Single Blog Title

This is a single blog caption

Uzun Yargılama ve Makul Sürede Yargılanma Hakkı

Türkiye’de hem ceza hem hukuk hem de idari yargılamalarda en çok şikâyet edilen konulardan biri, davaların “yıllarca sürmesi” ve bir türlü sonuçlanmamasıdır. Vatandaşın dilindeki ifadeyle “dosyanın tozlu raflara kaldırılması”, hukuki terminolojide makul sürede yargılanma hakkının ihlali olarak karşımıza çıkar ve bu ihlal, belirli şartların varlığı halinde tazminat davası açılmasını mümkün kılar.

Bu yazıda, uzun yargılama kavramını, makul sürede yargılanma hakkının hukuki dayanaklarını, Türkiye’deki tazminat mekanizmalarını, uzun yargılama nedeniyle açılan tazminat davasının şartlarını, usulünü ve tazminat hesaplama kriterlerini ayrıntılı şekilde ele alacağız. Amaç, hem hak kaybı yaşayan vatandaşları bilgilendirmek hem de uygulamada karşılaşılan sorunları pratik bir dille ortaya koymaktır.


1. Makul Sürede Yargılanma Hakkının Hukuki Dayanakları

1.1. Anayasa ve Temel Haklar Çerçevesi

Türkiye’de makul sürede yargılanma hakkının temel dayanağı, Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan “adil yargılanma hakkı” düzenlemesidir. Anayasa, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde adil yargılanma hakkına sahip olduğunu belirtir. Bu adil yargılanma hakkının bir unsuru da şüphesiz ki yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmasıdır.

Anayasa’da “makul süre” ibaresi açıkça yazmasa da, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, yargılamanın sürüncemede bırakılmamasını, bireyin yıllarca belirsizlik içinde bırakılmamasını ve devletin yargı hizmetini makul bir organizasyon ve hızla sunmasını zorunlu kılar. Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kararlarında da makul sürede yargılanma hakkı, Anayasa m. 36 ile bağlantılı olarak kabul edilmekte ve ihlaller tespit edilmektedir.

1.2. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM İçtihadı

Türkiye’nin tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi, makul sürede yargılanma hakkını açıkça düzenler. Buna göre, “herkes, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ve kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda makul bir süre içinde bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının görülmesini isteme hakkına sahiptir”.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), onlarca kararında, “makul süre” kavramını somut olayın koşullarına göre değerlendirmiş; dava türü, yargılamanın karmaşıklığı, başvurucunun ve devlet makamlarının davranışı gibi kriterlerle birçok ülkede ihlal tespit etmiştir. Türkiye hakkında da, özellikle 1990’lı yıllardan itibaren yargılamaların aşırı uzunluğu nedeniyle çok sayıda ihlal kararı verilmiş, bu durum ülke açısından yapısal bir sorun olarak işaret edilmiştir.

1.3. Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru ve İç Hukuk Yolunun Çoğalması

12 Eylül 2010 referandumu ile getirilen önemli yeniliklerden biri de, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yoludur. Temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini düşünen kişiler, iç hukuk yollarını tükettikten sonra Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapabilmektedir.

Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası da Anayasa Mahkemesi önüne sıkça gelen bir şikâyet türüdür. AYM, bu başvurularda genellikle şu tespitleri yapar:

  • Yargılama süresinin başlangıcı ve bitişi,

  • Davanın türü, karmaşıklığı,

  • Mahkemelerin, savcılıkların ve diğer idari makamların davranışı,

  • Başvurucunun yargılamanın uzamasına katkı sağlayıp sağlamadığı.

İhlal tespit edildiğinde, başvurucuya manevi tazminat ödenmesine hükmedilmekte, devletin yargılama sistemini hızlandıracak tedbirler alması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu iç hukuk yolu, AİHM’e gitmeden önce tüketilmesi gereken temel yollardan biridir.


2. Makul Süre Değerlendirilirken Dikkate Alınan Kriterler

2.1. Yargılamanın Başlangıç ve Bitiş Anı

Makul süre hesabında ilk soru, sürenin ne zaman başladığı ve ne zaman sona erdiğidir. Hukuk davalarında bu süre genellikle:

  • Davanın açılması (dilekçenin mahkemeye sunulması) ile başlar,

  • Kararın kesinleşmesi ile sona erer.

