Single Blog Title

This is a single blog caption

Yargıtay Kararı

11. Hukuk Dairesi         2022/2273 E.  ,  2024/2041 K.

“İçtihat Metni”

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2020/1974 Esas, 2020/312 Karar

HÜKÜM : Usulden ret, açılmamış sayılma
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2024/1425 E., 2019/14K.

Taraflar arasındaki maddi, manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle dava ön şartı yokluğundan usulden reddine ve davalılar … ve Philips Components B.V. yönünden davanın geri alınması sebebiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı ve İlk Derece Mahkemesinin 08.02.2021 tarihli ek kararı, Yargıtayca duruşma istemli olarak davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildi. Duruşma için belirlenen 12.03.2024 günü hazır bulunan davacılar vekilleri Avukat …, Avukat …, Avukat …, davalı … Elekctronics Inc. ve LG İnternational vekili Avukat …, davalı Teknicolor S.A. Teknicolor USA vekili Avukat …, davalılar …, Samsung Sdi. Co. Ltd., Samsung Sdi Mag.Zrt.V.A vekili Avukat … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.

I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde; 05.12.2012 tarihinde Avrupa Birliği Komisyonu’nun yaptığı açıklama ile aralarında işbu davanın davalıların da bulunduğu 7 farklı televizyon ve bilgisayar monitörü tüpü üreticisi uluslararası grup teşebbüsün yasadışı bir anlaşma ile kartel kurduğunu, bu kartel ile ilgili pazara arz ettikleri ürünlerin fiyatlarını yükselttiklerini, piyasa koşullarını belirlediklerini, bu durumun Avrupa Birliğinin İşleyişine Dair Antlaşmanın (ABİDA) 101 inci maddesini ihlal ettiğini, sayılan nedenlerle mezkur kartel üyesi teşebbüslere toplamda 1.470,515.000,00 euro idari para cezası verildiğinin duyurulduğunu, açıklamada katot ışın tüplerinin televizyonlarda kullanılan renkli resim tüpleri ve bilgisayar monitörlerinde kullanılan renkli görüntü tüpleri olmak üzere ikiye ayrıldığının, belirtilen kartelin ise her iki ürüne yönelik pazarlarda hukuka aykırı eylemler olduğunu, kartelin faaliyet gösterdiği coğrafi bölgenin sınırlı olmadığını, tüm dünya çapında faaliyet gösterdiğinin vurgulandığını, katot ışın tüplerinin televizyon ve bilgisayar monitörü yapımında kullanılan en önemli parçalardan olduğunu, komisyon tarafından yapılan incelemede söz konusu kartelin 1996 ile 2006 yıllarında olmak üzere toplamda 10 yıl boyunca faaliyet gösterdiğinin, bu sırada kartel tarafından ilgili ürünlerin asgari satış fiyatlarının tespit edildiğinin, pazar paylaşımı yapıldığının, müşteri tahsisinde bulunulduğunun, kapasite ve arz edilecek ürün miktarının tespit edildiğinin, rekabete duyarlı ticari bilgilerin paylaşıldığının tespit edildiğini, AB Komisyonu tarafından ABİDA’nın 101 inci maddesi uyarınca kartele katılan şirketler hakkında cezalar verildiğini, Zorlu Holding A.Ş. bünyesinde olan Vestel Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile davacı diğer şirketlerin davalılar ile uzunca bir süre ticari ilişkilerde bulunduklarını, söz konusu kartel üyelerinin haksız uygulamaları nedeniyle olması gerekenden daha pahalıya temin ettikleri parçalar ile ürettikleri televizyon ve bilgisayar monitörlerini daha yüksek fiyattan satmak zorunda kalarak hem iç piyasada sürümden kaybettiklerini hem de dış piyasada uluslararası rakipleri ile rekabet edebilmek için kâr marjlarını kıstıklarını, davacı müvekkillerinden bazılarının söz konusu kartelden doğrudan mal tedariki yaptıklarını, diğerlerinin ise Vestel Grubunun sanayici şirketi … tarafından kendilerine sağlanan yüksek bedelli malları satın alarak ve piyasaya sürerek zarara uğradıklarını, müvekkili şirketlerin, maliyetleri arttığı için kendi satış fiyatlarını artırdıklarını, bu nedenle de ya rakiplere göre dezavantajlı konuma gelmemek için satış fiyatını rekabetçi seviyelere indirebilmek üzere kâr payını azalttıklarını ya da rakiplere göre artan maliyetler nedeniyle dezavantajlı konuma gelen satış fiyatlarından ötürü müşteri kaybı yaşadıklarını, işbu davanın Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun kapsamında olup uygulanacak hukukun Türk Hukuku olduğunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 16 ncı maddesi gereğince Mahkemenin yetkili olduğunu, ABİDA’nın 101 inci maddesine yönelik verilmiş bir ihlal kararının, iç hukukumuzdaki düzenleme olan 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un (4054 sayılı Kanun) 4 üncü maddesi bakımından tipik bir fiil olduğunu, anılan Kanun’un 57 nci maddesi uyarınca davalıların neden oldukları her türlü zararı karşılamakla yükümlü olduklarını, yine 58 inci maddesi uyarınca müvekkillerinin zararın üç katı tutarında tazminat talep etme haklarının olduğunu, kartel nedeniyle Vestel’in uğradığı zararın boyutunu saptayabilmek amacıyla Vestel Grubu tarafından satın alınan tüm katot ışın tüplerine ödenen bedelin tespit edilmesi, kartel nedeniyle oluşan fiyatlar ile kartel hiç olmasaydı gerçekleşecek olan fiyatların tespit edilmesi, bir diğer ifade ile kartel nedeniyle fiyatların ne kadar arttığının belirlenmesi, Vestel’in kartel sırasında ilgili teşebbüslere ödediği toplam tutar ile kartel hiç olmasıyla ödeyecek olduğu tutarların belirlenerek birbirinden mahsup edilmesi ve böylece Vestel’in kartel sebebiyle ödediği fazla meblağın tespit edilmesinden sonra Vestel Grubunun uğradığı zararın kesin bir şekilde ortaya koyulabileceğini, bu nedenle davayı belirsiz alacak davası olarak açtıklarını, taleplerinin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72 nci maddesinde öngörülen 2 yıllık süre geçmediğinden zamanaşımına uğramadığını ileri sürerek tahkikat sonucunda müvekkillerinin uğradığı zararların tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda artırılmak üzere ve fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000,00 TL maddi tazminat ile yine bu kapsamda 4054 sayılı Kanun’un 58 inci maddesinin ikinci fıkrası kapsamında 30.000,00 TL üç kat tazminat alacağı ve 10.