Single Blog Title

This is a single blog caption

Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki ve Cezai Sorumluluğu

Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki ve Cezai Sorumluluğu: Özen Borcu, Sadakat Borcu ve İbranın Ülkelerarası Görünümü

Şirketler hukukunun “kalbinde” yönetim organı vardır. Anonim şirketlerde bu organ çoğu zaman yönetim kuruludur; limitedlerde ise müdürler benzer rolü oynar. Ama hangi ülkede olursak olalım ortak bir gerçek değişmez: Şirketin kaderi, stratejisi ve riski büyük ölçüde yöneticilerin kararlarına bağlanır. Hukuk da tam bu yüzden yöneticilere geniş yetkiler tanırken, bir o kadar da güçlü sorumluluk rejimleri kurar.

Bu yazıda yönetim kurulu üyelerinin (ve fonksiyonel olarak şirket yöneticilerinin) özen borcu (duty of care), sadakat borcu (duty of loyalty) ve ibra/boşaltma (release, discharge) mekanizması üzerinden nasıl sorumlu tutulduğunu Türkiye, ABD (özellikle Delaware), Birleşik Krallık ve Almanya/EU merkezli karşılaştırmalı bir bakışla ele alıyorum. Dil blog tadında; ama derinlik yerinde.


1) Özen borcu ve sadakat borcu neden her sistemde var?

Şirket yöneticisinin konumu aslında bir “emanet” ilişkisidir: Ortaklar sermayeyi koyar, yönetici şirketi yönetir. Yönetici şirket malvarlığına erişir, şirket adına sözleşme yapar, risk alır. Bu temsili güç, hukuken iki temel görev doğurur:

  • Özen borcu: Kararları makul bilgiyle, dikkatle ve şirket menfaatini gözeterek alma.

  • Sadakat borcu: Şirket çıkarını kendi çıkarının önüne koyma; çıkar çatışmasından kaçınma.

Bu ikisi, farklı hukuk geleneklerinde farklı isimlerle geçse de aynı mantığa dayanır. Türkiye’de TTK m.369 açıkça “özen ve sadakat yükümlülüğü”nü yönetim kurulu üyeleri için temel norm olarak kurar. Benzer şekilde Delaware hukukunda fiduciary duties başlığı altında duty of care ve duty of loyalty omurga görevlerdir. İngiltere’de ise Companies Act 2006, yöneticilerin şirkete karşı yedi temel görevini düzenler; bunların merkezinde şirket menfaatini ilerletme ve çıkar çatışmasından kaçınma yer alır. Almanya’da da GmbH müdürleri ve AG yönetim kurulu üyeleri için “ihtiyatlı iş insanı özeni” ve sadakat yükümü, civil-law geleneği içinde doktrin ve yargı kararlarıyla yerleşmiştir.


2) Türkiye: Özen–Sadakat + “kusur sorumluluğu” modeli

Türkiye’de yönetim kurulu üyelerinin hukuki sorumluluğu, temelde kusura dayalı sorumluluk olarak çalışır. Yani bir üye, görevini ihlal eder ve bu ihlalle şirket/ortak/alacaklı zarar görürse sorumluluk doğar. TTK sistemi, yönetim kuruluna çok geniş yönetim ve temsil yetkisi verirken, bu yetkiyi özen ve sadakat borcu ile dengeler.

Özen borcu pratikte şuna döner: Yönetici “basiretli bir yönetici gibi” hareket etmiş mi? Karar alırken bilgi toplamış mı, riskleri tartmış mı, alternatifleri değerlendirmiş mi?

Sadakat borcu tarafında ise klasik alanlar çıkar çatışması, rekabet yasağı, şirket fırsatlarını kendine yöneltme, ilişkili taraf işlemleri gibi konulardır. Yönetici kendi menfaatini şirketin önüne koyarsa, kusur aranmaksızın sorumluluk eşiği hızla yükselir.

Cezai sorumluluk Türkiye’de daha “özel fiil”lere bağlıdır: örneğin belge sahteciliği, hileli iflas, zimmet, vergi/SGK kaçakçılığı gibi TTK dışı ceza normlarından doğar. Yani her yanlış ticari karar ceza değildir; ceza, hile/aldatma/kanuni yükümlülüğü bilerek ihlal gibi daha ağır davranışlarda gündeme gelir.