Ceza yargılamasında ise:

  • Şüpheli/sanık, üzerine yöneltilen suçlamadan makul seviyede haberdar olduğunda (örneğin gözaltı, tutuklama, iddianamenin kabulü gibi aşamalarda),

  • Süre başlar ve beraat, mahkûmiyet, davanın düşmesi veya reddi kararının kesinleşmesine kadar devam eder.

Bu noktada önemli olan, kişinin hukuki durumunu belirleyen sürecin tümünün makul süre hesabına dâhil edilmesidir. Bazen soruşturma aşaması yıllarca uzar, iddianame bir türlü düzenlenmez; bazen dava açılmış ama duruşmalar uzun aralıklarla yapılır, dosya gereksiz yazışmalarla zaman kaybeder. Tüm bu süreç, makul süre hesabına girer.

2.2. Davanın Niteliği ve Karmaşıklığı

Makul sürenin tespitinde mahkemeler ve yüksek yargı organları, davanın niteliğini ve karmaşıklığını dikkate alır. Örneğin:

  • Çok sayıda sanığın bulunduğu, örgütlü suçlamaların olduğu, yüklü dosyalar,

  • Teknik bilirkişi incelemesi gerektiren, uluslararası unsurlu ticari davalar,

  • Onlarca tanığın dinlenmesini gerektiren karmaşık dosyalar

doğal olarak daha uzun sürebilir. Buna karşılık, basit alacak davaları, tek sanıklı basit ceza davaları, rutin idari davalar için makul süre daha kısa kabul edilir.

Burada önemli olan, “karmaşıklık” gerekçesinin bir mazeret olarak otomatik kullanılmaması; gerçekten teknik ve kapsamlı dosyalar için geçerli görülmesidir.

2.3. Tarafların ve Mahkemelerin Davranışı

Makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde bir diğer önemli unsur, davaya taraf olan kişilerin ve yargı organlarının tutumudur.

  • Taraflar duruşmalara katılmıyorsa, gereksiz erteleme taleplerinde bulunuyorsa, adres bildirmeyerek tebligatı zorlaştırıyorsa, kendi davranışlarıyla sürenin uzamasına katkıda bulunmuş sayılır.

  • Öte yandan, mahkemelerin gereksiz beklemeler yapması, dosyayı aylarca kalemde bekletmesi, bilirkişi raporlarını hızlandırmaması, duruşma aralıklarını çok uzun tutması, gereksiz şekilde bir dosyayı başka mahkemelere göndermesi gibi durumlar da devletin yargı hizmetini etkin sunmaması anlamına gelir.

Sonuçta, makul süre değerlendirmesinde şu soru sorulur: “Somut olayda, devletten beklenebilecek özen gösterilmiş midir?”


3. Uzun Yargılama ve Vatandaşın Maruz Kaldığı Zararlar

3.1. Belirsizlik, Psikolojik Yük ve Sosyal İtibar

Uzun yargılama, yalnızca bir “takvim süresi” meselesi değildir; aynı zamanda bireyin hayatını doğrudan etkileyen yoğun bir belirsizlik ve stres kaynağıdır. Yıllarca süren ceza yargılamalarında sanık, “acaba mahkûm olacak mıyım?”, hukuk davalarında taraflar “acaba alacağımı tahsil edebilecek miyim?” sorusunu sürekli zihninde taşır.

Bu süreçte:

  • Görevde yükselme, işe giriş, evlilik gibi sosyal ve ekonomik kararlar ertelenebilir,

  • Kişi, çevresinde “davalık, sanık, suç isnadı altında” görülebilir,

  • Sürekli adliyeye gidip gelmek, duruşma tarihlerini beklemek, masraflar yapmak, ciddi bir manevi yıpranmaya yol açar.

İşte bu sebeplerle, makul sürede yargılanma hakkının ihlali halinde talep edilen manevi tazminat, bu psikolojik ve sosyal yıpranmayı telafi etmeyi amaçlar.

