İstihkak Davası
1. İstihkakın Kaynağı: Mülkiyet Hakkının Mutlak Niteliği
Eşya hukukunun merkezinde yer alan mülkiyet hakkı, TMK m.683’e göre malike, “eşya üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma” yetkilerini verir; bu hak mutlak nitelikte olup herkese karşı ileri sürülebilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkının korunması yalnızca borç ilişkisi kapsamında değil, üçüncü kişilerin her türlü müdahalesine karşı da geçerlidir.
İstihkak davası tam da bu noktada doğar: malik olmayan bir kişinin zilyetliğinde bulunan ya da icra organları eliyle haksız biçimde haczedilen mal üzerinde malik, kendi mülkiyetini savunmak zorunda kaldığında TMK’daki mülkiyetin korunması ilkesi, cebrî icra hukukunda istihkak kurumu şeklinde vücut bulur. Bu yönüyle istihkak, İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenmiş olsa da dayanağını eşya hukuku ilkelerinden alır.
2. Mülkiyet Hakkının Korunma Biçimleri ve İstihkak
Mülkiyet hakkının korunmasının klasik biçimleri istihkak (rei vindication), elatmanın önlenmesi (negatory) ve tespit davalarıdır. TMK m.683/2’ye göre, “malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı geri verilmesini dava edebilir.” Bu hüküm, Roma hukukundan beri bilinen “rei vindicatio” davasının modern karşılığıdır.
Cebrî icra sırasında borçluya ait zannedilerek haczedilen bir mal üzerinde üçüncü kişi mülkiyet iddia ettiğinde, bu iddianın özü TMK m.683/2’deki malın geri verilmesi istemine dayanır. Dolayısıyla istihkak davası, eşya hukukundaki istihkak (mülkiyetin iadesi) davasının icra sürecine özgülenmiş özel türüdür. Haczin borçluya değil malike yönelmesi nedeniyle mülkiyet hakkı haksız biçimde sınırlandığından, malik İİK m.96 vd. yoluyla bu hakkını korur.
3. Zilyetlik Karinesi ve İspat Sorunu (TMK m.973-978)
Eşya hukukunun en önemli karinesi, zilyetlik malikliği karinesidir. TMK m.973’e göre, “bir taşınır üzerinde zilyet olan kimse onun maliki sayılır.” Bu düzenleme, istihkak davalarında ispat yükünün belirlenmesinde belirleyici rol oynar.
Eğer haczedilen mal borçlunun zilyetliğinde ise, karine gereği malın borçluya ait olduğu varsayılır; mülkiyet iddiasında bulunan üçüncü kişi, aksini ispat etmelidir. Buna karşılık mal üçüncü kişinin fiilî zilyetliğinde haczedilmişse, mülkiyet karinesi artık onun lehine döner ve alacaklının aksini kanıtlaması gerekir. Yargı uygulaması da bu yönüyle zilyetlik karinesini, istihkak davalarında ispat yükünün yer değiştirmesini sağlayan pratik bir araç olarak görür.
Dolayısıyla istihkak davalarının esası, eşya hukukundaki zilyetlik-mülkiyet ilişkisinin doğru tespitine dayanır. Zilyetlik, mülkiyetin kanıtı değil ama karinesi olduğundan; üçüncü kişi, karinenin lehine olduğu durumda yalnızca zilyetliğini ve malın fiilî hâkimiyetini kanıtlamakla yetinebilir.
4. Mülkiyetin Türüne Göre İstihkak Davasının Özellikleri
a. Taşınır Mallarda İstihkak
Taşınır mülkiyetinin kazanılması TMK m.762 vd. hükümlerine tabidir ve zilyetliğin devriyle gerçekleşir. Bu sebeple, taşınır mallar üzerindeki istihkak davaları genellikle fiilî zilyetlik ve teslim olgusuna dayanır. Malik, fatura, irsaliye, taşıma belgesi veya banka ödemeleriyle mülkiyetin kendisine ait olduğunu ispatlayabilir.