İbra (TTK m.424 ve devamı) ise Türkiye’de çok güçlü bir kurumdur: Genel kurul ibra kararı verirse, kural olarak şirketin yöneticiye karşı tazminat talebi düşer. Ama ibra mutlak kalkan değildir:

  • Bilinmeyen/ saklanan olaylar ibra kapsamına girmez.

  • Üçüncü kişilerin (alacaklı, kamu) talepleri ibra ile otomatik düşmez.

  • Bazı ağır ihlallerde “ibra olsa da sorumluluk doğar” yaklaşımı yargıda karşılık bulabilir.

Türkiye pratiğinde ibra, yönetimin “aklanması” kadar; ileride açılacak tazminat davalarının kesilmesi bakımından da anahtar rol oynar.


3) ABD (Delaware): Business Judgment Rule ve sadakatin “sert çekirdeği”

ABD sistemi — özellikle Delaware — yöneticiyi çok güçlü koruyan ama sadakat ihlalinde çok sertleşen bir modele sahip. Burada iki kavram oyunu belirliyor:

(i) Business Judgment Rule (BJR):
Mahkemeler, yönetim kurulu üyelerinin ticari kararlarına normalde karışmaz. Eğer karar iyi niyetle, yeterli bilgiyle ve çıkar çatışması olmadan alınmışsa, sonucun kötü çıkması tek başına sorumluluk doğurmaz. Delaware bu deference kültürünü şirketlerin risk alabilmesi için gerekli görür.

Bu yüzden ABD’de özen borcu ihlali iddiası, çoğu kez BJR duvarına çarpar: “Yanıldın ama makul bir süreç yürüttüysen sorumlu değilsin.”

(ii) Duty of loyalty’nin dokunulmazlığı:
Delaware’de sadakat borcu ihlali, özen borcuna göre bambaşka bir yerde durur. Kendi çıkarını öne alan yönetici için BJR koruması kalkar ve mahkeme “entire fairness” gibi ağır standartlara geçebilir. Ayrıca sadakat ihlalleri kural olarak “exculpation” ile (sorumluluktan kurtarma maddeleriyle) temizlenemez.

2025’te Delaware’in DGCL §144’te yaptığı değişiklikler (SB 21), çıkar çatışmalı işlemlerin hangi “temizleme mekanizmalarıyla” güvenli limana alınabileceğini yeniden çizdi; bu alanın canlı ve politik açıdan tartışmalı olduğunun güncel göstergesidir.

ABD’de “ibra” Türkiye’deki kadar merkezi bir kurum değil; daha çok shareholder ratification ve dava içi uzlaşmalar üzerinden işler. Ama ortak mantık şu: hissedarlar bilerek onay verdiğinde, sadakat ihlali iddiası daha zor yürür hale gelir.


4) Birleşik Krallık: Yazılı görev kataloğu ve “şirket başarısı” standardı

İngiltere’de yöneticilerin yükümlülüğü, Companies Act 2006’da açık bir görev listesi olarak kodlanmıştır (ss.171–177). Bu görevlerin içindeki en karakteristik olanı s.172 – şirketin başarısını geliştirme görevidir. Yönetici şirketin uzun vadeli başarısını gözetirken çalışanlar, tedarikçiler, çevre, toplum ve itibar gibi unsurları da dikkate almakla yükümlüdür.

Bu “enlightened shareholder value” yaklaşımı, İngiliz modelini ABD’den ayırır: ABD daha çok hissedar değerini merkeze koyarken, İngiltere yöneticinin karar alanını sosyal/etik parametrelerle genişletir.

Özen borcu (s.174) hem objektif hem subjektif ölçüt taşır: “makul dikkat + o yöneticinin özel bilgi/tecrübesi.” Yani profesyonel bir finans uzmanı yönetici, sıradan bir yöneticiye göre daha yüksek özen standardına tabi olabilir.

Sadakat borcu ise çıkar çatışması yasakları, gizli menfaat, şirket fırsatlarını kullanma ve üçüncü kişilerden menfaat kabul etmeme gibi maddelerle netleşir.