3.2. Ekonomik Kayıplar ve Maddi Zararlar

Bazı durumlarda uzun yargılama, doğrudan maddi zarara da yol açabilir. Örneğin:

  • İcra edilemeyen alacak davası nedeniyle yıllarca alacağını tahsil edemeyen bir alacaklı,

  • İdari yargıda iptalini istediği bir işlem nedeniyle işine dönemeyen memur,

  • Uzun süren ceza yargılaması nedeniyle itibar kaybına uğrayıp işini kaybeden sanık

somut olarak ekonomik kayıplar yaşayabilir. Bu gibi hallerde, yalnızca manevi tazminat değil, maddi tazminat talebi de gündeme gelebilir. Ancak maddi tazminat için, uğranılan zararın belgelendirilebilir ve ispatlanabilir olması önemlidir.


4. Türkiye’de Uzun Yargılama Nedeniyle Tazminat Mekanizmalarının Gelişimi

4.1. AİHM İhlal Kararları ve Yapısal Sorun Tespiti

Uzun yıllar boyunca Türkiye aleyhine AİHM’de açılan davalarda, makul sürede yargılanma hakkının ihlali sıkça tespit edilmiştir. AİHM, bazı kararlarında bunu “yapısal sorun” olarak nitelendirmiş, iç hukukta etkili bir giderim mekanizması oluşturulması gerektiğini vurgulamıştır.

Bu ihlal kararları, Türkiye’nin hem uluslararası itibarını zedelemekte hem de ciddi tazminat ödemelerine yol açmaktaydı. Bunun üzerine, iç hukukta yeni mekanizmalar geliştirilmesi gündeme gelmiştir.

4.2. Tazminat Komisyonu, Anayasa Mahkemesi ve Yeni Düzenlemeler

Türkiye, zaman içinde:

  • Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunu,

  • Uzun yargılama ve bazı diğer ihlaller için özel tazminat komisyonu mekanizmasını,

  • Ceza ve hukuk yargılamalarında iç hukukta başvurulabilecek özel tazminat davası yollarını

geliştirerek, AİHM’in öngördüğü anlamda “etkili iç hukuk yolları” yaratma yoluna gitmiştir.

Vatandaş açısından bakıldığında, artık uzun yargılama nedeniyle tazminat talep etmek için yalnızca AİHM’e gitmek zorunluluğu ortadan kalkmış; önce iç hukukta, ilgili tazminat yoluna başvurma, Anayasa Mahkemesi’ne gitme, ancak bu yollar etkisiz kalırsa AİHM’e gitme şeklinde çok katmanlı bir sistem oluşturulmuştur.


5. Uzun Yargılama Nedeniyle Tazminat Davası Şartları

5.1. Kimler Tazminat Talep Edebilir?

Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla tazminat talep edebilecek kişiler, yargılamanın taraflarıdır. Örneğin:

  • Ceza davasında sanık, katılan,

  • Hukuk davasında davacı, davalı,

  • İdari davada davacı,

  • Bazı durumlarda, ilgili yargılama nedeniyle doğrudan etkilenmiş üçüncü kişiler (örneğin ölmüş kişi yerine mirasçıları),

şartları taşıdıkları takdirde tazminat davası açabilir.

Burada önemli olan, yargılamanın uzamasından fiilen etkilenen ve bu nedenle manevi/maddi zarara uğrayan kişi olmaktır.

5.2. İhlalin Tespiti İçin Aranan Unsurlar

Uzun yargılama nedeniyle tazminat talep edebilmek için genel olarak şu unsurlar aranır:

  1. Bir yargılama sürecinin varlığı: Ceza, hukuk veya idari yargılama.

  2. Bu yargılamanın makul süreyi aşacak derecede uzamış olması: Somut olayın özelliklerine göre değerlendirilir.

  3. Devletin sorumlu sayılabileceği gecikmelerin varlığı: Mahkemelerin, savcılıkların, idarenin ihmal ve gecikmeleri.

  4. Başvurucunun da sürenin uzamasına kusuruyla sebep olmamış olması veya katkısının sınırlı olması.

  5. İhlal nedeniyle manevi (ve varsa maddi) zararın ortaya çıkması.

