Tescilli Fikri Mülkiyet Hakları Şirket Adına Mı, Yoksa Ortaklar Adına Mı Kayıtlı?
Giriş
Fikri mülkiyet hakları, günümüzde şirketlerin en değerli varlıkları arasında yer almaktadır. Özellikle teknoloji, yazılım, medya, perakende ve ilaç sektörlerinde faaliyet gösteren şirketlerde marka, patent, tasarım ve telif haklarının mülkiyeti; yatırımcılar ve potansiyel ortaklar açısından ciddi önem taşımaktadır. Ancak bu hakların gerçekten şirket adına mı, yoksa kurucu ortaklar, yöneticiler ya da üçüncü kişiler adına mı tescil edildiği sorusu; yatırım kararlarını doğrudan etkileyen bir faktördür. Bu makalede, tescilli fikri mülkiyet haklarının hukuki statüsü, mülkiyet hakkı analizlerinin nasıl yapılması gerektiği, lisanslama yoluyla kullanım ilişkileri ve özellikle markaların rehin ve haciz riski gibi durumları teorik ve pratik yönleriyle inceleyeceğiz.
1. Fikri Mülkiyet Haklarında Mülkiyetin Belirlenmesi
a. Marka ve Patent Sicilleri Üzerinden İnceleme
Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) sicilleri üzerinden yapılacak ilk inceleme, ilgili hakkın kimin adına tescilli olduğunu ortaya koyar. Sicil kayıtları kamuya açıktır ve elektronik ortamda sorgulanabilir. Ancak bu sadece başlangıçtır.
Tescil sahibi olarak görünen kişinin gerçekten şirket adına mı yoksa şirketle ilişkili bir şahıs adına mı hareket ettiği, şirketin iç belgeleri, sözleşmeleri ve ticari faaliyetleriyle birlikte değerlendirilmelidir. Özellikle şirketin markası veya ürünü, halka açık tanıtım materyallerinde sürekli olarak kullanılıyorsa ve bu markanın sicilde bir ortak adına kayıtlı olduğu fark edilirse, ciddi mülkiyet ihtilafları gündeme gelebilir.
b. Şirket İç Sözleşmeleri ve Devir Protokolleri
Şirketin ana sözleşmesinde fikri mülkiyetle ilgili açık hükümler yer alması gerekir. Bazı şirketler, kurucuların şirketi kurarken geliştirdikleri markaları, yazılımları ya da endüstriyel tasarımları şirkete devrettiğine ilişkin herhangi bir belge düzenlememektedir. Bu durumda, kurucu ortaklar ilerleyen dönemde bu hakları bireysel olarak kullanmak ya da devretmek isteyebilir. Bu ihtimal yatırımcılar açısından ciddi bir risk unsurudur.
Devir protokolleri, noter onaylı veya iç yazışmalarla desteklenmiş şekilde arşivlenmelidir. Şirketin kullandığı yazılım, tasarım veya içerik eğer üçüncü bir kişi tarafından geliştirildiyse, bu kişilerle yapılan sözleşmelerde mülkiyetin devri açıkça belirtilmelidir. Aksi halde, eser sahibi sıfatıyla ileriye dönük hak talepleri gündeme gelebilir.
2. Lisanslama Yoluyla Kullanım ve Sözleşmesel Riskler
a. Lisanslama Türleri ve Hukuki Sonuçları
Fikri mülkiyet hakkı sahibinin bu hakkı bir başka kişiye kullanması için izin vermesi lisanslama olarak adlandırılır. Bu lisanslar iki şekilde olabilir:
- Basit Lisans: Hakkın sahibi, aynı hakkı başkalarına da lisanslayabilir.
- İnhisari Lisans: Lisans alan kişi, o hakkı tek başına ve münhasıran kullanabilir.
Yatırımcılar açısından güvenli olan model, inhisari lisans ya da doğrudan devirdir. Aksi durumda, hakkın sahibinin lisans iptali veya başka kişilere devri gibi işlemleri riski artırır.
b. Sözleşmelerde Olmazsa Olmaz Maddeler
Lisans sözleşmelerinde yer alması gereken kritik hususlar şunlardır:
- Lisansın süresi ve iptal şartları
- Coğrafi sınırlar ve kullanım alanları
- Alt lisans verilip verilemeyeceği
- Tazminat ve ceza koşulları
Bu şartların net olmaması durumunda, yatırımcı için ileride çıkacak ihtilaflar kaçınılmaz olur. Lisans veren kişi, hakkı geri çektiğinde yazılım ya da markanın kullanımı imkânsız hale gelebilir.
3. Rehin, Haciz ve İflas Hallerinde Fikri Mülkiyet Haklarının Durumu
a. Marka ve Patentlerin Rehin Edilmesi
Tescilli markalar ve patentler, TÜRKPATENT nezdinde rehin edilebilir. Bu rehin, genellikle bankalardan alınan kredilere karşılık teminat olarak gösterilir. Yatırımcının şirkete girmeden önce bu rehinleri sorgulaması gerekir. Rehin şerhi olan marka, devredilemez veya lisanslanamaz.
b. Haciz Tehlikesi ve Koruma Yöntemleri
Fikri haklar borçlunun malvarlığı sayıldığından hacze konu olabilir. Ancak, bu hakların gerçekten kimin adına tescilli olduğu, haczin yönünü de belirler. Şirketin aktif olarak kullandığı bir marka ortağa aitse, şirket borcundan dolayı haczedilemez. Bu durum yatırımcı için büyük bir risk anlamına gelir.
İflas durumunda, fikri mülkiyet haklarının tasfiyesi, şirketin diğer varlıkları gibi ele alınır. Ancak eğer mülkiyet dışarıdaysa, iflas masasına dâhil edilemez. Bu nedenle erken aşama risk analizlerinde bu konu özellikle incelenmelidir.
4. Örnek Olay: Kurucuya Ait Markadan Kaynaklanan Yatırımcı Kaybı
Bir yazılım girişimi olan “D A.Ş.”, 5 yıl içinde önemli büyüme kaydetmiş ve yatırım turuna çıkmıştır. Ancak şirketin kullandığı “D” markası, şirketin kurucularından biri olan M. Bey’in şahsi adına tescillidir. Yatırımcı, ön değerlendirme sürecinde bu hususu göz ardı etmiş ve yatırım yapmıştır.
İlerleyen süreçte kurucu ortak, şirketteki görevinden ayrılmış ve marka üzerinde münhasır lisansı tek taraflı iptal etmiştir. Bu durum şirketin pazarlama faaliyetlerini durdurmuş, müşteri kaybı yaşanmış ve yatırımcı ciddi zarara uğramıştır.
Bu örnek, mülkiyet hakkının şirkette değil bireyde olmasının ne kadar kritik bir risk taşıdığını gözler önüne sermektedir.
5. Sonuç ve Yatırımcıya Tavsiyeler
- Fikri mülkiyet hakları şirketin bizzat adına tescilli olmalıdır.
- Tüm tescil belgeleri ve varsa lisans sözleşmeleri detaylıca incelenmeli, noter onayı olanlar tercih edilmelidir.
- Markalar üzerindeki rehin ve haciz şerhleri mutlaka kontrol edilmelidir.
- Ortaklar veya çalışanlar üzerinden kullanılan yazılımlar için açık devir protokolleri yapılmalıdır.
Yatırımcılar, fikri mülkiyetin mülkiyet ve kullanım durumunu göz ardı etmemeli, bu varlıkların bağımsız hukuki güvenliğini sorgulamalıdır.
Hukuk Fakültesi Öğrencisi Gamze Akbulut