Uygulamada en sık rastlanan örneklerden biri araç istihkakıdır. Noter satış sözleşmesi yapılmış fakat tescil henüz tamamlanmamış araç, borçlunun elinde haczedildiğinde, malik TMK m.763 uyarınca mülkiyetin geçerli şekilde devredildiğini ispatlayarak istihkak davası açabilir. Çünkü noter satış sözleşmesiyle birlikte mülkiyetin devri tamamlanır; tescil yalnızca açıklayıcı niteliktedir.
b. Taşınmaz Mallarda İstihkak
Taşınmazlarda mülkiyetin kazanımı tescille olur (TMK m.705). Dolayısıyla taşınmazlar üzerinde istihkak iddiasında bulunan kişi, tapu kaydını ve buna dayanan mülkiyet belgesini ibraz etmek zorundadır. Ancak TMK m.1023’teki tapu siciline güven ilkesi, kötü niyetli üçüncü kişiyi korumaz.
Örneğin borçlu, kendisine ait olmayan bir taşınmazı hileyle kendi üzerine geçirmiş ve alacaklı o taşınmazı haczettirmişse, gerçek malik TMK m.1025 uyarınca tapu kaydının düzeltilmesini, paralel biçimde de istihkak davasıyla haczin kaldırılmasını talep edebilir. Bu durumda istihkak, yalnızca icra hukuku açısından değil, mülkiyet hakkının iadesi bakımından da sonuç doğurur.
5. Ayni Hakların Korunması ve İstihkakın Fonksiyonu
Eşya hukukunda yalnızca mülkiyet değil, rehin, intifa, irtifak, sükna gibi sınırlı aynî haklar da korunur. TMK m.795, rehin hakkının mal üzerindeki tasarruf yetkisini kısıtladığını, ama mülkiyeti devretmediğini belirtir. Bu durumda haczedilen mal üzerinde rehin hakkı bulunduğunu iddia eden kişi de, alacaklının satıştan önce kendi hakkını dikkate aldırmak için istihkak prosedüründen yararlanabilir.
Yine TMK m.794 ve 826’da düzenlenen irtifak ve intifa hakları, bazen malın kullanım biçimini doğrudan etkiler. Örneğin bir taşınmaz üzerindeki intifa hakkı üçüncü kişiye aitse, haciz işlemi malik yönünden yapılabilir ancak fiilî kullanımı intifa hakkı sahibinden alınamaz. Bu durumda istihkak davası, yalnızca mülkiyetin değil, ayrıca kullanım hakkının da korunmasını sağlar.
6. Eşya Hukuku İlkeleriyle İİK Arasındaki Etkileşim
İİK m.96-99 hükümleri, eşya hukukunun “mülkiyetin korunması” ilkesini cebrî icra ortamına taşır. Ancak icra hukukunda zaman, şekil ve delil sınırlamaları bulunduğundan, TMK’daki genel koruma ilkesi süre ve usul açısından daraltılmış biçimde uygulanır.
Örneğin TMK m.683 kapsamında açılacak genel istihkak (rei vindication) davasında zamanaşımı işlemezken, İİK’de üçüncü kişinin iddiasını belirli sürede ileri sürmemesi hak kaybına yol açar. Bu fark, özel hukukta mutlak hakların, icra hukukunda usule bağlı menfaatlere dönüşmesinin tipik göstergesidir.
Buna rağmen mahkemeler, yorum yaparken TMK’nın temel ilkelerini göz ardı etmez. Özellikle mülkiyetin dokunulmazlığı (Anayasa m.35 ve TMK m.683) gereğince, üçüncü kişinin hakkının açık olduğu hallerde sırf şekli gerekçelerle istihkak reddedilmez.
7. Zilyetliğin Korunması Yoluyla İstihkak
TMK m.981-983 arasında düzenlenen zilyetliğin korunması davaları, zilyedin fiilî hâkimiyetini haksız elatmalara karşı güvence altına alır. Bu hükümler, istihkak davasına doğrudan değil ama dolaylı biçimde yön verir. Çünkü icra memurunun haciz işlemi sırasında malın kimin fiilî hâkimiyetinde olduğunu belirlemesi, zilyetlik koruması açısından önemlidir.