Bu unsurlar bir arada bulunduğunda, kişi uzun yargılama nedeniyle tazminat talep eden bir davayı gündeme getirebilir.

5.3. İç Hukuk Yollarının Tüketilmesi ve Süreler

Makul sürede yargılanma hakkı, aynı zamanda uluslararası bir hak olduğu için, AİHM’e gidebilmek bakımından iç hukuk yollarının tüketilmesi ve belirli süreler önem taşır. Ancak iç hukukta açılacak tazminat davası bakımından da, ilgili kanunlarda başvuru süreleri öngörülebilir.

Uygulamada genel yaklaşım, yargılamanın sona ermesinden (örneğin kararın kesinleşmesinden) veya ihlalin öğrenilmesinden itibaren kanunda öngörülen süre içerisinde tazminat talebinde bulunulması gerektiği yönündedir. Bu nedenle, vatandaşların ve avukatların, somut dosyada geçerli olan özel süre düzenlemelerini dikkatle incelemesi büyük önem taşır.


6. Görevli ve Yetkili Mahkeme, Usul ve Dilekçe İçeriği

6.1. Görevli Mahkeme

Uzun yargılama nedeniyle açılacak tazminat davalarında görevli mahkeme, yargılamanın türüne göre değişebilir. Örneğin:

  • Uzayan ceza yargılamaları nedeniyle tazminat talepleri, ceza yargılamasında görevli mahkemeler veya özel tazminat düzenlemesine göre belirlenen mahkemeler önüne götürülebilir.

  • Uzayan hukuk davaları için, adli yargı içindeki belirli mahkemeler;

  • Uzayan idari yargılama süreçleri için ise adli yargı veya idari yargıda öngörülen özel düzenlemeler devreye girebilir.

Burada vatandaş açısından en pratik yol, somut dosya türüne göre uzman bir avukata danışmak ve ilgili kanun hükümlerindeki görevli mahkeme düzenlemesine uygun hareket etmektir.

6.2. Yetkili Mahkeme

Yetki bakımından çoğu zaman, uzun süren davaya bakan mahkemenin bulunduğu yer veya davacının yerleşim yeri mahkemesi yetkili kabul edilir. Ancak bu husus da, özel düzenlemelerde farklı şekilde belirlenebilir. Bu nedenle, tazminat davası açmadan önce:

  • İlk yargılamanın hangi mahkemede yapıldığı,

  • Davacının yerleşim yeri,

  • Kanundaki özel yetki hükümleri

birlikte değerlendirilmelidir.

6.3. Dilekçede Bulunması Gereken Temel Unsurlar

Uzun yargılama nedeniyle tazminat davası dilekçesinde genellikle şu hususlara ayrıntılı yer verilmelidir:

  • Taraf bilgileri, davanın türü ve konusu,

  • Makul süreyi ihlal ettiği iddia edilen yargılamanın esas numarası, mahkemesi, konu özeti,

  • Yargılamanın başlangıç ve bitiş tarihleri, önemli duruşma tarihlerinin kronolojik sıralaması,

  • Mahkemenin veya diğer makamların gecikmeye sebep olan işlemleri veya işlem yapmaması,

  • Davacının sürecin uzamasına katkıda bulunmadığını gösteren açıklamalar,

  • Uzun yargılama nedeniyle uğranılan manevi zarar (ve varsa maddi zarar),

  • Talep edilen tazminat miktarı ve buna ilişkin gerekçeler.

Bu unsurların, kronolojik ve sistematik bir şekilde ortaya konulması hem mahkemenin değerlendirmesini kolaylaştıracak hem de hak kaybı riskini azaltacaktır.


7. Tazminat Türleri ve Tutarının Belirlenmesi

7.1. Manevi Tazminat

Makul sürede yargılanma hakkı ihlallerinde en sık karşımıza çıkan tazminat türü, manevi tazminattır. Bu tazminat, uzun yargılama sürecinde:

  • Kişinin yaşadığı stres, kaygı, belirsizlik,

  • Aile ve sosyal çevrede itibar zedelenmesi,

  • Kişilik haklarına yönelik olumsuz etkiler

gibi unsurları telafi etmeyi amaçlar.

