Suça Teşebbüs Nedir?
Suça Teşebbüs Nedir? Türk Ceza Kanunu’nda Teşebbüs, Şartları, Cezası ve Uygulamada Önemi
Suç genel teorisinin en önemli konularından biri “suça teşebbüs” kurumudur. Ceza yargılamasında çoğu zaman tartışma, suçun tamamlanıp tamamlanmadığından çok, hangi aşamada kaldığı ve teşebbüs hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı noktasında yoğunlaşır. Çünkü suça teşebbüs halinde verilecek ceza, tamamlanmış suça göre önemli ölçüde indirilebilmekte; bu durum hem sanık hem mağdur hem de toplum açısından son derece önemli sonuçlar doğurmaktadır. Özellikle kasten işlenen suçlarda, failin icra hareketlerine başlamış olmasına rağmen, elinde olmayan nedenlerle suç neticesine ulaşamaması halinde suça teşebbüsten söz edilir ve mahkeme, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan ölçütlere göre cezada indirim yapar. Bu makalede, suça teşebbüsün hukuki tanımı, şartları, tamamlanmış suçtan farkları, cezalandırma rejimi, gönüllü vazgeçme ile ilişkisi, iştirak hâlinde teşebbüs ve uygulamada sık karşılaşılan örnekler ayrıntılı biçimde ele alınacaktır.
1. Türk Ceza Kanunu’nda Suça Teşebbüs Kavramı
Suça teşebbüs, kısaca, failin işlemeyi kastettiği bir suçu gerçekleştirmek amacıyla icra hareketlerine başlaması, ancak bu suçun gerçekleştirilememesinin kendi iradesi dışında, elverişli bir nedene dayanması hâlidir. Teşebbüs, suçun hiç başlamadığı hazırlık safhası ile suçun tamamlandığı aşama arasında yer alan, ara bir kategori olarak düşünülebilir. Burada fail, suçun hukuki tanımını gerçekleştirmeye yönelmiş, hukuki değer üzerinde ciddi bir tehlike yaratmış, ancak neticeye ulaşamamıştır. Ceza hukukunun koruma amacının, yalnızca gerçekleşmiş zararları değil, gerçekleşmesi güçlü biçimde muhtemel tehlikeleri de kapsamına aldığı noktada suça teşebbüs hükümleri devreye girer ve fail cezalandırılabilir hale gelir. Bu nedenle teşebbüs, zarar suçlarının yanı sıra tehlike suçlarının anlaşılması bakımından da kritik önemdedir.
Türk Ceza Kanunu sistematiğinde teşebbüs, yalnızca kasten işlenen suçlar bakımından kabul edilir. Zira teşebbüs, doğası gereği failin kastına, yani suçun niteliklerini ve sonucunu bilerek ve isteyerek hareket etmesine dayanır. Taksirli suçlar bakımından, fail baştan itibaren neticeyi istemediği için “taksirli suça teşebbüs” kurumu kabul edilmemiştir. Bu açıdan bakıldığında, teşebbüs, kastın yoğunluğunu ve yöneldiği neticeyi anlamlandıran bir kurum olarak karşımıza çıkar.
2. Suça Teşebbüsün Şartları
Suça teşebbüsün varlığından söz edebilmek için bir takım hukuki şartların birlikte gerçekleşmiş olması gerekir. Uygulamada çoğu tartışma, bu şartlardan birinin eksik olup olmadığı üzerinde yoğunlaşır. Temel şartları, özetle aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
İlk olarak, teşebbüsün söz konusu olabilmesi için ortada kasten işlenebilen bir suç bulunmalıdır. Failin taksirle işlediği suçlarda, neticeyi istemediği ve kastın bulunmadığı kabul edildiğinden teşebbüs hükümleri uygulanmaz. Örneğin, dikkatsiz araç kullanırken kazaya sebep olan kişinin, “taksirli öldürmeye teşebbüs” suçunu işlemesi mümkün değildir; ya taksirli yaralama ya da taksirli öldürme gündeme gelir. Buna karşın, eline bıçak alıp belirli bir kişiyi öldürmek amacıyla ona doğru hamle yapan failin davranışı, kasten öldürmeye teşebbüs kapsamında değerlendirilebilir.