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere şimdilik toplam 50.000,00 TL’nin haksız fiilin söz konusu olduğu 24.10.1996 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı Şirketler vekilleri ayrı ayrı sundukları cevap dilekçelerinde; işbu davanın açılmasından önce bu dava ile birebir aynı talepli ve aynı hukuksal zemine dayalı bir davanın Hollanda’nın Oost Brabant-‘s Hertogenbosch Mahkemesi nezdinde de açıldığını, bu nedenle davanın derdestlik nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, Hollanda ve Türkiye Cumhuriyeti arasında mütekabiliyet anlaşması bulunduğunu ve diğer şartlar da mevcut olduğundan Hollanda’da verilecek kararın Türkiye’de infaz edilebilir nitelikte olduğunu, bu nedenle de Yargıtay içtihatları ile kabul edilen yabancı derdestlik şartlarının oluştuğunu, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, davacının Hollanda’daki davada talebini net olarak bildirmesinin zararının belirlenebilir nitelikte olduğunu gösterdiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, davada tazminat talep edebilme koşullarının oluşmadığını, 4054 sayılı Kanun’un 57 ve 59 uncu maddelerinde öngörülen şartların oluşmadığını, hukuka aykırı bir eylemin varlığının ve kusurun, zarar olup olmadığını ve varsa kapsamının ispatlanmadığını, rekabet ihlalinin öncelikli olarak Rekabet Kurulu tarafından tespit edilmesi gerektiğini, Rekabet Kurulu tarafından 2009 yılında renkli resim tüpleri CPT (Color Picture Tubes) pazarında faaliyet gösteren teşebbüslere yönelik olarak başlatılan incelemede soruşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, bu nedenle de davanın reddinin gerektiğini, davalıların hukuka aykırı bir fiilinin olduğu sonucuna ulaşılması halinde dahi kusurun, davacının zararının ve zarar ile kusurlu eylem arasındaki illiyet bağının ispatlanması gerektiğini savunarak davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini istemişlerdir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile yabancı derdestlik itirazının koşulları oluşmadığından reddine karar verilmek gerektiği, dava konusu rekabet ihlali iddiası hakkında Rekabet Kurulunca 18.11.2009 tarihli karar ile ” …iddia konusu faaliyetlerin yurt dışında ve yabancı uyruklu kişiler arasında gerçekleştirildiği sonucuna ulaşılmıştır. İddia konusu kartele taraf olan teşebbüslerin üretim ve yönetim birimleri yurt dışında bulunmakta ve Türkiye’de yerleşik tüplü televizyon üreticisi alıcılar işlemlerini bu yurt dışı üretim ve yönetim birimleriyle irtibata geçerek gerçekleştirmektedir. Buna ek olarak tüplü televizyon pazarının küçülen yapısı sonucunda, CPT üreticisi ve satıcısı teşebbüslerin Türkiye’de CPT işi ile ilgili irtibat bürosu dahi kalmamıştır..” gerekçesiyle 4054 sayılı Kanun’un 41 inci maddesi uyarınca soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verildiği, davacı şirketlerden Vestel Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. dışında tümünün ve yine davalı şirketlerin tamamının şirket merkezlerinin yurt dışında olduğu ve yabancı oldukları dikkate alındığında, davacıların işbu davayı Mahkemelerinde açmakta hukuki yararlarının olmadığı gerekçesiyle 6100 sayılı Kanun’un 114 üncü maddesi uyarınca davanın usulden reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; Avrupa Komisyonunun 05.12.2012 tarihli sayılı kararıyla davalıların dünya çapında kartel oluşturduklarının sabit olduğunu, kartel sonucunda fiyatların yükselmesi sebebiyle kartele katılanların müşterisi konumundaki müvekkili şirketlerin zarar gördüğünü, müvekkili şirketlerin zararının Türkiye sınırları içinde hüküm ve sonuç doğurduğunu, eş deyişle ekonomik açıdan Türkiye’yi doğrudan etkilediğini, müvekkili şirketler nezdinde oluşan zararların giderilmediğini ve dava dışında giderilebilecek başka bir yol bulunmadığını, müvekkillerinin hukuki yararının bulunmadığına hükmedilmesinin müvekkili şirketlerin tazminat hakkını sınırlandıracağını, Mahkeme kararında davanın Türkiye’de açılmasında hukuki yarar bulunmadığı sonucuna ulaşılmasındaki gerekçelerden birinin, dava taraflarından Vestel Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş. dışındaki tüm şirketlerin merkezlerinin yurtdışında bulunması ve yabancı olmaları olarak gösterildiğini, dava taraflarının şirket merkezlerinin yurt dışında ve yabancı olmaları ile hukuki yarar müessesesi arasında nasıl bir hukuki ilişki kurulduğunun tam olarak anlaşılamadığını, hukuki yarar müessesesi bakımından yabancılık unsurunun bir önem arz etmediğini, somut olay bakımından müvekkili şirketler ile kartel katılımcıları arasında ticari bir ilişki kurulmuş olup müvekkili şirketlerin davalıların kartel faaliyetlerinden zarar gördüğünü ve müvekkili şirketlerin hukuki yararının