Mahkemeler, manevi tazminat miktarını belirlerken:

  • Yargılamanın toplam süresini,

  • Dosyanın karmaşıklığını,

  • Devletin ihmallerinin ağırlığını,

  • Başvurucunun sürece katkısını,

  • Ülkenin ekonomik koşulları ve benzer içtihatları

birlikte değerlendirir. Amaç, ne çok düşük ne de fahiş olmayan, makul ölçüde tatmin sağlayan bir tutara hükmetmektir.

7.2. Maddi Tazminat

Maddi tazminat, uzun yargılama nedeniyle doğrudan ekonomik kayba uğrayan kişiler açısından gündeme gelir. Örneğin:

  • Yargılamanın uzaması sebebiyle işini kaybeden,

  • Yıllarca alacağını tahsil edemediği için ciddi gelir kaybına uğrayan,

  • Uzun süren soruşturma nedeniyle müşterilerini kaybeden esnaf

somut ve belgelenebilir zararlara maruz kalmış olabilir.

Bu durumda, maddi tazminat talebi de ileri sürülebilir. Ancak maddi tazminat, manevi tazminattan farklı olarak, mutlaka ispat ve hesap gerektirir. Mahkeme, zararın uzun yargılama ile illiyet bağını da değerlendirir.


8. AYM ve AİHM İçtihadında Makul Sürede Yargılanma İlkeleri

8.1. Genel İlkeler

Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarında, makul sürede yargılanma hakkına ilişkin bazı ortak ilkeler öne çıkar:

  • Makul süre, sabit bir yıl sayısıyla belirlenmiş değildir; her dava türü ve somut olay için ayrı değerlendirilir.

  • Yargılamanın uzamasında devlet makamlarının rolü ön plandadır; fakat kişinin kendi kusuru dikkate alınır.

  • Devlet, yargı teşkilatını ve usul kurallarını, davaların makul sürede sonuçlanmasını sağlayacak şekilde düzenlemekle yükümlüdür.

  • Sadece mahkeme aşaması değil, soruşturma, istinaf, temyiz ve kararın kesinleşmesi için geçen süre bir bütün olarak ele alınır.

8.2. Uygulamadaki Sonuçlar

Bu içtihatlar, Türkiye’de:

  • Duruşma aralıklarının makul tutulması,

  • Bilirkişi ve keşif süreçlerinin hızlandırılması,

  • Dosyaların gereksiz yere bekletilmemesi,

  • Yargılamayı etkilendiren idari süreçlerin (tebligat, müzekkere, yazışma vs.) daha etkin işletilmesi

gerektiğini ortaya koymuştur. Buna rağmen uygulamada hâlâ birçok dosyanın yıllarca sürdüğü, vatandaşların “adalet geç tecelli ederse adalet olmaktan çıkar” düşüncesini paylaştığı görülmektedir. İşte tazminat davaları, bu durumda bireyin uğradığı zararı en azından bir ölçüde gidermeye çalışan bir mekanizma işlevi görür.


9. Uygulamada Sık Yapılan Hatalar ve Dikkat Edilmesi Gerekenler

9.1. Yanlış Hasım Gösterilmesi

Uzun yargılama nedeniyle tazminat davalarında, yanlış hasım gösterilmesi sık yapılan hatalardandır. Çünkü bu davalarda sorumlu olan taraf, kural olarak devlettir; yani Hazine veya ilgili idare/Adalet Bakanlığı olabilir.

Dava, yanlış kişi veya kuruluş aleyhine açıldığında:

  • Davanın usulden reddi söz konusu olabilir,

  • Süreler kaçırılabilir,

  • Tekrar dava açmak gerekebilir ve bu da yeni hak kayıplarına yol açabilir.

Bu nedenle, dava açılmadan önce ilgili mevzuat çerçevesinde doğru hasmın kim olduğunun tespiti büyük önem taşır.

