Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Trafik kazası sonucunda tazminatı yapısı gereği aile üyeleri destek içinde kabul edilir. Ancak diğer kişiler de eğer trafik kazası sonucu oluşan sonuçlar sebebiyle destekten yoksun kalındığını ispat edebilirse aile üyeleri gibi bu kişiler de bu tazminat çeşidini talep edebilir.

Bu tazminat çeşidi bir nafaka borcu olmayıp, sadece tazminat borcudur. Bu nedenle zarar gören kişi tazminat miktarını kötü idare ile parayı kötü kullanıp zor duruma düşerse tekrar isteyemez ancak bu borç tazminat borcu yerine nafaka borcu olsaydı zarar gören taraf tazminat miktarını tekrardan talep edebilecekti. Ayrıca destekten yoksun kalma tazminatı peşin sermayeye dönüştürülebilir ancak yine yapısı gereği nafaka borcu olsaydı bu mümkün olmayacaktı

Destekten yoksun kalma tazminatı üçüncü kişilere devredilebilir.

Tazminat talebi mirasçılara geçebilir. Zarar verenin ölümü halinde zarar verenin mirasçıları tazminata halef olur ancak nafaka borcu olsaydı bu mümkün olmazdı.

Destekten yoksun kalan, bakıma muhtaç olmadan ölmüşse mirasçılar dava açamaz. Çünkü bakım ihtiyacı şartı gerçeklememiştir. Eğer desteğe muhtaç olan esas mağdurun ölümü ile yardıma muhtaçsa mirasçılar mağdurun ölümünden desteğe muhtaç kişilerin ölümü arasında kalan süre kadar gün hesabına göre tekabül eden tazminat miktarını dava edebilir. Eğer mahkeme ve zarar veren tazminatı kabul etmemişse herhalde tazminat mirasçılara geçer.

Tazminatın amacı aynı sosyal duruma ulaşmayı hedefler, lüks hayat sağlama amacı söz konusu değildir, yani tazminatın hükmedilmesi sonucu zarar gören ‘iyi ki bu olay olmuş elimize ne güzel para geçti.’ Gibi bir düşünce içinde olmayacaktır.

Trafik kazası yapısı gereği haksız fiil teşkil eder. Haksız fiilin tazmin edilmesi hükümleri Türk Borçlar Kanununda düzenlenmiştir. TBK m. 49’e göre ‘Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.’ Demektedir. İlerleyen maddelerde TBK m. 51’e göre ise ‘Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.’ Demektedir. Yani bu maddeye göre rasyonel olarak da ulaşabileceğimiz bir sonuçtur tabi ki ama bu hükümle trafik kazası sonucu tarafların kusur oranlarınca tazminat miktarının belirleneceğini belirtmekte fayda vardır. Zaten Karayolları Trafik Kanunu Madde 90 da ‘Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun ve genel şartlarda düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.’ Diyerek Türk Borçlar Kanunun tazminatla ilgili maddeleri trafik kazası sonucu oluşan zararların tazmini için de kullanılacağı belirtilmiştir.

Zarar Görenin Ölümü ve Bedensel Zararı Halinde Tazminata Konu Giderler

TBK m. 53 ve 54’te zarar görenini ölümü ve bedensel zararı halinde hangi kalemlerin tazmin edileceği düzenlenmiştir. TBK m. 53’e göre;

Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır:

  1. Cenaze giderleri.
  2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
  3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.

Ölüm halinde bu sayılan kalemler tazminat konusu olacaktır. TBK m. 54’e göre ise; b

Bedensel zararlar özellikle şunlardır:

  1. Tedavi giderleri.
  2. Kazanç kaybı.
  3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
  4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.

Kalemleri bedensel zarar başlığı altında açılacak bir tazminat davasının konusunu teşkil edecektir.

T.C. YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ

2019/3958 K. 2020/2267 T. 15.6.2020

DAVA : A-)Davacı İstemi: Davacı vekili; davacıya bağlanan sürekli iş göremezlik gelirinden ancak iş kazasındaki kendi kusurunun (%50’nin) yarısına tekabül eden %25’i oranında indirim yapabileceğini beyanla, Kurum işleminin iptali ile davacıya bağlanan sürekli iş göremezlik gelirinin bağlanma tarihinden itibaren yeniden hesaplanarak eksik bağlanan kısmının bağlanma tarihinden itibaren işleyecek faizi ile davacıya ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

B-)Davalı SGK Cevabında: 19.10.2001 tarihli trafik tespit tutanağında, kazanın oluşunda davacı …’ın tamamen kusurlu olduğunun belirtildiğini, sürekli işgöremezlik gelirinin mülga 506 Sayılı Kanun’un 111. maddesine istinaden %50 indirimli olarak bağlandığını beyanla, davanın reddini talep etmiştir.