İkinci olarak, fail icra hareketlerine başlamış olmalıdır. Hazırlık hareketleri ile icra hareketleri arasındaki ayrım, teoride olduğu kadar uygulamada da en zor alanlardan biridir. Hazırlık hareketleri, suç işleme kararının dış dünyaya yansıyan, ancak henüz suç tipinin somutlaştırılmadığı ilk aşamadır. Örneğin, hırsızlık yapmak üzere tornavida temin etmek, işe gidiş yolunu keşfetmek çoğu zaman hazırlık olarak değerlendirilir. Buna karşılık, failin kilidi zorlamaya başlaması, mağdurun bulunduğu eve camdan girmeye teşebbüs etmesi icra hareketi sayılır. İcra hareketleri, tipiklikte öngörülen fiil ile doğrudan bağlantılı, suçun gerçekleşmesini yakın ve ciddi biçimde mümkün kılan hareketlerdir.
Üçüncü olarak, suçun tamamlanamaması failin elinde olmayan, dışsal bir nedene dayanmalıdır. Fail, suç neticesini kendi iradesi ile gerçekleştirmekten vazgeçmişse bu durum “gönüllü vazgeçme” kapsamında değerlendirilir ve suça teşebbüsün klasik formu söz konusu olmaz. Buna karşılık, failin hedef aldığı kişiye ateş etmesine rağmen merminin isabet etmemesi, mağdurun tesadüfen kurtulması veya üçüncü kişilerin müdahalesi nedeniyle suçun tamamlanamaması hâlinde, suça teşebbüsten bahsedilir. Burada esas olan, suçun tamamlanamamasının failin iradesinden bağımsız bir engelleyici faktöre dayanmasıdır.
3. Hazırlık Hareketleri ile İcra Hareketleri Ayrımı
Suça teşebbüs hukukunda belki de en kritik ayrım, hazırlık ve icra hareketleri arasındaki sınırın belirlenmesidir. Çünkü hazırlık hareketleri esas itibarıyla cezalandırılmaz; buna karşılık icra hareketlerine başlanmışsa, netice gerçekleşmemiş olsa bile teşebbüs hükümleri devreye girer. Bu ayrımı yaparken soyut ve şablon bir ölçü yerine, somut olayın özellikleri, failin kastı, suçun işlenme biçimi ve kullanılan araç ile korunan hukuki değer birlikte değerlendirilir.
Hazırlık hareketleri, suç işleme kararının dış dünyada ortaya çıkmaya başladığı, ancak henüz suç tipinde öngörülen hareketlerin doğrudan icrasına geçilmediği aşamadır. Fail, suç için gerekli araçları temin eder, plan yapar, yer ve zaman belirler. Örneğin, kasten öldürme suçunu işlemeyi planlayan bir kişinin silah satın alması, kurşun temin etmesi, mağdurun eve giriş çıkış saatlerini takip etmesi tipik hazırlık eylemleri olarak kabul edilir. Bu aşamanın cezalandırılmamasının temel sebebi, ceza hukukunun son çare (ultima ratio) olma özelliği ve bireyin düşünce özgürlüğü ile planlama aşamasına aşırı müdahaleden kaçınma gereğidir.
İcra hareketleri ise artık suçun tipikliğinde yer alan fiilin doğrudan gerçekleştirilmesine yönelik, hukuki değeri ciddi biçimde tehlikeye sokan hareketlerdir. Bu aşamada fail, yalnızca plan yapan değil, suç tipinin temel unsurlarını gerçekleştirmeye fiilen başlamış kişidir. Örneğin mağdura doğru silah doğrultup tetiğe basmak, kilidi kırıp içeri girmeye çalışmak, mağdurun malını gizlice alıp cebine koymak gibi hareketler icra hareketi sayılır. Özellikle Yargılama pratiğinde, icra hareketlerinin tespiti için “suçun kanuni tanımında sayılan fiillerle doğrudan bağlantı” ve “hukuki değerde somut tehlike yaratma” kriterleri önem kazanır.
