Ayırt Etme Gücü Olmadan Yapılan İşlemlerin Hükmü
Giriş
Türk Medeni Hukukunda kişilerin hukuki işlem yapabilme ehliyeti, “hak ehliyeti” ve “fiil ehliyeti” ayrımı üzerinden şekillenir. Hak ehliyeti, kişinin haklara ve borçlara sahip olabilme yeteneğini ifade ederken; fiil ehliyeti, kişinin kendi iradesiyle hak doğurucu, değiştirici veya sona erdirici işlemler yapabilme kudretini anlatır. Fiil ehliyetinin en temel unsurlarından biri ise “ayırt etme gücü”dür.
Ayırt etme gücü bulunmayan bir kimsenin yaptığı hukuki işlemlerin geçerliliği, Türk Medeni Kanunu’nun 15. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Bu makalede, ayırt etme gücünün tanımı, unsurları, yokluğunun hukuki sonuçları, işlemlerin hükümsüzlük türleri, Yargıtay kararları ışığında değerlendirme ve uygulamadaki yansımalar ayrıntılı biçimde incelenecektir.
1. Ayırt Etme Gücünün Tanımı ve Unsurları
1.1. Ayırt Etme Gücü Kavramı (TMK m. 13)
Türk Medeni Kanunu’nun 13. maddesine göre:
“Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle davranışlarının anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinden yoksun olmayan herkes ayırt etme gücüne sahiptir.”
Bu hükümden hareketle, ayırt etme gücü kişinin yaptığı işlemin anlamını, sonuçlarını ve hukuki etkilerini algılayabilme yeteneğidir. Yani kişi, yaptığı işlemle bir borç altına girdiğini, bir hak kazandığını ya da kaybettiğini idrak edebilmelidir.
1.2. Ayırt Etme Gücünün Unsurları
Ayırt etme gücü iki temel unsurdan oluşur:
-
Anlama Yeteneği (İdrak Unsuru): Kişi yaptığı işlemin anlamını kavrayabilmelidir.
-
İrade Serbestisi (İstem Unsuru): Kişi, davranışlarını özgür iradesiyle yönlendirebilmelidir.
Akıl hastalığı, ileri yaş, sarhoşluk, uyuşturucu etkisi veya geçici bilinç kaybı gibi durumlar bu unsurlardan birini ortadan kaldırabilir.
2. Fiil Ehliyeti ve Ayırt Etme Gücü Arasındaki İlişki
Fiil ehliyeti, Türk Medeni Kanunu’nun 10. maddesinde şu şekilde tanımlanmıştır:
“Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan ergin kişi kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.”
Dolayısıyla ayırt etme gücü, fiil ehliyetinin olmazsa olmaz şartıdır. Bu güce sahip olmayan kişi, hukuki işlem yapma yeteneğini haiz değildir.
Fiil ehliyetinin diğer unsurları olan erginlik (TMK m. 11) ve kısıtlı olmama (TMK m. 405 ve devamı) mevcut olsa bile, ayırt etme gücü bulunmadığı sürece kişi fiil ehliyetinden yoksundur.
3. Ayırt Etme Gücünün Bulunmadığı Haller
Ayırt etme gücü aşağıdaki durumlarda ortadan kalkabilir:
-
Küçüklük: Henüz olgunluk düzeyine erişmemiş, davranışlarının sonuçlarını kavrayamayacak yaşta olmak.
-
Akıl Hastalığı veya Akıl Zayıflığı: Psikiyatrik bozukluk, demans, zihinsel yetersizlik gibi durumlar.
-
Sarhoşluk ve Benzeri Haller: Alkol, uyuşturucu veya ilaç etkisiyle iradenin ortadan kalkması.
-
Geçici Şuur Kaybı: Uyku hâli, ateşli hastalık, hipnoz veya baygınlık gibi durumlar.
Yargıtay, bu hallerin her somut olayda bilimsel tespit ve bilirkişi raporu ile belirlenmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
4. Ayırt Etme Gücü Olmadan Yapılan İşlemlerin Hükmü (TMK m. 15)
4.1. TMK m. 15’in Lafzı ve Anlamı
Türk Medeni Kanunu’nun 15. maddesi açıkça hüküm altına alır:
“Ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz.”
Bu düzenleme ile, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin yaptığı tüm hukuki işlemler kesin hükümsüzdür (mutlak butlan). Buradaki “hukuki sonuç doğurmaz” ifadesi, işlemin baştan itibaren geçersiz olduğunu gösterir.
4.2. Mutlak Butlan Sonucu
Mutlak butlanın özellikleri şunlardır:
-
İşlem kendiliğinden hükümsüzdür, iptal davası açmaya gerek yoktur.