bulunduğunu, yabancıların dava açması veya yabancılara karşı dava açılması hususunun hukuki yarar müessesesinden bağımsız olduğunu, 6100 sayılı Kanun ile 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’da (5718 sayılı Kanun) hukuki yarar müessesesinden bağımsız olarak, yabancıların dava açması veya yabancılara karşı dava açılması durumlarına özgü hukuki düzenlemelerin bulunduğunu, davalıların Türkiye’deki işbu davayı vekil aracılığıyla takip ettiği dikkate alındığında, taraflardan elde edilecek bilgiler doğrultusunda maddi vakıanın ortaya çıkarılabileceğini, bu nedenle Mahkeme kararındaki gerekçenin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacı şirketler arasında Türkiye’de mukim Vestel Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin de bulunduğunu, davalı şirketler her ne kadar Türkiye’de mukim olmasa da kartele konu ürünlerin Türkiye’ye satışını gerçekleştirdiklerini, Türkiye’de bilinen markalar olup gerek kendi markaları gerekse Türkiye’deki distribütörleri aracılığıyla faaliyet gösterdiklerini, Türkiye’de mal varlıklarının bulunduğunu ve Türkiye’de çeşitli iştiraklerinin de mevcut olduğunu, 5718 sayılı Kanun’un 40 ıncı maddesi ve 6100 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesi uyarınca, haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri Mahkemesinin de yetkili olması sebebiyle dava konusu olay bakımından Türk Mahkemelerinin yetkisinin bulunduğunu, bu nedenle dava taraflarının yabancılık unsuru ile hukuki yarar müessesesi arasında bağlantı bulunmadığını, Mahkemece hukuki yarar bulunmadığına karar verilirken aynı zamanda Rekabet Kurulunun 18.11.2009 tarihli kararına da değinilmiş ise de Kurul kararında, rekabete aykırı bir oluşum olmadığından değil, ilgili teşebbüslerin yurt dışında mukim olması sebebiyle dosya kapsamında ilave delil bulma hususunda yaşanan zorluk gerekçesiyle soruşturma açılmadığının anlaşıldığını; ancak bu zorluğun dava dosyası bakımından davalı şirketlerin davayı Türkiye’deki vekilleri aracılığıyla takip etmesi nedeniyle aşılmasının mümkün olduğunu, davalıların ABİDA’nın 101 inci maddesine aykırı olacak şekilde dünya çapında bir kartel oluşturduklarının Komisyon kararı ile sabit olduğunu, Avrupa Birliğindeki düzenlemenin ise Türkiye açısından mehaz mevzuat olarak kabul edildiğini, 4054 sayılı Kanun’un Avrupa’daki düzenlemeler esas alınarak kaleme alındığını, 4054 sayılı Kanun’un 2 nci maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteren ya da bu piyasaları etkileyen her türlü teşebbüsün aralarında yaptığı rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı anlaşma, uygulama ve kararların 4054 sayılı Kanun kapsamına girdiğini, madde gerekçesinde, rekabet hukuku literatüründe “etki teorisi” olarak isimlendirilen sistemin 4054 sayılı Kanun’da da benimsendiğini, merkezleri Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında bulunan ve fakat Türkiye piyasalarını etkileyecek şekilde faaliyet gösteren teşebbüslerin de 4054 sayılı Kanun kapsamında bulunduğunun ifade edildiğini, 4054 sayılı Kanun hükümlerinin yurt dışında işlenen ve Türkiye piyasalarını etkileyen rekabet ihlalleri bakımından uygulama kabiliyetini haiz olduğunu, Rekabet Kurulunun delil elde etme güçlüğü gerekçesiyle konuya ilişkin olarak soruşturma başlatmamasının, müvekkili şirketlerin 4054 sayılı Kanun’un 57 ile 58 inci maddesi çerçevesinde maruz kaldıkları zararın tazminini talep etmesine engel teşkil etmeyeceğini, uluslararası düzeyde bir kartelin varlığının Komisyon kararı ile saptanmış olması ve bu kartelin Türkiye piyasaları ile özel olarak müvekkili şirketler nezdinde zarar doğurduğu dikkate alındığında, müvekkil şirketlerin işbu davayı açmakta hukuki yararlarının bulunduğunu ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile 4054 sayılı Kanun hükümleri nazara alındığında hukuka aykırı eylemin somut olayda olduğu gibi ihlalin varlığının öncelikle Rekabet Kurulu kararı ile tespit edilmesi gerektiği, bu durumun emsal Yargıtay içtihatlarında da kabul edildiği, 4054 sayılı Kanun’a aykırılık nedeniyle açılacak tazminat davalarında, anılan Kanun’a aykırılığın Rekabet Kurulunun kararı ile tespit edilmesinin ön koşul olduğu, teşebbüsler arası ilişkinin rekabete aykırı olup olmadığı ve kanuna aykırılık hali, bu konuda uzman kuruluş olan Rekabet Kurulunun rekabetin ihlali kararı ile ispatlanmış olacağı, Rekabet Kurulunun 18.11.2009 tarihli kararı ile 4054 sayılı Kanun bakımından ihlal niteliği taşıyan herhangi bir bilgi veya belgeye ulaşılamadığı belirtilerek soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verilmiş olup, bu karara karşı 4054 sayılı Kanun’un 42 nci maddesinin ikinci fıkrası gereğince ilgililer tarafından yargı yoluna başvurulmadığı ve kararın kesinleştiği, işbu dava yönünden ön koşulun gerçekleşmediği, davanın hukuki yarar yokluğundan değil, dava ön şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatıyla davacı tarafın istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden hüküm kurulmasına, davalılar …. ve Philips Components B.V. yönünden davanın geri alınması sebebiyle 6100 sayılı Kanun’un 123 üncü maddesi gereğince davanın açılmamış sayılmasına, diğer davalılar yönünden davanın ön şart yokluğundan 6100 sayılı Kanun’un 115 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca usulden reddine karar verilmiştir.