4. Elverişli ve Elverişsiz Teşebbüs Ayrımı
Teşebbüsün bir diğer önemli boyutu, kullanılan aracın ve seçilen konunun elverişliliğidir. Ceza hukukunda, gerçekleştirilmeye çalışılan suçun, kullanılan araç ve seçilen konu itibarıyla objektif olarak neticeyi meydana getirmeye uygun olup olmadığı da tartışma konusudur. Elverişli teşebbüs, failin seçtiği araçların ve koşulların, normal şartlarda suçun tamamlanmasına elverişli olması hâlidir. Örneğin, öldürme kastıyla mağdura ateş edilmesi ve merminin hedefi ıskalayarak isabet etmemesi, elverişli teşebbüs örneğidir.
Buna karşın elverişsiz teşebbüs, kullanılan aracın ya da seçilen konunun baştan itibaren neticeyi meydana getirmeye uygun olmaması hâlinde söz konusu olur. Örneğin, dolu zannedilen ancak gerçekte boş olan bir silahla mağdura ateş edilmesi, zehir yerine zararsız bir madde verilmesi veya çoktan ölmüş bir kişiyi öldürme kastıyla bıçaklamaya çalışılması gibi durumlar elverişsiz teşebbüs tartışmalarına konu olur. Bu hâllerde, sosyal tehlikenin derecesi daha düşük görülebilir; ancak failin kastı ve dışa yansıyan tehlikeli iradesi mevcut olduğu için birçok hukuk sisteminde belirli ölçüde cezalandırma kabul edilir. Türk Ceza Kanunu’nda da elverişlilik değerlendirmesi, hâkimin takdirinde olmakla birlikte, failin kastı ve fiilin tehlikelilik derecesi dikkate alınarak cezada indirim oranı belirlenir.
5. Suça Teşebbüste Cezanın Belirlenmesi
Teşebbüs hâlinde cezanın nasıl belirleneceği, hem doktrinde hem uygulamada sıkça tartışılan bir konudur. Çünkü burada mahkeme, tamamlanmış suç için öngörülen temel ceza üzerinden, teşebbüs aşamasında kalmanın ağırlığına göre önemli oranlarda indirim yapma yetkisine sahiptir. Bu indirim sınırlarının belirlenmesinde failin gerçekleştirdiği icra hareketlerinin yoğunluğu, suçun gerçekleşmesine ne kadar yaklaşıldığı, hukuki değerde ortaya çıkan somut tehlikenin ağırlığı dikkate alınır.
Genel sistem şöyle işler: Önce, suçun tamamlanmış hâli için kanunda öngörülen temel ceza belirlenir. Ardından, fiilin teşebbüs aşamasında kalmış olması nedeniyle bu cezada indirim yapılır. Suçun işlenmesine yaklaşma derecesi ne kadar fazlaysa, yani neticeye ne kadar yaklaşılmışsa, yapılacak indirimin o derece az olması beklenir. Örneğin, hırsızlık suçunda fail henüz kilidi kırmadan, sadece çevrede dolaşırken yakalanmışsa, icra safhasına hiç geçilmediği kabul edilip teşebbüs bile tartışma konusu olmayabilir. Buna karşılık kilidi kırıp içeri giren ancak malı alamadan yakalanan failde teşebbüs ağır biçimde gerçekleşmiş sayılır ve indirim oranı daha sınırlı tutulabilir. Böylece hakim, her somut olayda hakkaniyete uygun bir ceza belirler.
Cezanın belirlenmesinde, failin kastının yoğunluğu, daha önce benzer eylemlerde bulunup bulunmadığı, mağdur üzerinde yarattığı fiili tehlike ve suçun işleniş biçimi de dikkate alınır. Özellikle kasten öldürmeye teşebbüs suçlarında, mağdurun hayati organlarının hedef alınıp alınmadığı, kullanılan silahın niteliği, ateş edilen mesafe, birden fazla atış yapılıp yapılmadığı gibi kriterler, teşebbüsün ağırlığını belirleyen somut göstergeler olarak öne çıkar.
