Uluslararası Boşanma ve Çocuk Velayetinde Hukuki Çerçeve: Sınır Ötesi Uyuşmazlıklara Çok Boyutlu Yaklaşımlar
Uluslararası Boşanma ve Velayet Davaları: Kuramsal Çerçeve, Uygulamadaki Zorluklar ve Hukuki Başvuru Yolları
Giriş
Küreselleşmenin hız kazanmasıyla birlikte farklı uyruklara mensup bireyler arasındaki evlilikler ve bu evliliklerin sona erme süreçleri, klasik aile hukukunu sınır aşan bir boyuta taşımıştır. Geleneksel anlamda boşanma ve velayet davaları çoğunlukla tarafların aynı ülkede ikamet ettiği veya aynı vatandaşlığa sahip olduğu durumlarda nispeten öngörülebilir hukuki sonuçlar doğurmaktayken, uluslararası nitelikli aile uyuşmazlıklarında hukuki karmaşa belirgin ölçüde artmaktadır. Farklı ülkelerin aile hukuku düzenlemeleri, yargılama usulleri, kamu düzenine ilişkin sınırlamalar ve devletin çocuk yararını koruma konusundaki yaklaşımı, uluslararası boşanma ve velayet davalarının çözümünü güçleştirmektedir.
Bu makalede, uluslararası aile uyuşmazlıklarına ilişkin boşanma ve çocuğun velayetinin belirlenmesi konuları hukuki bir perspektiften incelenecek, tarafların hak ve menfaatlerinin korunmasında ulusal ve uluslararası mevzuatın ne şekilde etki doğurduğu, uygulanacak hukukun saptanması, yargı yetkisi ve tanıma-tenfiz konuları ele alınacaktır.
1. Uluslararası Boşanma ve Velayet Davalarının Temel Karakteristiği
Uluslararası boşanma davalarında tarafların farklı uyruklara sahip olması, evliliğin yabancı bir ülkede gerçekleşmesi veya eşlerin farklı ülkelerde ikamet etmesi hukuki sürece çok boyutlu bir karmaşıklık katar. Bu noktada temel sorular şunlardır: Hangi devletin mahkemeleri uyuşmazlığı çözmeye yetkilidir? Hangi ülkenin hukuku uygulanacaktır? Boşanma sonrasında çocuğun velayetine ilişkin hükümler, tarafların yaşadığı ülke mi yoksa çocuk açısından “alışılmış yerleşim yeri” (habitual residence) kabul edilen ülkenin hukuku mu dikkate alınarak verilecektir?
2. Milletlerarası Özel Hukukta Uygulanacak Hukukun Belirlenmesi
Uluslararası boşanma ve velayet davalarında ilk adım, uygulanacak hukukun tespiti ve yargı yetkisi konusunun belirlenmesidir. Çoğu hukuk sistemi, bu konuyu çözümlerken “milletlerarası özel hukuk” (MÖHUK) kurallarına başvurur. Örneğin, Türk hukukunda MÖHUK hükümleri çerçevesinde tarafların müşterek milli hukuku, böyle bir hukukun bulunmaması halinde müşterek mutad mesken hukuku ya da en son olarak davanın görüldüğü yer hukuku (lex fori) devreye girer. Uygulanacak hukukun seçimi boşanma ve velayet konusundaki maddi hukuk hükümlerinin farklılık arz etmesi bakımından kritiktir. Örneğin, bazı ülkelerde boşanma için belirli bir bekleme süresi, arabuluculuk şartı veya belirli kusur esasları öngörülmüşken; diğer ülkeler daha esnek, anlaşmalı boşanmalara açık veya kusur unsurunu geri planda bırakan düzenlemelere sahip olabilir.
3. Yargı Yetkisi, Yetkili Mahkeme ve Bağlama Noktaları
Uluslararası davalarda yargılama yapacak mahkemenin belirlenmesi için genellikle tarafların mutad meskeni, çocuğun alışılmış yerleşim yeri, evliliğin kurulduğu ülke veya tarafların vatandaşlığı gibi bağlama noktaları kullanılır. Avrupa Birliği üyesi ülkeler bakımından Brüksel IIa Tüzüğü gibi mevzuat metinleri, hangi ülke mahkemelerinin yetkili olduğunu ve velayet kararlarının diğer üye ülkelerde hangi şartlarla tanınacağını düzenleyen kapsamlı kurallar ortaya koymaktadır. AB üyesi olmayan ülkeler bakımından ise taraflar, çoğu zaman ikili anlaşmalar veya kendi milletlerarası özel hukuk normları uyarınca yetkili mahkemeyi belirler.