İngiltere’de ibra mekanizması “discharge / ratification” olarak bilinir; genel kurul onayıyla bazı ihlallerin dava konusu yapılması zorlaşabilir. Ancak yine sadakat ihlallerinde mahkemelerin onay incelemesi daha sıkıdır; özellikle bilgilendirme eksikse onayın koruyucu etkisi düşer.


5) Almanya / AB: “İhtiyatlı iş insanı” standardı ve uyum (compliance) baskısı

Almanya’da şirket yöneticileri için özen standardı, doktrin ve yargı üzerinden “ordentlicher und gewissenhafter Geschäftsleiter” (ıhtiyatlı ve vicdanlı iş yöneticisi) formülüne dayanır. GmbH müdürleri ve AG yönetim kurulu üyeleri, şirketi bu standarda göre yönetmezse tazminat sorumluluğu doğar.

Son yıllarda Alman hukukunun en ayırt edici yönü, özen borcunu compliance yönetimiyle iç içe yorumlaması. Alman içtihadı, etkin bir compliance sistemi kurmayı artık özen borcunun parçası sayıyor. Yani hukuka uyum kültürü zayıfsa, yönetici “ben bilmiyordum” diyerek kolayca sıyrılamaz.

Sadakat borcu açısından da çıkar çatışması, şirket fırsatlarının kişisel kullanımı ve ilişkili taraf işlemleri Alman sisteminde ciddi bir risk alanı. Civil-law geleneği, bu ihlallerde yöneticiyi sorumluluğa daha “doğrudan” götürebilir.

AB düzeyinde ortak çerçeve, yöneticilerin ihlallerde şirkete karşı şahsen sorumlu olabileceğini vurgular ama detayları ülkelere bırakır. Bu yüzden Almanya–Fransa–Hollanda gibi ülkelerde aynı temel görevler farklı ispat standartlarıyla çalışır.

İbra Almanya’da Entlastung olarak bilinir: genel kurul “yönetimi ibra ettiğinde” şirketin yöneticilere karşı tazminat iddiası büyük ölçüde kapanır. Fakat yine bilgi saklama, ağır kusur veya üçüncü kişi talepleri gibi alanlarda ibra mutlak değildir.


6) Karşılaştırmalı büyük resim: Aynı çekirdek, farklı refleksler

Toparlarsak:

  • Türkiye: Özen ve sadakat borcu açık norm; sorumluluk kusur temelli. İbra şirket içi taleplerde çok güçlü kesici etki yapar.

  • ABD/Delaware: Özen borcunda BJR koruması çok yüksek; sadakat ihlali ise “sert çekirdek” ve ağır yaptırıma açık.

  • UK: Görevler yazılı katalog halinde; şirket başarısını ve paydaşları gözetme standardı belirgin.

  • Almanya/EU: İhtiyatlı yönetici standardı + compliance yükü güçlü; ihlalde tazminat refleksi daha “kurumsal disiplin” odaklı.

Yani ortak çekirdek aynı: özenle yönet, şirket çıkarına sadık kal.
Fark, hukuk sistemlerinin risk–güven dengesini nerede kurduğunda:

  • ABD risk almayı teşvik için özen tarafında yöneticiyi koruyor, sadakat ihlalinde ağırlaşıyor.

  • Almanya ve Türkiye, özen standardını daha sıkı ve “düzen koruyucu” kullanıyor.

  • İngiltere ise yöneticinin elindeki pusulayı “şirket başarısı + paydaş dengesi” şeklinde genişletiyor.


7) Sonuç

Yönetim kurulu sorumluluğu, şirketler hukukunda bir “korkutma aracı” değil; kurumsal yönetişimi ayakta tutan dengedir. Yöneticinin hareket alanı olmadan şirket büyümez; ama sorumluluk rejimi olmadan da şirket güven üretmez.

O yüzden hangi ülkede olursa olsun, iyi bir yönetici profili şu iki soruyu birlikte taşır:

  1. Karar alırken makul bir süreç yürüttüm mü?

  2. Bu kararın merkezinde şirketin menfaati var mı?

Bu ikisi yerindeyse — ülke ne olursa olsun — hukuk çoğu zaman yöneticiyi korur. İkisi bozulduğunda ise kalkanlar hızla iner.

Leave a Reply

Open chat
Avukata İhtiyacım var
Merhaba
Hukuki Sorunuz nedir ?
Call Now Button