TÜRK CEZA HUKUKUNDA KAST VE TAKSİR
TÜRK CEZA HUKUKUNDA KAST VE TAKSİR
GENEL OLARAK KAST KAVRAMI
Kusurun tipik şekli, kasttır. Kural olarak suçlar kasten işlenildiği takdirde cezalandırılır ve dolayısıyla suç tiplerinde ayrıca kasttan bahsetmeye gerek yoktur. Örneğin, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan kasten öldürme ve kasten yaralama suçlarında olduğu gibi. Bu düzenlemelerdeki “kasten” ifadesi, bu suçların taksirle de işlenebileceğini gösterir.
Dünyada pek çok ceza kanununda kast başta olmak üzere kastla ilgili taksir ve benzeri kavramların tanımı yapılmamakta, bu öğretiye ve uygulamaya bırakılmaktadır. Nitekim 765 sayılı Ceza Kanunu’nda kastın doğrudan bir tanımı yapılmamış, sadece “cürümde kastın bulunmaması cezayı kaldırır” ifadesine yer verilmiştir.
KASTIN UNSURLARI
Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bu tanıma göre kast, iki ana unsurdan oluşur: bilme ve isteme.
1. Bilme Unsuru: Kast, bilme unsurundan oluşur ve isteme unsurundan önce gelir. Bilinmesi gereken unsurlar, suçun yapısına bağlı olarak değişir. Failin hareketini yönelttiği şeyin insan olduğunu bilmesi gerekir (adam öldürme suçu gibi). Kanuni tarifte yer almakla birlikte, fiilin haksızlık içeriğine etkisi olmayan unsurların bilinip bilinmediğinin kast açısından önemi yoktur.
2. İsteme Unsuru: Kastın asıl özelliği isteme unsurudur. Bir fiilin bilinmesi veya öngörülmesi, o fiilin istenildiği anlamına gelmez. Failin gerçekleştirdiği hareketin neticesini bilmesi ve istemesi gerekmektedir. Örneğin, panik yaratmak amacıyla bomba koyan kişi, ölümleri öngörmekte ama istememektedir. Kastın varlığı için bu neticenin kabul edilmesi gerekmektedir.
KASTIN BİLME UNSURU
Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve isteyerek gerçekleştirilmesidir. Bilme unsuru genel manada suçun konusunu, neticesini ve hareketin özelliklerini bilmek anlamına gelir. Failin fiili gerçekleştirdiği sırada suçun kanuni tanımındaki unsurları bilmesi gerekir. Kanuni tarifte yer almakla birlikte, fiilin haksızlık içeriğine etkisi olmayan unsurların bilinip bilinmediğinin kast açısından önemi yoktur.
BİLME UNSURU BAKIMINDAN KAST, HATA, SAPMA İLİŞKİLERİ
Hata Kast İlişkisi: Fail, suçun unsurlarını bilmediği için kastı oluşmaz. Ancak hata taksirli sorumluluk doğurabilir. Hatanın esaslı olması durumunda kasten işlenmiş bir suçtan söz edilemez. TCK m. 30, “Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz” ifadesiyle bunu düzenler.
Sapma Kast İlişkisi: Hedefte sapma halinde failin kastı, suçu belirli bir kişiye yönelmişse de, neticenin başka bir kişi üzerinde gerçekleşmesi durumudur. Bu durumda fail, gerçekleşen netice açısından sorumludur.
KASTIN İSTEME UNSURU
Kastın isteme unsuru, suçun kanuni tanımındaki unsurları bilerek ve isteyerek gerçekleştirmek anlamına gelir. Failin suçun unsurlarını bilmesi ve istemesi gerekmektedir. İstemek kastın bir unsurudur ve failin kastının varlığı için gereklidir.
OLASI KAST
Olası Kast Kavramı: Olası kast, failin neticenin gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen fiili işlemesi durumunda söz konusudur. Olası kast, netice ile belirlenir ve fail, öngördüğü neticeyi kabullenmektedir.
Olası Kast-Teşebbüs İlişkisi: Olası kast halinde teşebbüs mümkün değildir. Çünkü olası kast, neticenin gerçekleşme ihtimaline dayalıdır ve netice gerçekleşmediğinde fail teşebbüsten sorumlu tutulamaz.