4. Çocuk Yararı İlkesi ve Kamu Düzeni Müdahalesi
Velayet davalarında, uluslararası boyut ne olursa olsun temel ilke “çocuğun üstün yararı”dır. Bu prensip, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere pek çok uluslararası belgede yer bulmuş, çocuk hukukunun temel taşı kabul edilmiştir. Bununla birlikte, çocuğun üstün yararının somut uyuşmazlıkta nasıl belirleneceği her hukuk sisteminde farklılaşabilir. Bazı hukuklar velayet konusunda çocuğun sosyal çevresinden koparılmamasına öncelik verirken, diğerleri çocuğun eğitim, dil, kültür ve sağlık gibi unsurlarını ağırlıklı olarak değerlendirebilir.
Kamu düzeni müdahalesi ise bir başka kritik noktadır. Her ne kadar yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi yoluyla uluslararası uyuşmazlıkların etkin çözümü amaçlanıyorsa da, bir ülke mahkemesi; başka bir ülke hukukuna veya kararına “kamu düzeni”ne aykırılık iddiası ile karşı çıkabilir. Bu, özellikle çocuğun velayetinin bir tarafça keyfi olarak elde edilmesi veya yabancı mahkeme kararının çocuğun fiziksel ya da psikolojik bütünlüğünü tehlikeye atması durumunda söz konusu olur.
5. Uluslararası Sözleşmelerin Rolü
Uluslararası boşanma ve velayet davalarında, tanıma ve tenfizin yanı sıra kaçırılan çocukların iadesi, ebeveynlerin ziyaret haklarının korunması gibi hususlarda uluslararası sözleşmelerin önemi büyüktür. Özellikle Çocukların Hukuka Aykırı Yolla Uluslararası Nakli ve İadesine Dair Lahey Sözleşmesi (1980), ebeveynlerden birinin çocuğu başka bir ülkeye kaçırması halinde uygulanabilecek ortak bir hukuki çerçeve sunar. Buna ek olarak, velayet ve şahsi ilişki alanında imzalanan diğer bölgesel veya çok taraflı sözleşmeler, uyuşmazlıkların hızlı ve öngörülebilir şekilde çözülmesine katkı sağlar.
6. Tanıma ve Tenfiz Süreçleri
Uluslararası boşanma kararlarının ve velayet düzenlemelerinin etki doğurabilmesi için ilgili kararın diğer ülkelerde tanınması ve gerekirse tenfizi gerekir. Tanıma, yabancı mahkeme kararının hukuki geçerliliğinin başka bir devlet hukuku tarafından kabul edilmesini ifade eder. Tenfiz ise yabancı karara zorlayıcı yaptırımlar uygulanabilmesini sağlar. Bu süreçte, kararın verildiği ülke mahkemesinin yetkili ve usulüne uygun hareket etmiş olması, savunma hakkının tanınmış olması, kamu düzenine aykırılık bulunmaması gibi şartlar aranır.
7. Avukatlar, Hukuk Danışmanları ve Arabulucuların Rolü
Uluslararası boşanma ve velayet davaları, teknik bilgi kadar kültürel duyarlılık, dil becerisi ve alternatif çözüm yöntemlerine açıklık gerektirir. Avukatlar ve hukuk danışmanları, müvekkillerine sadece taraf oldukları ülke hukukunu değil, uyuşmazlıkla bağlantılı olabilecek diğer ülke hukuklarını ve uluslararası sözleşmeleri de dikkate alarak yol gösterir. Arabuluculuk, uzlaştırma ve diğer alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri, tarafların uzun, karmaşık ve maliyetli bir yargılama sürecine girmeden anlaşma sağlamalarına yardımcı olabilir.
Sonuç
Uluslararası boşanma ve velayet davaları, klasik aile hukuku uyuşmazlıklarına kıyasla çok daha karmaşık bir hukuki zemin üzerinde şekillenir. Uygulanacak hukukun tespiti, yetkili mahkemenin belirlenmesi, kamu düzeni denetimi, çocuğun üstün yararının tanımlanması ve yabancı kararların tanıma-tenfiz süreçleri, bu alanda faaliyet gösteren hukukçular için teknik ve metodolojik bir donanım gerektirir. Aynı zamanda taraflar açısından bakıldığında, hukuki sürecin öngörülemezliği, farklı ülkelerdeki masraflar ve zaman kayıpları, çözümü zorlaştıran unsurlar arasında yer alır.
Günümüzün küreselleşen toplumlarında artan sınır ötesi evlilikler ve boşanmalar dikkate alındığında, uluslararası aile hukukunun gelişimi, yeni sözleşmelerin akdedilmesi, yargılama mercileri arasında etkin işbirliklerinin kurulması ve ortak ilkelerin benimsenmesi büyük önem taşımaktadır. Sonuç olarak, bu alanın çok katmanlı yapısı, hukuki aktörleri dinamik bir yaklaşıma, güncel mevzuatı ve uluslararası pratikleri yakından izlemeye, tarafların menfaatlerini ve özellikle çocukların üstün yararını merkeze alacak çözüm yolları üretmeye sevk etmektedir.