Davacılar vekilinin bu karara ilişkin olarak yaptığı temyiz başvurusu, İlk Derece Mahkemesinin 08.02.2021 tarihli kararı ile anılan kararın kesin olarak verilmiş olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına ve ek karar karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili asıl ve ek karara yönelik temyiz dilekçesinde özetle; kararın kesin olarak verilmesinin usul Kanuna aykırı olduğunu, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını, Mahkemece tespit edilmesi halinde müvekkillerinin zararının milyon Türk lirasını bulacağını, 6100 sayılı Kanun’da dava şartları sınırlı olarak sayılmış olup Rekabet Kurulunun ihlal kararının ön şart olarak sayılmadığını, Rekabet Kurulu kararının dava şartı olmadığının doktrinde de kabul edildiğini buna dair mütalaa sunduklarını, 24.06.2020 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan Kanun ile Mahkemelerin rekabet hukuku ihlallerini değerlendirme konusunda yetkilerinin artırıldığını, davalıların haksız fiilinin Rekabet Kurulu kararı ile tespit edilmesine gerek bulunmadığını, Avrupa Komisyonu kararının davalıların haksız fiillerini ortay koyduğunu, Avrupa Birliğindeki düzenlemenin Türkiye açısından mehaz mevzuat olarak kabul edildiğini, 4054 sayılı Kanun’un Avrupa’daki düzenlemeler esas alınarak kaleme alındığını, yabancı ihlal kararının Türk Hukukunda delil teşkil edeceğini, Rekabet Kurulunca soruşturma açılmamasının gerekçesi delil elde etme güçlüğü olarak gösterilmiş olup ihlalin varlığının Avrupa Birliği Komisyonu kararı ile sabit olduğunu, bulunduğunu ileri sürerek ve resen nazara alınacak sebeplerle asıl kararın ve ek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davacıların iddia olunan zararının doğup doğmadığı ve tazminat koşullarının oluşup oluşmadığına ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesi, 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri, 5718 sayılı Kanun’un 40 ıncı maddesi, 4054 sayılı Kanun’un 2, 42, 57, 58 inci ve ilgili diğer maddeleri.

