Hukuk sistemi içerisinde suç sayılan fiillerin ve bunlara uygulanacak cezaların temelini oluşturan hukuk dalına Ceza Hukuku diyoruz. Dar anlamda Ceza Hukuku sadece suçları ve bunlara uygulanacak yaptırımları ele alırken, geniş anlamda Ceza Hukuku bu unsurların yanında ceza muhakemesini ve infazını da kapsamına alır.
Ceza Hukuku, ilk çağlarda insanların birbirlerine ihtiyaç duymalarıyla birlikte oluşturdukları topluluklarla beraber ortaya çıkmıştır. Bu dönemlerde topluluğa zarar veren davranışların liderin keyfi uyguladığı yaptırımlarla cezalandırılması uygulaması mevcut iken devletlerin ortaya çıkmasıyla otoriteyi eline geçiren devlet cezalandırma yetkisine sahip oldu. Roma Hukuku’ndaki kanunlaştırma hareketleriyle suç ve cezaların belirlenmesi fikrinin filizlenmesi sonucu bu konudaki felsefi düşüncelerin de etkisiyle kanunlaştırma hareketleri meydana gelmiş ve Ceza Hukuku’na dair son fikirler de şekil almaya başlamıştır. Buna göre bu alanda tarihsel gelişim itibariyle, kişisel ve içinde bulunulan duruma göre değişen uygulamalardan objektif, genel ve soyut kurallara doğru bir yönelim gerçekleşmiştir.
Hukuk disiplininin amacı olan kurallara dayalı bir düzen oluşturmak suretiyle adaleti sağlamak unsurunun, bu düzeni korumak noktasında başvurduğu bazı yöntemler bulunmaktadır. Ceza Hukuku bu düzene aykırı fiillerin ve bunlara karşı uygulanacak yaptırımların belirlenmesini konu edinen hukuk dalıdır. Bu hukuk dalının amacı noktasında bazı tartışmalar yapılmış ve bu konuda belli başlı teoriler ortaya çıkmıştır. Bu teorileri şu şekilde sıralayabiliriz:
- Mutlak Ceza Teorisi: Bu teoriye göre, cezanın amacı işlenen suçun karşılığının verilmesidir. Yani bir suç cezalandırılırken, bu cezanın sağlayacağı fayda veya ortaya çıkaracağı netice düşünülmemeli, sadece adaleti sağlama amacına yönelinmelidir. Bu teori, cezalandırmanın amacının adaleti sağlamaktan ziyade toplumun hukuki düzen içinde yaşaması ve bu düzenin getirdiği barışın sağlanması olduğunu ileri sürenler tarafından eleştirilmiştir.
- Nispi Ceza Teorisi: Bu teoriye göre cezalandırmanın amacı suçun ortaya çıkmasının engellenmesidir. Caydırıcılık daha çok ön plana çıkarılır. Bu noktada caydırıcılığın; toplumda cezanın suç faaliyetinin getirdiklerinden daha büyük bir karşılığı olduğunun görülmesiyle insanları caydırma ve hukuk düzenine güveni tesis etmeyi içeren genel önleme ve suç işlemiş kişileri bir daha suç işlememeye ikna edecek miktarda cezalandırılmasını içeren özel önleme olmak üzere iki çeşidi vardır. Bu teoriye de suçluyu rehabilite etme amacının adaletin sağlanmasını engelleyeceği durumlara yol açabileceği ve bu durumun toplum nezdinde sıkıntılar doğurabileceği gibi eleştiriler yöneltilmiştir.
- Uzlaştırıcı Teori: Yukarıdaki iki teorinin sentezi şeklinde ortaya çıkan bu teoriye göre cezalandırma, hem geçmişe hem geleceğe yönelik olmalı, hem suç işleme faaliyetine karşılık olarak adaletin gerçekleştirilmesine hem de toplumun suçun getirdiklerinden daha büyük bir bedeli olduğunu görmesini sağlayan genel önleme ve faile rehabilite edilmesine imkan tanıyan miktarda karşılığını veren özel önleme teorisine uygun olmalıdır.
Ceza Hukuku’nun en tartışılan noktalarından biri de cezaların miktarıdır. Bu hukuk dalının ilk ortaya çıkışından itibaren uzun bir süre boyunca suç kabul edilen fillerin karşılığında verilen cezalar abartılı derecede çok olmakla birlikte, zamanla bu cezalar insan onuru, kişinin pişman olma ihtimali gibi etkenlerle yumuşatılmıştır. Bu noktada cezalandırmanın amacı tartışmaları da bu konuya etki etmiş, ceza miktarının belirlenmesinde suçluyu topluma geri kazandırma fikrinin de göz önünde bulundurulması sağlanmıştır.
Ceza Hukuku’nun, temelini oluşturan belli başlı ilkeleri bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi olarak suçta ve cezada kanunilik ilkesini gösterebiliriz. Bu ilkeye göre; bir fiilin suç oluşturulabilmesi ve cezalandırılabilmesi için o fiilin ve cezasının kanunda açık bir biçimde suç olarak düzenlenmesi gerekir. Bu ilkenin idarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza oluşturma yasağı, örf ve adet hukukuna göre ceza yasağı, suçların ve cezaların kanunda açıkça belirtilmiş olması zorunluluğu, kıyas yasağı ve geriye yürüme yasağı şeklinde sonuçları bulunmaktadır.
Masumiyet Karinesi
Bir kişinin suçluluğu kanıtlanıncaya dek masum sayılacağını içeren bir hukuki ilkedir. Buna göre; bir kişinin masumiyeti masum olduğunun değil, suçluluğunun kanıtlanmasına bağlıdır. Kökleri Eski Roma Hukuku’na kadar uzanan bu ilke, günümüzde uluslararası sözleşmelerle evrensel olarak kabul edilmiş genel geçer bir hukuk kaidesi haline gelmiştir.
Ağır Ceza Avukatına Sorun
Hukuk sistemimizde Ağır Ceza başlığı altında yer alan suçlar 5235 sayılı teşkilat kanununun 12.maddesinde “kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren” suçlar olarak tanımlanmıştır. Bu suçlarla ilgili uyuşmazlıkların çözümünde ağır ceza avukatlarımız, sorularınıza ve danışmanlık hizmeti ihtiyaçlarınıza cevap vermek için her daim hazır bulunmaktadır.
Ceza Hukuku, toplum ve bireyler açısından hassas konuları içeren bir hukuk dalı olması itibariyle adaletin sağlanması azami derecede önem arz etmektedir. Bu sebeple, bu alanda uzmanlaşmış, tecrübe sahibi ve dinamik avukat kadromuzla en adil çözüme ulaşılmasını amaçlayan bir hizmet vermekteyiz.