-
Herkes tarafından ileri sürülebilir.
-
Mahkeme, re’sen dikkate almakla yükümlüdür.
-
Geçersiz işlem sonradan geçerli hâle getirilemez.
-
İyiniyetli üçüncü kişiler dahi bu işlemin sonuçlarından yararlanamaz.
Bu nedenle ayırt etme gücü bulunmayan kişinin yaptığı satım, bağış, kira, vekâlet, kefalet veya evlilik gibi işlemler yok hükmündedir.
5. Ayırt Etme Gücü Yokluğunun Tespitinde Uygulama
5.1. Tespit Usulü
Bir kimsenin işlem anında ayırt etme gücü bulunup bulunmadığı, çoğunlukla bilirkişi raporları, tıbbi belgeler ve tanık beyanları ile belirlenir.
Yargıtay, akıl hastalığı bulunan kişilerin işlemlerinde “işlem anı” esas alınması gerektiğini, hastalığın geçmişte veya sonradan ortaya çıkmasının tek başına yeterli olmayacağını kabul eder.
5.2. Yargıtay’dan Örnekler
-
Yargıtay 1. HD., 2021/2123 E., 2021/4382 K.:
“Akıl hastalığı bulunan kişinin tapuda yaptığı satış işleminde, akıl hastalığının işlem tarihinde mevcut olup olmadığı belirlenmeden hüküm kurulamaz.” -
Yargıtay 14. HD., 2019/4782 E., 2020/5614 K.:
“Demans tanısı bulunan kişinin satış sözleşmesi ayırt etme gücü yokluğundan batıldır. Bu işlem sonradan onanmakla geçerli hâle gelmez.”
Bu kararlar, işlemin geçerliliğinde esas olanın işlem anındaki bilinç durumu olduğunu açıkça göstermektedir.
6. Ayırt Etme Gücü Olmadan Yapılan İşlemlerde Geçersizlik Türü
6.1. Kesin Hükümsüzlük (Mutlak Butlan)
Ayırt etme gücü bulunmayan kişinin yaptığı işlem, mutlak butlanla batıldır. Tarafların iradeleriyle veya onayla bu işlem geçerli hâle getirilemez.
Örneğin; demans hastası bir kişinin tapuda taşınmazını devretmesi, kesin hükümsüzdür. Daha sonra vasisi veya mirasçıları bu işlemi onaylasa dahi geçerli hale gelmez.
6.2. Ayırt Etme Gücü Bulunmayan Kişinin Fiil Ehliyetsizliği
Fiil ehliyeti bulunmayan kişinin yaptığı işlem, yok hükmündedir. Dolayısıyla, işlemle herhangi bir borç veya alacak doğmaz.
Bu kişi lehine yapılan karşılıksız kazandırmalar (örneğin bağış) ise kural olarak geçerlidir, zira bu tür kazandırmaların geçerliliği için karşı tarafın iradesi yeterlidir.
7. Ayırt Etme Gücü Yokluğunda İrade Beyanı ve Temsil
7.1. Temsil Kurumu
Ayırt etme gücü bulunmayan kişiler, hukuken işlemlerini kanuni temsilcileri aracılığıyla yapabilirler. (TMK m. 9, 403 vd.)
-
Küçükler için veli,
-
Kısıtlılar için vasi temsilcidir.
Kanuni temsilci, bu kişiler adına işlem yaparak onların haklarını korur. Temsil yetkisi olmaksızın yapılan işlem ise hükümsüzdür.
7.2. İzin ve Onay ile Geçerlilik Kazanamaz
Ayırt etme gücü bulunmayan kişinin yaptığı işlem, önceden izinle veya sonradan onayla dahi geçerli hâle gelmez. Çünkü işlem, zaten hiç doğmamıştır.
Örneğin; demans hastasının yaptığı satış, vasinin sonradan onayıyla geçerli hale gelmez.
8. Ayırt Etme Gücü Olmadan Yapılan İşlemlerde İstisnalar
8.1. Günlük Basit İşlemler
TMK m. 16’ya göre:
“Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, karşılıksız kazandırmalar ve kendilerine sadece yarar sağlayan işlemleri yapabilirler.”
Ancak bu madde, ayırt etme gücü bulunmayanlar için değil, ayırt etme gücüne sahip ama fiil ehliyeti eksik (örneğin küçük veya kısıtlı) kişiler için geçerlidir.
Ayırt etme gücü bulunmayanlar için hiçbir istisna söz konusu değildir.