C-)İlk Derece Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı : “… Kesinleşmiş Mahkeme kararına esas bilirkişi kurulu raporunda sigortalının kusurunda, motosiklet ile meskun mahal içinde aşırı hız ve yakın takipten dolayı önündeki araca arkadan çarpması gerekçe olarak gösterilmiştir. Buna göre, sigortalı tarafından tehlikeli olduğu bilinen aşırı hız ve öndeki aracın yakın takibi şeklindeki hareketin kazanın oluşumunda % 50 oranında kusur oluşturduğunu anlaşılmakta olup, bilirkişi raporundaki tespit 506 Sayılı yasanın 111.maddede yer alan bağışlanmaz kusur tanımı kapsamında yer almaktadır.

506 Sayılı yasanın 111.maddeye göre yapılacak bağışlanmaz kusur nedeniyle bağlanacak gelirde yapılacak eksiltme en fazla % 50 olabilmekte, eksiltme hesabının ise bağışlanmaz sayılan kusurun derecesine göre yapılması gerekmektedir. Davalı Kurumca sigortalı % 100 kusurlu sayılarak bağlanan gelirinde % 50 eksiltmeye gidilmiş ise de, Mahkeme kararı ile tespiti yapılan ve kesinleşen sigortalının bağışlanmaz kusuru kapsamında olan kusurun % 50 olması nedeniyle, kusurun derecesine göre gelirden yapılacak indirimin %25 olması gerektiği tespit edildiğinden…” gerekçesiyle “Davacıya yapılan sürekli iş görmezlik gelirinden yapılan indirimin kusur derecesine göre %25 olduğunun tespiti ile davacıya eksik ödenen gelirlerin her ay için kesinti tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine ” karar vermiştir.İstinaf Başvurusu ; İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili, dosya içerisinde alınan bilirkişi raporunda taleplerini doğrular ve destekler nitelikte olduğunu, davanın ispatlanmasına rağmen hiçbir hukuki gerekçeye dayanmadan davanın kısmen kabulüne karar verildiğini beyanla, ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasını istemiştir. İstinaf kanun yoluna başvuran davalı Kurum vekili, davaya konu trafik kazası hakkında tutulan trafik kaza tespit tutanağı ve kaza ile ilgili düzenlenen iş müfettişi raporunun dikkate alınmadığını, iki raporda da kazanın oluşunda sigortalının tamamen kusurlu olduğunun tespit edildiğini beyanla, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.D)Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı :”…sigortalının kazanın oluşumunda %50 oranında kusurlu bulunduğu kesinleşen mahkeme kararı ile anlaşıldığı, olay günü, motosiklet kullanmak için yeterli A-2 sınıfı sürücü belgesine sahip olmadan, çift yönlü olan güzergah üzerinde bir öndeki aracın arkasından seyir etmekte olduğuna göre, dikkatini yola vermesi ve önündeki araç ile kendi aracı arasında yeterli ve güvenli takip mesafesi bırakması, aracının hızını, hava, yol ve trafik şartları ile aracının teknik özelliklerine uydurup seyir anında belirebilecek herhangi bir tehlike karşısında önünde açık olan en kısa mesafede aracını duruşa geçirebilecek bir hızla seyrini sürdürmesi, güvenli araç kullanma bakımından elzem olmasına rağmen aşırı hız ve yakın takipten dolayı öndeki araca arkadan çarparak kazanın meydana gelmesinde bağışlanmaz kusuru bulunduğu, bu nedenle sürekli iş göremezlik gelirini 506 Sayılı Kanun’un 111. maddesi uyarınca %50 indirimli olarak bağlayan Kurum işleminin yerinde olduğu gözetilmeden davayı kısmen kabul eden mahkeme kararının hatalı olduğu anlaşılmıştır.” gerekçesiyle “Davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine,” ve kararı kaldırarak “Davanın Reddine” karar verilmiştir.

E-) Temyiz: Davacı Vekili: Tazminat davasında işvereninde % 50 kusurlu olduğunun tespit edildiğini, SGK’nın iş kazası tespitindeki kusur oranına göre değil, ceza yargılmasındaki kusur oranına göre sürekli iş göremezlik geliri bağladığını kararın bozulmasını talep etmiştir.

F-) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:Dava sürekli iş göremezlik gelirinden yapılan indirime ilişkin kurum işleminin iptali ile bu indirim neticesinde eksik ödenen gelirin yasal faiziyle tahsili istemine ilişkindir.Mahkemece davanın kabulüne ilişkin verilen karar Bölge Adliye Mahkemesi tarafından usul ve yasaya uygun bulunmayarak kaldırılmış ve davanın reddine karar verilmiştir.Dosyadaki kayıt ve belgelerden; 2001 yılında meydana gelen iş kazası ile ilgili, 31.03.2003 tarihli İş müfettişi tarafından düzenlenen raporda tüm kusurun kazalı sigortalıda bulunduğu trafik kaza tespit tutanağının dikkate alınması gerektiği belirtilmiş ve kurumun 31.5.2003 tarihli inceleme raporu ile 13.04.2009 tarihli inceleme raporunda aynı yönde kazalının asli kusurlu olduğu, bağışlanamaz kusurunun bulunması nedeniyle 506 Sayılı Kanun’un 111. maddesinin uygulanması gerektiğine dair tespitlerin yapıldığı, Didim 1.Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi’nin 2006/330 Esas ve 2011/740 Karar sayılı Dairemiz tarafından davalı işverenin temyiz dilekçesinin süre aşımı yönünden reddine karar verilerek kesinleşen tazminat dosyasında %50 işveren, % 50 kazalı sigortalı olduğunun tespit edildiği, anlaşılmaktadır.Davanın yasal dayanakları incelendiğinde; 506 Sayılı yasanaın “Sigortalının Bağışlanamaz Kusuru” başlıklı 111. maddesinde “Bağışlanmaz kusuru yüzünden iş kazasına uğrayan, meslek hastalığına tutulan veya hastalanan sigortalıya verilecek geçici iş göremezlik ödeneği veya sürekli iş göremezlik geliri, bu kusurun derecesine göre, Kurumca, yarısına kadar eksiltilebilir.