3. Değerlendirme
1.Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın davacılar vekilince temyizi üzerine İlk Derece Mahkemesinin 08.02.2021 tarihli ek kararı ile anılan kararın kesin olarak verildiği gerekçesiyle davacılar vekilinin temyiz istemi reddedilmiştir. Ancak 6100 sayılı Kanun’un 107 nci maddesinde davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceği hükmü öngörülmüştür. Somut olaya bakıldığında davacılar vekilinin dava dilekçesinde hukuki gerekçelerini açıklayarak davayı belirsiz alacak davası olarak açtığını, tahkikat sonucunda müvekkillerinin uğradığı zararın tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda artırılmak üzere şimdilik kaydıyla talepte bulunduğunu bildirmesi karşısında işbu davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının ve Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın miktar itibarıyla temyizinin kabil olduğunun kabulü gerekir. Buna göre de davacılar vekilinin ek karara yönelik temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin 08.02.2021 tarihli ek kararının kaldırılmasına, davacılar vekilinin Bölge Adliye Mahkemesinin kararına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine karar vermek gerekmiştir.

2.Bölge Adliye Mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

3.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacılar vekilince temyiz dilekçelerinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1.İlk Derece Mahkemesinin 08.02.2021 tarihli ek kararının KALDIRILMASINA, davacılar vekilinin Bölge Adliye Mahkemesinin kararına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine,

2.Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Takdir olunan 17.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine,

Aşağıda yazılı harcın istek halinde ilgililere iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

13.03.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Leave a Reply

Open chat
Avukata İhtiyacım var
Merhaba
Hukuki Sorunuz nedir ?
Call Now Button