TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE
SOKMA SUÇU
İnsanlar bulunduğu noktadan başka bir noktaya gidebilmek için bir ulaşım aracı kullanmak durumunda kalmaktadır. Ulaşım araçlarının kullanılması insanların varmak istedikleri konuma daha hızlı bir şekilde ulaşabilmeleri adına önem kazanmaktadır. Özellikle hem maliyet açısından hem de çevresel faktörleri düşündüğümüzde son yıllarda toplu taşıma araçlarının kullanımında ciddi bir artış söz konusudur. Ülkemizde resmi verilere göre 25 milyon civarında motorlu taşıtların bulunduğu bilinmektedir. Ülkemizin nüfusu ve kayıtlı motorlu taşıt sayısını da göz önünde bulundurduğumuzda özellikle de İstanbul gibi yüz ölçümü nüfusuna oranla küçük kalmış şehirlerimizde trafikte problemlerin ortaya çıkması kaçınılmaz bir hal almaktadır. Bu problemlerin büyük bir kısmını trafik güvenliğini tehlikeye sokmak ve trafik kazalarının oluşturduğunu söylersek haksız sayılmayız. Aslında trafik güvenliğini tehlikeye sokmanın bir sonucu olarak trafik kazalarının gerçekleştiğini söylemek daha doğru olabilir. Çünkü trafiği tehlikeye sokan kişi, alkollü araç kullanarak, seyir halindeyken tehlikeli sollamalar yaparak, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hallerde bulunarak vb. durumlarla bazı davranışlar sergileyerek sonucunun ölümcül boyutlara ulaşabileceği kazalara sebebiyet verebilmektedir. Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu kasten veya taksirle işlenebilmektedir. Biz burada bu suç tipinin taksirle işenme boyutunu ele alacağız. Ancak ana konumuza geçmeden önce bu suç tipinin ortaya çıkışını ve nasıl önlenebileceği konusunda bazı açıklamalarda bulunacağız. Çünkü ceza yaptırımlarının öncelikli amacı bireyi cezalandırmak, bireyi toplumdan uzaklaştırmak değil aksine bireyin toplumla tekrardan uyum içinde yaşamasını sağlamaktır.
Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçunun Ortaya Çıkışı: İnsanlar doğumları itibariyle çeşitli faktörlerin etkisiyle bir şekilde belirli bir kişilik yapısına ulaşmaktadır. Bu ulaşılan kişilik her insanda aynı olmaz. Çünkü insanlara göre doğrular ve yanlışlar farklılık gösterebilir. Ancak öyle durumlar vardır ki herkese göre doğru kabul edilen, öyle yanlışlar vardır ki herkese göre yanlış kabul gören. İşte bu yanlışlardan birisi de trafikte insan hayatını tehlikeye sokmaktır. Bu konu yasa koyucu tarafından kesin olarak yasaklanmıştır ve aksi taktirde bazı yaptırımlarla karşılaşmamız kaçınılmaz olmaktadır. Bir insanın bilerek ve isteyerek bu tip davranışları işlemesinin temelinde yatan nedenleri tek bir şekilde açıklamak sağlıklı olmaz. Bireyin doğumundan itibaren yetiştiği çevresel faktörler, anne ve babasından aldığı eğitim, kişinin psikolojik durumu vb. bunlardan birisi olabilir veya hepsi birlikte de olması mümkündür. Bunun önüne geçebilmek adına bireyin, doğum anından itibaren ebebeyinlerine çok büyük görev düşmektedir. Çünkü bireyin doğduğu andan yetişkinlik dönemine kadar ki en önemli rol modeli anne ve babasıdır. Birey, söz konusu bu suç tipini elinde olmayan sebeplerden dolayı da işleyebilir yani bilmeden ve istemeden. Bizler bu suç tipinin bilmeden ve istemeden yani taksirli bir şekilde işlenmesi halini ele alacağız.
Trafik Güvenliğini Taksirle Tehlikeye Sokma Suçu: Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun kasten veya taksirle işlenebilen bir suç olduğunu belirtmiştik. Bu suç tipinin kast ile işlenmesi TCK madde 179’un birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında açıkça düzenlenmiştir. Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçu ise TCK madde 180’de “Deniz, hava veya demiryolu ulaşımında, kişinin hayatı, sağlığı veya malvarlığı açısından bir tehlikeye taksirle neden olan kimseye üç aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.” denilerek söz konusu suç tipi kanunda açıkça düzenlenmiş ve yaptırıma bağlanmıştır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, her ne kadar söz konusu bu suç tipinin kast veya taksirle işlenebileceğini belirtmiş olmamıza rağmen TCK madde 180’da suçun taksirle işlenmesi boyutunda karayolu araçları dahil edilmemiştir. Özetle karayolu araçlarında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu kasten işlenebilirken, taksirle işlenmesine dair kanunda yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu suç tipinin taksirle işlenmesi söz konusu olamaz. Yargıtay’ da vermiş olduğu kararlar neticesinde yaptığımız açıklamaları destekler nitelikte bozma kararları vermektedir. Aşağıda konumuz ile alakalı Yargıtay’ın vermiş olduğu bir kararı örneklendirmemiz mümkündür.
Yargıtay Kararı İncelemesi
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/16725 Karar: 2014/8809 Tarih: 10.04.2014
- TCK 180. Madde
- Trafik Güvenliğini Taksirle Tehlikeye Sokma Suçu
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Oluş ve dosya kapsamına göre, sanığın gündüz vakti, sevk ve idaresindeki otomobil ile meskun mahalde seyir ederken, önündeki aracı sollamak için karşı şeride geçtiği esnada karşı şeritten gelen araç ile çarpışması sonucu meydana gelen olayda, sanığın sadece karşı yoldan gelen trafiğin kullandığı şerit ya da yol bölümüne girilmesinin, 5237 sayılı TCK’nın 179/2. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturmayacağı, zira 5237 Sayılı TCK’nın 179. maddesinde trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu, bu maddenin 2. fıkrasında, “kara, deniz, hava ve demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık ve malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare etmek…” şeklinde tanımlandığı, aynı Kanunun 180. maddesinde ise, trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçunun düzenlendiği ve bu maddede karayolu ulaşım araçlarına yer verilmediği, dolayısıyla 5237 sayılı TCK’nın 179. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun ancak kasten işlenebilen suçlardan olduğu ve bu suçun oluşabilmesi için aracın kasıt ya da olası kasıtla kişilerin hayat, sağlık ve malvarlığı açısından tehlike yaratacak bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerektiği, suçun taksirle işlenen biçimine 5237 sayılı yer verilmediği gibi, koşulları bulunduğu takdirde eylemin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu kapsamında değerlendirilebileceği anlaşılmakla, yapılan yargılama sonucunda, olayda sanığın kastının bulunmaması nedeniyle atılı suçun yasal unsurları itibariyle oluşmadığı gerekçesi ile beraat hükmü verilmesi gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde mahkumiyet hükmü tesis edilmesi,
Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanununun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak bozulmasına, 10.04.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
FURKAN YILDIRIM