6. Gönüllü Vazgeçme ile Suça Teşebbüsün İlişkisi
Suça teşebbüs kurumunu anlamadan önce, gönüllü vazgeçme kurumunu da iyi kavramak gerekir. Çünkü çoğu olayda, failin neden suç neticesine ulaşamadığı tartışması, teşebbüs mü yoksa gönüllü vazgeçme mi olduğu sorusunu gündeme getirir. Gönüllü vazgeçme, failin kendi iradesiyle, artık suç neticesini gerçekleştirmek istememesi, bu amaçla başlatmış olduğu icra hareketlerini durdurması ya da neticenin gerçekleşmesini engellemesi hâlidir. Bu durumda fail, suçun tamamlanmasından sadece kendi isteğiyle vazgeçtiği için teşebbüsten dolayı cezalandırılmaz; yalnızca o ana kadar gerçekleşen fiiller bağımsız bir suç oluşturuyorsa, o suçtan sorumlu tutulabilir.
Örneğin, mağdura ateş ettikten sonra, ona yardım eden ve hastaneye yetişmesi için çaba gösteren fail, neticenin gerçekleşmesini kendi çabasıyla engelliyorsa gönüllü vazgeçme gündeme gelebilir. Aynı şekilde, hırsızlık yapmak için eve giren kişinin, malı almadan, kendi kararıyla evden çıkıp gitmesi de gönüllü vazgeçme olarak değerlendirilebilir. Burada önemli olan, neticenin gerçekleşmesinin artık failin elinde olduğu bir aşamada, failin kendi özgür iradesiyle bu neticeyi istemekten vazgeçmesidir. Eğer netice, zaten failin dışında gerçekleşmeyecekse, örneğin silah bozuk olduğu için ateş almıyorsa, burada gönüllü vazgeçmeden değil, klasik anlamda suça teşebbüsten söz edilir.
Uygulamada, gönüllü vazgeçme iddiası çoğu zaman savunma makamı tarafından ileri sürülür ve mahkeme, somut deliller ve olayın akışı çerçevesinde, failin gerçekten neticeden vazgeçip geçmediğini değerlendirir. Failin olay yerini terk etme biçimi, ardından yaptığı açıklamalar, mağdura veya olaya müdahale şekli, olay öncesi ve sonrası davranışları hep birlikte dikkate alınır. Gönüllü vazgeçmenin kabul edilmesi hâlinde, fail için ciddi bir ceza avantajı doğar, zira teşebbüs hükümleri uygulanamaz.
7. İştirak Hâlinde Suça Teşebbüs
Suça teşebbüs ile iştirak kurumunun kesiştiği alanlar da oldukça geniştir. Birden fazla kişinin birlikte suç işlemeye karar verdiği ve icra hareketlerine geçtiği hâllerde, suç tamamlanmamışsa bu kez “iştirak hâlinde suça teşebbüs” gündeme gelir. Burada her bir failin fiile katkısı, kastının kapsamı ve icra hareketlerine katılım derecesi tek tek değerlendirilir. Müşterek faillik, azmettirme ve yardım etme hâllerinde teşebbüs, farklı sonuçlar doğurabilir.
Örneğin, iki kişi birlikte bir banka soymayı planlayıp, silahlarla bankaya girip kasaya yöneldikleri anda polis müdahalesiyle etkisiz hale getirildiklerinde, her ikisi açısından da teşebbüs hükümleri gündeme gelir. Burada müşterek fail olarak kabul edilen kişiler, gerçekleştirdikleri icra hareketlerine göre değerlendirilir. Azmettiren ise çoğu zaman suç tamamlanmadığı için teşebbüs hâlinde de sorumlu tutulur; zira o da suçu işlemeye yönelik ortak kastın bir parçasıdır. Yardım eden açısından ise, yardımın niteliği ve suça katkı derecesi dikkate alınarak teşebbüs hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı tartışılır.