Tehlikeli olduğu veya hastalığa sebep olacağı bilinen yahut yetkili kimseler tarafından verilen emirlere aykırı olan veyahut açıkça izne dayanmadığı gibi hiç bir gereği veya yararı bulunmayan bir işi elinde olarak sigortalının yapması veya yapılması gerekli bir hareketi savsaması kusurun bağışlanmazlığına esas tutulur.” hükmü düzenlenmiştir.

Kusur raporlarının, 506 Sayılı Yasa, 4857 Sayılı Kanun’un 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün 2 vd. maddelerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. 4857 Sayılı Kanun’un 77. maddesi; “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar…” düzenlemesini içermektedir. Anılan düzenleme, işçiyi gözetim ödevi ve insan yaşamının üstün değer olarak korunması gereğinden hareketle; salt mevzuatta öngörülen önlemlerle yetinilmeyip, bilimsel ve teknolojik gelişimin ulaştığı aşama uyarınca alınması gereken önlemlerin de işveren tarafından alınmasını zorunlu kılmaktadır. İş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçlar ayrıntılı olarak irdelenip, kusur aidiyet ve oranları gerekçeleriyle ortaya konulmalıdır. Ayrıca 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi (Mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu 53. madde) hükmü uyarınca hukuk hakimi ceza davasında alınmış kusur raporu ile bağlı değilse de kesinleşmiş ceza ilamıyla saptanmış maddi olgularla bağlıdır.Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hakiminin, ceza hakiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkumiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof. Dr. K. Gözler, “Res Judicata’nın Türkçesi Üzerine”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 2, 2007, s.45-61 ) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır.

1-)Sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin sorumluları aleyhine açılan tazminat davalarında alınan kusur tespitine ilişkin bilirkişi raporları ile ulaşılan sonuçlar, Kurumun taraf olmaması nedeniyle işbu dava yönünden bağlayıcı nitelikte bulunmamakta, olup ancak güçlü bir delil olarak kabul edilebilir.Somut durumda, sigortalı tarafından açılan ve süre aşımı nedeniyle de Yargıtay incelemesinden geçmeden kesinleşen … (…) Asliye Hukuk Mahkemesi tazminat dava dosyasında işveren ve davacı taraf olup kusur oranları kendilerini bağlamaktadır. İşveren aleyhine açılan tazminat davasında sosyal güvenlik kurumu taraf olmadığından dolayı kusur raporu sosyal güvenlik kurumunu bağlamamaktadır.

2-)Dosya kapsamından meydana gelen söz konusu olay ile ilgili ceza yargılaması ve akıbeti ile ilgili bilginin yer almadığı SGK’nın dikkate aldığı trafik kaza tutanağı raporununda gelir indirimi yönünden davacıyı bağlamayacağı açıktır.Somut olayda; kusur oranlarının bilirkişi raporu alınmadan Bölge Adliye Mahkemesince değerlendirilmesi hatalı olup uzman bilirkişilerden alınacak rapor sonrası bağışlanamaz kusur değerlendirmesi yaparak sonuca gidilmesi gerekmektedir. Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında davalı kurumun taraf olmadığı tazminat dosyasının kesin hüküm teşkil etmediği, ancak ayrıntılı irdeleme içermesi ve kesinleşmesi halinde güçlü delil niteliğinde olduğu gözetilerek, müfettiş raporlarındaki durum tespit ve kusur oranları ile trafik kaza tespit tutanağı da dikkate alınarak trafik iş güvenliği bakımından uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyetinden iş güvenliği mevzuatına göre yöntemince işveren ve sigortalının kusur aidiyet ve oranlarının belirlenmesi için rapor alarak, elde edilecek sonuca göre 506 Sayılı Yasanın 111. maddesi gereği bağışlanamaz kusur değerlendirmesi yaparak hüküm kurulmalıdır.

Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde davacı tarafından temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASI gerekmiştir.

SONUÇ : G-)Sonuç :Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 15/06/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bu konuda daha fazla bilgi almak için büromuzun alanında deneyimli avukatlarından danışmanlık hizmeti sağlayabilirsiniz.

 

Stj. Av. Hamdi Berk CAN

 

Leave a Reply

Open chat
Avukata İhtiyacım var
Merhaba
Hukuki Sorunuz nedir ?
Call Now Button