TCK 173 Çerçevesinde Atom Enerjisi ile Patlamaya Yol Açan Fiillerin Sorumluluğu
Nükleer enerji, günümüzde hem enerji ihtiyacının karşılanması hem de teknolojik gelişim açısından stratejik bir öneme sahiptir. Ancak bu enerjinin yanlış kullanımı veya sabotaj gibi kötü niyetli eylemlerle bir patlamaya sebebiyet verilmesi, sadece ülke güvenliğini değil, çevreyi ve insan sağlığını da telafisi imkânsız bir şekilde tehdit eder. Türk Ceza Kanunu (TCK) m. 173, atom enerjisine ilişkin patlamaya sebebiyet verme suçunu düzenleyerek, bu tür eylemleri en ağır şekilde cezalandırmayı amaçlamaktadır.
Bu makalede, TCK 173 kapsamındaki düzenleme, suçun unsurları, Yargıtay ve AİHM kararlarıyla desteklenen hukuki yorumlar, günümüz nükleer güvenlik riskleri ve bu suçun ceza hukuku perspektifindeki önemi ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
Hukuki Dayanak ve Suçun Tanımı
TCK m. 173 hükmü şu şekildedir:
“Atom enerjisine ilişkin bir patlamaya sebebiyet veren kişi, 10 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Bu düzenleme ile kanun koyucu, özellikle nükleer enerjiye dayalı altyapıların ve enerji üretim tesislerinin korunmasını hedeflemiştir. Burada korunan hukuki değerler şunlardır:
-
Kamu güvenliği ve toplumsal huzur,
-
Çevrenin korunması ve halk sağlığı,
-
Devletin enerji güvenliği ve stratejik altyapısının güvenliği.
Atom enerjisine dayalı bir patlamanın sebep olacağı zarar, yalnızca fiziksel yıkımla sınırlı kalmayıp uzun vadeli radyasyon etkileri, ekolojik zararlar ve toplumda panik ortamının oluşmasına neden olabilir. Bu nedenle TCK 173, kamu güvenliğini en üst düzeyde koruma amacı taşır.
Suçun Unsurları
1. Fail:
Bu suçun faili herkes olabilir. Failin teknik bilgiye sahip bir uzman ya da sıradan bir kişi olması arasında fark yoktur. Ancak suçun örgütlü bir şekilde veya kamu görevlisi tarafından işlenmesi, cezayı ağırlaştırıcı bir etki yaratır.
2. Fiil:
-
Atom enerjisine dayalı bir patlamaya bilinçli olarak neden olmak.
-
Nükleer santraller, nükleer araştırma merkezleri, nükleer malzeme taşıyan araçlar ya da atom enerjisi ile çalışan cihazların kötüye kullanılması bu fiile dahildir.
-
Patlama fiili doğrudan bir saldırı, sabotaj, ihmalkâr davranış veya kontrolsüz enerji salınımı ile gerçekleşebilir.
3. Manevi Unsur:
-
Suç kastla işlenir. Failin, atom enerjisine dayalı bir patlamaya neden olma niyetinin bulunması gerekir.
-
Olası kastla işlenmesi durumunda da TCK 21/2 kapsamında sorumluluk doğar.
4. Netice:
-
Patlamanın gerçekleşmesi suçun tamamlanması için zorunludur. Ancak patlamaya teşebbüs hali de TCK 35 uyarınca cezalandırılır.
TCK 173 ile Diğer Suçlar Arasındaki Farklar
Atom enerjisine ilişkin patlamaya sebebiyet verme suçu, genellikle genel tehlike yaratan suçlar arasında değerlendirilir. Ancak bu suçun tehlike boyutu diğer suçlardan daha ağırdır. Örneğin:
-
Yangın çıkarma (TCK 170) veya bina çökertme gibi suçlar daha sınırlı bir tehlike yaratırken, nükleer patlamalar geniş alanlara yayılan, yıllarca sürebilecek etkiler doğurur.
-
Radyasyon yayma (TCK 172) suçundan farkı, patlamanın meydana gelmesidir. TCK 172 yalnızca tehlike doğurucu eylemleri kapsarken, TCK 173 neticenin gerçekleşmesini şart koşar.
Yargıtay Kararları Işığında TCK 173
Atom enerjisine dayalı patlamalar Türkiye’de nadir görülen suçlar arasında yer aldığından, Yargıtay’ın doğrudan TCK 173’e ilişkin kararı sınırlıdır. Ancak benzer nitelikteki genel tehlike suçları ve enerji güvenliği konulu davalarda Yargıtay şu kriterleri benimsemektedir:
-
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2018/3147 E., 2019/1285 K. kararında, enerji tesisine yönelik sabotajın kamu güvenliğini tehlikeye sokması, suçun ağırlaştırıcı bir unsur olarak kabul edilmiştir.
-
Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2017/2568 E., 2018/1035 K. kararında, patlama tehlikesi yaratacak şekilde kimyasal madde kullanılması “tehlike suçu” kapsamında değerlendirilmiştir.