İştirak hâlinde teşebbüs değerlendirilirken, özellikle her bir sanığın olaydaki konumu, suç planına katkısı ve olay sırasında gösterdiği irade önem taşır. Kimilerinin sadece hazırlık safhasında rol aldığı, icra hareketlerine hiç katılmadığı hâllerde, bu kişilerin teşebbüsten sorumluluğu daha sınırlı değerlendirilebilir. Bu bakımdan, mahkemeler çoğu zaman, sanıkların ifade ve savunmalarını, kamera kayıtlarını, tanık beyanlarını ve teknik delilleri birlikte değerlendirmek zorundadır.
8. Tamamlanmış Suç ile Teşebbüs Arasındaki Farklar
Tamamlanmış suç ile teşebbüs hâlindeki suç arasındaki temel fark, suçun kanuni tanımında öngörülen tüm unsurların gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında ortaya çıkar. Tamamlanmış suçta, tipiklik tamamen gerçekleşmiştir; yani suçun maddi ve manevi unsurları, kanunun aradığı şekilde meydana gelmiştir. Teşebbüste ise suçun kanuni tanımında yer alan netice henüz ortaya çıkmamış, ancak icra hareketleri bu neticenin gerçekleşmesini güçlü biçimde mümkün kılacak aşamaya gelmiştir.
Bu farkın en somut yansıması, ceza miktarında görülür. Tamamlanmış suçta, kanunda öngörülen temel ceza esas alınır ve artırım veya indirim sebepleri buna göre uygulanır. Teşebbüs hâlinde ise, kanunda belirtilen esaslara göre cezada belirli oranlarda indirim yapılır. Böylece ceza adaleti bakımından, neticeyi tam olarak gerçekleştirmiş fail ile neticeye ulaşamamış, ancak hukuki değer üzerinde tehlike yaratmış fail arasında makul bir fark gözetilmiş olur. Bu ayrım, aynı zamanda mağdurun uğradığı zararın ağırlığı, toplumdaki yankısı ve suçun önlenmesi amacına da uygun düşer.
9. Suça Teşebbüsün Mümkün Olduğu ve Olmadığı Suçlar
Teşebbüs, her suç tipi bakımından aynı şekilde uygulanmaz. Bazı suçlarda teşebbüs kavramı teorik olarak mümkünken, bazı suçlarda suçun niteliği gereği teşebbüsten söz etmek mümkün değildir. Örneğin, sırf hareket suçlarında, yani neticenin aranmaksızın salt hareketin yapılmasıyla suçun tamamlandığı hâllerde, teşebbüs çoğu zaman anlamsız hale gelir. Çünkü fiil gerçekleştirildiği anda suç tamamlanır; öncesinde ise çoğunlukla hazırlık safhasından öteye geçilmemiştir. Basit hakaret suçu buna örnek gösterilebilir; hakaret sözünün sarf edilmesiyle suç tamamlanır, öncesindeki hazırlık davranışları ise çoğu zaman cezalandırılmaz.
Öte yandan, taksirli suçlarda teşebbüs kabul edilmez. Zira bu suçlarda fail neticeyi istemez, dolayısıyla “neticeyi gerçekleştirmeye kast ederek icra hareketlerine başlama” gibi bir durumdan söz edilemez. Buna karşın kasten öldürme, kasten yaralama, hırsızlık, dolandırıcılık gibi suçlar açısından teşebbüs oldukça sık karşımıza çıkar. Ayrıca bazı ihmali suçlarda da, özel koşullar oluşmadıkça teşebbüs kavramının uygulanması güçtür; zira ihmali suçlarda neticeye yönelik kasıt ve hareketsizlik biçiminde fiil yapısı, teşebbüs tartışmalarını daha karmaşık hale getirir.
