağlamaktadır. Alıcı, hedef şirketin işleyişini ve gereksinimlerini anlama imkanına sahip olur. Hukuki due diligence sayesinde hedef şirketin devralınacak paylarının bedelinin tespiti yapılmaktadır. Bunun yanında, eğer bir ayıp söz konusu ise, satın almadan önce ayıpların belirlenmesi için muayene yükümlülüğü değerlendirilir.
İnceleme ile verilen beyanlara karşı satıcı ifşa yapar. Alıcı bakımından da bu ifşalar nezdinde oluşan riskleri müvekkille paylaşmak ve bu riskleri nasıl yöneteceğine karar vermek gerekir. İnceleme sürecinde alıcı bir sorun olduğuna kanaat getirirse devir işleminin tamamlanmasından önce bunun giderilmesini isteyebilir. Bunun yanında, söz konusu sorun doğrultusunda sözleşmede ön koşullara yer verme gibi imkanları da mevcuttur. Alıcı böyle bir ön koşula yer verdiği takdirde, devir işleminin gerçekleşebilmesi için, satıcı ya da hedef şirketin ön koşulları yerine getirmesi ya da alıcı tarafın bu ön koşullardan feragat etmesi gerekecektir.
Sonuç
Birleşme ve devralma işlemleri, günümüz iş dünyasında büyüme ve rekabet avantajı elde etmek isteyen şirketler için vazgeçilmez stratejik adımlardır. Bu süreçler, sadece ekonomik değil aynı zamanda hukuki boyutlarıyla da büyük önem arz etmektedir. Tarafların dürüstlük ve özen ilkesine uygun şekilde basiretli bir iş adamı gibi davranmaları, başarılı bir birleşme veya devralma işlemi için temel unsurdur. Hukuki due diligence süreci, işlemin sağlıklı bir temel üzerine oturmasını sağlamak amacıyla kritik bir aşamadır. Bu süreç, tarafların potansiyel riskleri önceden değerlendirmelerine ve işlem sonrası sorunların önlenmesi sağlamaktadır. Sonuç olarak, birleşme ve devralma işlemlerinin başarılı bir şekilde tamamlanabilmesi için hukuki boyutunun dikkatlice ele alınması ve tarafların sorumluluklarının yerine getirilmesi gereklidir. Bu sayede, iş dünyasında kalıcı ve sürdürülebilir başarıya ulaşmak mümkün olacaktır. Şirketlerin hukuki danışmanlık alarak, işlem süreçlerini düzgün bir şekilde yönetmeleri ve tüm yasal gereklilikleri yerine getirmeleri büyük önem taşımaktadır.
KAYNAKÇA
- Arıkan, M., Due Diligence Kavramı ve Şirket Birleşme ve Devralma Sözleşmelerinde Satıcının Sorumluluğu Hakkında Tbk Hükümleri Çerçevesinde Değerlendirmeler, MÜHF – HAD, Cilt:22, Sayı:1.
- Cıvaş, İ., Birleşme ve Devralmaların Rekabet Hukuku Açısından Değerlendirilmesi, Gümrük&Ticaret Dergisi, Sayı:2, Yıl: 2013.
- Güleç, Uğur. “Şirket Birleşmelerinden Doğan Hukuki Sorumluluk” (yüksek lisans tezi) Başkent Üniversitesi, 2022.
Bu makaleyi okuduktan sonra birleşme ve devralma işlemlerinin çok daha karmaşık bir hukuki süreç olduğunu fark ettim. Söz konusu sürecin her iki taraf için de önemli sorumluluklar içerdiğini ve due diligence adı verilen sürecin önemini kavradım. Ancak, birleşme ve devralma işlemleri sırasında tarafların daha fazla pratik örnek ve strateji hakkında bilgilendirilmelerinin faydalı olabileceğini düşünüyorum.