-
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/217 E., 2017/99 K. kararında, bir enerji tesisinin güvenliğini tehlikeye sokan eylemlerde “kast” unsuru titizlikle incelenmiş ve olası kast hallerinde de sorumluluğun devam ettiği belirtilmiştir.
AİHM Kararları ve Uluslararası Hukuk Perspektifi
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), nükleer enerjiye ilişkin tehlikeleri yaşam hakkı (AİHS m. 2) ve çevrenin korunması hakkı çerçevesinde değerlendirir:
-
Guerra ve Diğerleri v. İtalya (1998) kararında, nükleer tesislerin yarattığı potansiyel tehlikeler hakkında halkın bilgilendirilmemesinin yaşam hakkının ihlali olduğuna hükmedilmiştir.
-
Taskin v. Türkiye (2004) kararında, devletin enerji faaliyetlerinin güvenliğini sağlama yükümlülüğü vurgulanmıştır.
-
Öneryıldız v. Türkiye (2004) kararında, kamu otoritelerinin tehlikeli tesislerde (örneğin patlama riski taşıyan tesislerde) gerekli güvenlik önlemlerini almamasının devlet sorumluluğunu doğurduğu ifade edilmiştir.
-
McGinley ve Egan v. Birleşik Krallık (1998) kararında, nükleer testlerden etkilenen kişilerin bilgilendirilmemesi yaşam hakkı ihlali olarak kabul edilmiştir.
Günümüzde Nükleer Güvenlik ve Riskler
-
Nükleer Santraller ve Enerji Politikaları:
Türkiye’nin enerji stratejileri doğrultusunda Akkuyu Nükleer Santrali gibi projeler hayata geçirilirken, bu tesislerin güvenliği daha da önem kazanmıştır. Bu durum, olası sabotaj veya kaza risklerini artırmaktadır. -
Terör Tehdidi ve Sabotaj:
Terör örgütlerinin nükleer malzemelere erişme ve bunları patlatma riski, uluslararası güvenlik açısından kritik bir sorun olarak görülmektedir. -
Siber Güvenlik ve Dijital Tehditler:
Nükleer tesislerin bilgisayar sistemlerinin siber saldırılara açık olması, patlama riski doğurabilecek yeni nesil tehditlere yol açmaktadır. Özellikle SCADA sistemleri ve otomasyon hatları bu açıdan zayıf halkalardır. -
Çevresel ve Sağlık Riskleri:
Nükleer patlamaların çevre üzerinde bıraktığı uzun vadeli etkiler (örneğin Çernobil veya Fukuşima felaketlerinde görüldüğü gibi) bu suçun ağırlığını kat kat artırmaktadır.
Cezalar ve Yaptırımlar
-
Temel Ceza: TCK 173’e göre, atom enerjisine ilişkin patlamaya sebep olan kişi 10 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
-
Ağırlaştırıcı Sebepler:
-
Fiilin örgütlü bir şekilde işlenmesi,
-
Ölüm veya toplu yaralanmalara neden olması,
-
Çevresel felaket yaratması durumunda ceza daha da ağırlaştırılır.
-
-
Teşebbüs Hali: Patlama gerçekleşmese bile teşebbüs hükümleri uyarınca fail ağır şekilde cezalandırılır.
Günümüzdeki Sorunlar ve Hukuki Tartışmalar
-
Uluslararası Düzenlemelerle Uyum:
Nükleer güvenliğe ilişkin uluslararası sözleşmeler (Nükleer Güvenlik Konvansiyonu, IAEA standartları) ile Türk ceza hukuku arasındaki uyumun sağlanması tartışma konusudur. -
Sorumluluk Zinciri:
Tesis işletmecilerinin, kamu otoritelerinin ve özel güvenlik firmalarının sorumluluk alanlarının net tanımlanmaması, cezai sorumlulukta boşluklara yol açabilir. -
Delil Toplama ve Uzmanlık Sorunu:
Nükleer patlama vakalarında teknik bilirkişi raporları olmadan suçu kanıtlamak oldukça zordur. Bu durum yargılamalarda gecikmelere neden olur.
Sonuç ve Değerlendirme
Atom enerjisine ilişkin patlamaya sebebiyet verme suçu, kamu güvenliği, ulusal çıkarlar ve çevresel sürdürülebilirlik açısından en ağır suç tiplerinden biridir. Yargıtay kararları, bu tür suçlarda kastın ve teknik delillerin önemine işaret ederken, AİHM içtihatları devletlerin nükleer güvenlikte pozitif yükümlülüklerini vurgulamaktadır.
Günümüzde nükleer enerjiye olan ihtiyaç arttıkça, bu suçun önlenmesine yönelik siber güvenlik önlemleri, uluslararası işbirliği ve kamu farkındalığı hayati önem taşımaktadır. Devletin bu konuda sadece cezalandırıcı değil, önleyici tedbirler geliştirmesi de hukuk devleti ilkesi gereğidir.