10. Uygulamada Suça Teşebbüse İlişkin Örnek Olaylar
Teoriyi somutlaştırmak için, uygulamada sık karşılaşılan bazı örnek senaryolardan bahsetmek faydalı olacaktır. Örneğin kasten öldürmeye teşebbüs suçlarında, failin mağdura karşı hayati bölgeleri hedef alarak silah kullanması, bıçakla saldırması ancak mağdurun tıbbi müdahale ile hayatta kalması tipik teşebbüs hâlleridir. Burada mahkeme, kullanılan silahın niteliği, yaraların hayati tehlike doğurup doğurmadığı, saldırının sürdürülme biçimi gibi somut kriterlere göre suça teşebbüsün varlığını ve cezanın ağırlığını takdir eder.
Hırsızlığa teşebbüs bakımından da benzer bir değerlendirme yapılır. Fail, gece vakti bir konuta girip çekmeceleri karıştırmış, ancak malı almaya fırsat bulamadan yakalanmışsa, icra hareketlerine başlanmış ve netice dışsal nedenle gerçekleşmemiş sayılır. Buna karşılık fail, henüz konuta girmeden apartman girişinde yakalanmışsa, çoğu zaman hazırlık safhasında kaldığı ve teşebbüse dahi geçmediği kabul edilebilir. Dolandırıcılıkta ise, failin mağduru aldatmak amacıyla sahte belge sunması, banka havalesi talep etmesi, ancak mağdurun şüphelenip para göndermemesi durumunda, dolandırıcılığa teşebbüs tartışılır.
Bu örnekler çoğaltılabilir; önemli olan, her somut olayda suçun kanuni tanımı, icra hareketlerinin niteliği, hukuki değerde yaratılan tehlike ve neticenin neden gerçekleşmediğinin dikkatle analiz edilmesidir. Aksi takdirde, ya hazırlık hareketleri gereksiz şekilde cezalandırılmış olur ya da tehlikeli teşebbüs fiilleri haksız biçimde cezasız kalabilir.
11. Soruşturma ve Kovuşturma Aşamasında Suça Teşebbüsün Savunma Bakımından Önemi
Suça teşebbüs kavramı, sadece teorik bir ceza hukuku kurumu değildir; savunma ve iddia makamının stratejisini doğrudan etkileyen pratik bir araçtır. Savunma bakımından, suçun tamamlanmadığının ve teşebbüs aşamasında kaldığının kabul edilmesi, çoğu zaman sanık lehine önemli bir ceza indirimi anlamına gelir. Bu nedenle, olayın gelişim sürecinin, delillerin, kamera kayıtlarının, tanık anlatımlarının ve özellikle de adli tıp raporlarının dikkatli analiz edilmesi gerekir.
Örneğin kasten öldürmeye teşebbüs ile kasten yaralama arasındaki ayrım, sanık açısından ceza miktarı bakımından ciddi fark yaratır. Savunma makamı, failin kastının öldürmeye değil yaralamaya yönelik olduğunu, icra hareketlerinin bu kastı gösterdiğini, kullanılan araç ve fiilin yoğunluğunun öldürme kastına işaret etmediğini ortaya koymaya çalışabilir. Buna karşılık, iddia makamı, olayın akışının, kullanılan silahın ve hedef alınan bölgenin öldürme kastını gösterdiğini ileri sürecektir. Benzer şekilde, hırsızlığa teşebbüs mü yoksa basit bir mala zarar verme suçu mu olduğu tartışmaları da savunmanın merkezinde yer alabilir.
Bu bağlamda, suça teşebbüs hükümlerinin doğru uygulanması, hem cezanın adil belirlenmesi hem de tarafların hak ve menfaatlerinin dengeli biçimde korunması açısından kritik önemdedir. Özellikle ağır suçlarda, teşebbüs aşamasında kalmanın doğru tespiti, sanığın hayatını doğrudan etkileyecek uzun süreli hapis cezaları ile daha ölçülü cezalar arasındaki farkı belirleyebilir.