Olası Kastın Her Suç Bakımından Varlığı: Bazı suçlar olası kastla işlenemez. Örneğin iftira suçu, ancak doğrudan kastla işlenebilir. Kanuni tanımda “bilerek”, “bildiği halde” gibi ifadelere yer verilen suçlar olası kastla işlenemez.
Müeyyidesi Bakımından Olası Kast: Olası kastın varlığı halinde cezada indirim öngörülmektedir. Ancak bu durum, doktrinde tartışmalıdır. Bazı görüşlere göre, olası kastın ceza indirimi yapılmamalıdır çünkü bu da bir kast türüdür.
BİLİNÇLİ TAKSİR
Bilinçli taksir, failin neticenin meydana gelme ihtimalini öngörmesine rağmen, bu neticenin gerçekleşmeyeceğine güvenerek fiili işlemesi durumudur. Fail neticeyi öngörmekte ama istememektedir.
OLASI KAST-BİLİNÇLİ TAKSİR AYRIMI
Olası kast ile bilinçli taksir arasındaki fark, failin neticeyi kabullenip kabullenmediğine dayanır. Olası kastta fail, neticeyi kabullenmekte, bilinçli taksirde ise gerçekleşmeyeceğine güvenmektedir.
GENEL OLARAK TAKSİR KAVRAMI
A. Taksirin Hukuki Esası
Taksirin hukuki esası üzerinde çeşitli teoriler geliştirilmiştir:
1. Hukuka Aykırı Araçlar Kullanma Teorisi: Bu teori, zararlı sonuca hukuka aykırı araçlarla iradi olarak sebep olmayı yeterli görür. Stoppato tarafından savunulan bu teori soyut bulunarak eleştirilmiştir.
2. Öngörebilme Teorisi: Carrara tarafından savunulan bu teoriye göre, kişi eyleminin öngörülebilen sonuçlarını hesaplamakta iradi olarak özen göstermemesi taksirin esasını oluşturur. Bilinçli taksiri açıklayamaması ve öngörme ölçütü konusunda eleştirilmiştir.
3. Önleyebilme Teorisi: Brusa tarafından savunulan bu teori, öngörülebilir ve önlenebilir bir sonucu önlememeyi taksir olarak tanımlar. Bu teori de öngörme ve önleme ayrımını yapamaması nedeniyle eleştirilmiştir.
4. Yanılma Teorisi: Alimena tarafından savunulan bu teoriye göre, taksirin nedeni kaçınılabilir yanılmadır. Ancak bu görüş, mantık hatası içerdiği eleştirisiyle karşılaşmıştır.
B. Taksirin Unsurları
Taksirin unsurları beş ana başlık altında toplanabilir:
1. Taksirle İşlenebilen Bir Suçun Bulunması: Taksirli sorumluluk istisnaidir ve bir eylemin taksirli şeklinin cezalandırılabilmesi için kanunda açık bir hüküm bulunmalıdır (TCK m. 22/1). TCK’da bazı suçların taksirli şeklinin cezalandırılmasını öngören düzenlemeler vardır.
2. Hareketin İsteyerek Yapılması (İradiliği): Taksirli suçlarda hareketin bilinerek ve istenerek yapılmış olması gerekir. Bu, taksirli icrai suçlarda tespiti kolayken, ihmali suçlarda daha zordur.
3. Sonucun İstenmemesi (İradi Olmaması): Taksirli suçlarda sonuç istenmez. Sonucun gerçekleşmesi, failin cezalandırılmasını gerektiren bir koşuldur. Fail sonucu öngörse bile istememesi durumunda bilinçli taksirden bahsedilir.
4. Sonucun Öngörülebilir Olması: Taksirli suçlarda sonucun öngörülebilir olması gerekir. Bu, dikkatsizlik ve özensizlikten kaynaklanan genel taksir durumunda sonucun öngörülebilir ve önlenebilir olup olmadığının somut biçimde saptanmasını gerektirir.
5. Hareket İle Sonuç Arasında Nedensellik Bağının Bulunması: Failin taksirli eylemi ile gerçekleşen sonuç arasında bir nedensellik bağının bulunması gerekir. Üçüncü kişi veya mağdurun hareketi bu bağın oluşumunda etkili olabilir. Taksirli suçlarda herkes kendi kusurundan sorumludur (TCK m. 22/5).