9.2. Sürelerin Kaçırılması

Tazminat davası açmak için öngörülen süreler, genellikle hak düşürücü niteliktedir. Yani bu süreler geçtikten sonra dava açılırsa, mahkeme sürenin geçtiği gerekçesiyle davayı reddedebilir.

Bu nedenle:

  • Yargılamanın kesinleşme tarihinin,

  • İhlalin öğrenildiği tarihin,

  • Özel kanunlarda öngörülen başvuru sürelerinin

net şekilde tespit edilmesi ve buna uygun bir takvim oluşturulması gerekir. Vatandaşların bu noktada çoğu zaman sürecin ayrıntılarını bilmediğini, bu yüzden profesyonel hukuki yardım almanın önemini göz ardı etmemek gerekir.

9.3. Zararın Somutlaştırılmaması

Özellikle maddi tazminat taleplerinde, zararın somutlaştırılmaması ve ispatlanmaması davaların reddine sebep olabilmektedir. Manevi tazminat bakımından dahi, davacının yaşadığı sıkıntının ve yargılamanın uzamasının hayatına etkisinin ayrıntılı biçimde anlatılması, tazminat miktarının belirlenmesinde etkili olmaktadır.

Dilekçelerde, yıllar içinde yaşanan süreç, aile ve iş hayatına etkileri, yapılan masraflar, ertelenen fırsatlar mümkün olduğunca net ve somut bir dille ortaya konulmalıdır.


10. Sonuç: Uzun Yargılama Mağdurları İçin Pratik Öneriler

Uzun yargılama ve makul sürede yargılanma hakkının ihlali, yalnızca soyut bir hukuk teorisi değil, birçok kişi için günlük hayatın acı bir gerçeğidir. Yıllarca süren ceza, hukuk veya idari davalar, kişileri hem psikolojik hem ekonomik olarak yıpratmakta; adalete ve devlet kurumlarına duyulan güveni zedelemektedir.

Bugün Türkiye’de, uzun yargılama nedeniyle zarar gören kişilerin:

  • İç hukukta özel tazminat davaları açma,

  • Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapma,

  • Gerekirse AİHM’e başvurma

imkânları bulunmaktadır. Ancak bu yolların her biri, sıkı usul kurallarına ve süre şartlarına tabidir.

Bu nedenle:

  1. Yargılaması yıllarca süren ve hâlâ sonuçlanmamış olan kişiler, dosyalarının toplam süresini, duruşma aralıklarını, gecikmeye neden olan işlemleri dikkatle not etmelidir.

  2. Karar kesinleşmişse, kesinleşme tarihinden itibaren geçebilecek başvuru süreleri gözetilmeli, bu süreler dolmadan harekete geçilmelidir.

  3. Tazminat davası açılacaksa veya bireysel başvuru yapılacaksa, mevzuatı iyi bilen ve bu alanda deneyimi olan bir avukattan profesyonel hukuki destek alınmalıdır.

  4. Manevi tazminat talebi yanında, somut ekonomik kayıplar varsa maddi tazminat talebi de düşünülmeli, bu zararlar belge ve delillerle desteklenmelidir.

Sonuç olarak, makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının vazgeçilmez bir parçasıdır. Devlet, bu hakkı korumakla yükümlü olduğu gibi, ihlal ettiği durumlarda etkin tazminat yollarını işletmekle de sorumludur. Vatandaşlar ise, yaşadıkları mağduriyetleri hukuki zeminde dile getirerek, hem kendi haklarını koruma hem de yargı sisteminin iyileşmesine katkı sunma imkânına sahiptir.

Bu çerçevede, uzun yargılama mağduru olduğunuzu düşünüyorsanız, somut dosyanızın özelliklerine göre uygun tazminat yolunun belirlenmesi, sürelerin kaçırılmaması ve güçlü bir dilekçe hazırlanması için mutlaka uzman bir hukukçuya başvurmanız, hak kaybı yaşamamanız açısından büyük önem taşımaktadır.

Leave a Reply

Open chat
Avukata İhtiyacım var
Merhaba
Hukuki Sorunuz nedir ?
Call Now Button