12. Suça Teşebbüste Zamanaşımı, Tekerrür ve Erteleme
Suça teşebbüs hâlinde zamanaşımı, çoğunlukla suçun tamamlanmış hâlinin tabi olduğu zamanaşımı sürelerine paralel belirlenir. Burada, suçun teşebbüs aşamasında kalmış olması, sadece ceza miktarını etkiler; ilgili suç tipi için öngörülen dava ve ceza zamanaşımı süreleri genellikle aynen uygulanır. Tekerrür bakımından da aynı suç tipinin teşebbüs hâlinde işlenmesi, belirli şartlar altında tekerrüre esas alınabilir; zira bir önceki mahkûmiyetin teşebbüs mü yoksa tamamlanmış suçtan mı olduğu, tekerrür kurumunun uygulanmasına engel değildir, esas olan mahkûmiyetin varlığıdır.
Erteleme, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, seçenek yaptırımlara çevirme gibi kurumlar ise, teşebbüs nedeniyle zaten indirime uğramış cezanın alt sınırı dikkate alındığında daha kolay uygulanabilir hale gelebilir. Bu nedenle, suça teşebbüsün kabul edilmesi, sanık açısından yalnızca ceza miktarını düşürmekle kalmaz, aynı zamanda daha lehe infaz ve erteleme imkânlarının da kapısını açar.
13. Sonuç: Suça Teşebbüsün Ceza Adaletindeki Rolü ve Pratik Öneriler
Suça teşebbüs, ceza hukuku sisteminin adalet dengesini sağlayan, hem birey hem toplum hem de mağdur açısından hassas bir denge kurmaya çalışan temel kurumlardan biridir. Bir yandan, henüz tamamlanmamış fiillerin, hukuki değer üzerinde yaratmış olduğu somut tehlikeyi cezalandırarak caydırıcılığı sürdürmek; diğer yandan, neticeyi gerçekleştirmemiş fail ile neticeyi tümüyle yaratmış fail arasında makul bir ceza farkı ortaya koymak gerekir. Türk Ceza Kanunu’nda suça teşebbüse ilişkin düzenlemeler, bu dengeyi kurmayı amaçlamakta, hâkime somut olayın özelliklerine göre cezayı bireyselleştirme imkânı tanımaktadır.
Pratik açıdan bakıldığında, suça teşebbüs iddiasıyla karşı karşıya kalan kişilerin, olayın tüm ayrıntılarını eksiksiz ve çelişkisiz biçimde anlatmaları, özellikle icra hareketlerinin ne aşamada kaldığını, hangi sebeple neticenin gerçekleşmediğini doğru şekilde ortaya koymaları büyük önem taşır. Gönüllü vazgeçme imkânının değerlendirilmesi, kastın kapsamının doğru çizilmesi, hedef alınan hukuki değerin hangi yoğunlukta tehlikeye sokulduğunun tespiti gibi hususlar, ceza yargılamasında profesyonel hukuki destek gerektiren teknik alanlardır.
Mağdurlar açısından ise, suça teşebbüs hâllerinde dahi ciddi bir hukuki koruma mekanizmasının bulunduğu unutulmamalıdır. Netice gerçekleşmemiş olsa bile, mağdurun yaşadığı korku, endişe, fiziki ya da psikolojik etkiler, ceza davasının yanı sıra tazminat davalarında da dikkate alınabilir. Bu bakımdan, suça teşebbüsün doğru nitelendirilmesi, sadece ceza miktarı yönünden değil, mağdurun maddi ve manevi tazminat haklarının korunması açısından da önemlidir.
Sonuç olarak, suça teşebbüs kurumu, ceza hukukunun soyut teorisinden çok, günlük hayatta sıkça karşılaşılan somut olayların adil bir şekilde çözümlenmesinde belirleyici bir rol oynar. Bu nedenle, gerek şüpheli veya sanık sıfatıyla soruşturma veya kovuşturma altında bulunan kişiler, gerekse suçtan zarar gören mağdurlar, suça teşebbüsün şartları, sonuçları, gönüllü vazgeçme imkânı ve ceza indirimine etkisi konusunda bilinçli olmalı; hak kayıplarının yaşanmaması için uzman bir ceza avukatından hukuki destek almayı ihmal etmemelidir. Böylece hem bireysel adalet duygusu korunacak hem de ceza adalet sistemi öngörülebilir ve tutarlı biçimde işletilebilecektir.