8.2. Fiil Ehliyetinden Bağımsız Sonuçlar (Haksız Fiil, Haksız Zenginleşme)
Ayırt etme gücü bulunmayan kişi, işlemle borç altına giremese de, haksız fiil veya haksız zenginleşme hükümleri kapsamında bazı sonuçlarla karşılaşabilir (TMK m. 16, TBK m. 77 vd.).
Ancak bu durumda da sorumluluk, “kusur yeteneği” olup olmadığına göre değişir.
9. Yargıtay Kararları Işığında Değerlendirme
Yargıtay’ın birçok kararında, ayırt etme gücü yokluğunun varlığı halinde işlemlerin kesin hükümsüz olduğu kabul edilmiştir:
-
Yargıtay 1. HD., 2018/5034 E., 2019/7212 K.:
“Ayırt etme gücü bulunmayan kişinin yaptığı satış işlemi, mutlak butlanla hükümsüzdür. Mahkemece re’sen dikkate alınması gerekir.” -
Yargıtay 14. HD., 2016/4351 E., 2017/6932 K.:
“Akıl hastalığı nedeniyle vesayet altında olması gereken kişinin yaptığı bağış geçersizdir. Bu geçersizlik taraf iradeleriyle ortadan kaldırılamaz.” -
Yargıtay HGK, 2013/1-1049 E., 2014/245 K.:
“Fiil ehliyetine sahip olmayan kişinin imzaladığı senet geçerli değildir; icra takibine konu edilemez.”
Bu kararlar, TMK m. 15’in emredici nitelikte olduğunu ve kamu düzenini ilgilendirdiğini vurgulamaktadır.
10. Uygulamada Görülen Tipik Uyuşmazlıklar
-
Tapu Satış İşlemleri: Yaşlı veya demans hastası kişilerin taşınmaz devri işlemlerinde geçersizlik iddiası.
-
Kredi ve Kefalet İşlemleri: Akıl hastalığı bulunan kişilerin bankalarla yaptıkları kefalet veya kredi sözleşmeleri.
-
Miras Sözleşmeleri: Fiil ehliyetsiz kişilerin miras bırakan sıfatıyla yaptığı işlemler.
-
Evlilik Akdi: Ayırt etme gücü bulunmayan kişiyle yapılan evlilik TMK m. 145 uyarınca butlandır.
-
Senet ve Borç İkrarları: Fiil ehliyeti olmayan kişinin borç ikrarı içeren senet düzenlemesi yok hükmündedir.
11. Ayırt Etme Gücünün Kaybolması ve Sonradan İyileşme
Ayırt etme gücü, geçici veya sürekli olarak kaybolabilir.
Örneğin; geçici sarhoşluk, ateşli hastalık veya ilaç etkisiyle anlık olarak ortadan kalkabilir.
Bu durumda, kişi ayırt etme gücü bulunmadığı süre zarfında yaptığı işlemler bakımından geçersizlik iddiasında bulunabilir.
Ancak daha sonra bu gücü yeniden kazanması, geçmişteki işlemleri geçerli hale getirmez.
12. İspat Yükü ve Deliller
Ayırt etme gücü bulunmadığını iddia eden taraf, bu durumu ispatla yükümlüdür.
İspat genellikle şu yollarla yapılır:
-
Hastane kayıtları ve tıbbi raporlar,
-
Bilirkişi incelemesi (psikiyatrist, nörolog),
-
Tanık beyanları,
-
Resmî belgeler (vesayet kararı, engellilik raporu).
Mahkeme, işlem anındaki sağlık durumunu esas alır; işlemden sonraki tanılar tek başına yeterli değildir.
13. Sonuç ve Değerlendirme
Ayırt etme gücü, hukuki işlemlerin geçerliliği açısından temel bir koşuldur.
Bu gücün yokluğu, kişiyi fiil ehliyetsiz hale getirir ve yaptığı işlemlerin hukuki sonuç doğurmamasına neden olur.
Türk Medeni Kanunu’nun 15. maddesi açık biçimde “ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz” diyerek bu işlemleri mutlak butlan kapsamında saymıştır.
Uygulamada özellikle yaşlılık, demans ve akıl hastalığı nedeniyle yapılan işlemler sıkça uyuşmazlık konusu olmakta; Yargıtay, bu işlemleri geçersiz saymakta ve kamu düzenine ilişkin olarak re’sen dikkate alınması gerektiğini kabul etmektedir.
Ayırt etme gücü bulunmayan kişinin iradesine değer verilmesi hukuki güvenliği zedeler; bu nedenle kanun koyucu, böyle bir iradenin hiçbir şekilde geçerli olamayacağını düzenleyerek hem bireyin hem toplumun menfaatini korumuştur.