Zilyet, malik olmasa dahi malı fiilen elinde bulunduruyorsa, haksız hacze karşı zilyetliğin iadesi davası veya istihkak iddiası ileri sürebilir. Mahkemeler, fiilî zilyetliği tamamen göz ardı etmemekte; TMK’daki “zilyetlikten doğan karine”yi adil çözüm için referans almaktadır. Bu yönüyle istihkak, yalnız mülkiyetin değil, zilyetliğin fiilî korunmasının da aracı hâline gelir.
8. Paylı ve Elbirliği Mülkiyetinde İstihkak
Paylı mülkiyette (TMK m.688 vd.) her paydaş, payı oranında malın maliki sayılır. Haciz yalnızca borçlu paydaşa ait kısım üzerinde mümkündür. Ancak uygulamada tüm mal haczedildiğinde diğer paydaşlar, pay dışındaki kısım için istihkak davası açabilir.
Elbirliği mülkiyetinde (örneğin miras ortaklığı) durum daha karmaşıktır. TMK m.701 gereği mal üzerinde paylar belirlenmemiştir; haciz, ortaklığın tamamına yönelmiş sayılır. Bu durumda bir mirasçı, haczin sadece kendi hissesini aşan kısım için istihkak iddiasında bulunabilir. Yargı içtihatları, muris muvazaası veya paylaşım dışı tasarruflarda da istihkak yolunun açık olduğunu kabul eder.
Dolayısıyla istihkak davası, mülkiyetin yalnız bireysel değil, kolektif biçimlerinin de korunma aracıdır.
9. Mülkiyetin İspatı ve Delillerin Değeri
Eşya hukukunda mülkiyetin ispatı, şekil ve yazılı delillerle yapılır. TMK, zilyetlik ve tapu kayıtlarına büyük önem verir. Bu nedenle istihkak davalarında tapu, noter satış sözleşmesi, fatura, taşıma senedi, banka dekontu gibi belgeler en güçlü delil niteliğindedir.
Tanık beyanı ve yemin gibi kişisel deliller, ancak yardımcı nitelikte kabul edilir. Çünkü mülkiyet, aynî hak olduğundan, ispatında objektif ve maddî kanıtlar aranır. Uygulamada mahkemeler, eşyanın kim adına sigortalı olduğu, kim tarafından kullanıldığı, kimin adına fatura düzenlendiği gibi unsurları birlikte değerlendirir. Böylece eşya hukuku delil sistematiği, istihkak davasının bel kemiğini oluşturur.
10. Eşya Hukuku İlkeleri Işığında Sonuç ve Değerlendirme
İstihkak davası, yüzeyde bir icra prosedürü gibi görünse de özü itibarıyla mülkiyet hakkının eşya hukukundaki korunma mekanizmasıdır. TMK’daki mülkiyet, zilyetlik ve aynî hak ilkeleri, bu davanın hem teorik temelini hem de uygulamadaki sınırlarını belirler.
Mülkiyet hakkı Anayasa m.35 ve TMK m.683 ile güvence altına alınmış mutlak bir haktır; ancak bu hak cebrî icra sürecinde üçüncü kişiler yönünden daraltılabilir. Bu nedenle istihkak kurumu, devletin cebrî icra yetkisini hak sahiplerinin mülkiyet özgürlüğüyle dengeleme aracıdır.
Eşya hukuku açısından bakıldığında, istihkak davası yalnızca bir “itiraz” değil, mülkiyetin “yeniden tesis edilmesi” anlamına gelir. Üçüncü kişi, hakkını TMK’ya dayandırarak ispatladığında, cebrî icra mekanizması durur ve eşya, gerçek malikine döner. Böylece hukukun iki temel ilkesi—alacaklının korunması ve mülkiyetin dokunulmazlığı—uyum içinde gerçekleştirilmiş olur.