Spor Müsabakalarında Şiddet ve Hukuk
Spor müsabakalarında şiddet ve çıkan zararlardan hukuki sorumluluk, yalnızca tekil taraftar eylemlerine indirgenemeyecek kadar çok aktörlü ve çok katmanlı bir alandır. 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun, Türk Borçlar Kanunu (TBK), Türk Ceza Kanunu (TCK), idari yaptırım rejimi, disiplin hukuku (TFF talimatları) ve sigorta hukuku birbirine eklemlenen bir çerçeve kurar. Uygulamada zarar gören seyircinin, sporcu veya görevlinin tazmin talebinin dayanağı çoğunlukla haksız fiil (TBK m.49) olup, sorumluluğa katılan paydaşlar bakımından adam çalıştıranın sorumluluğu (TBK m.66), bina ve yapı eseri sahibinin sorumluluğu (TBK m.69) ve somut olaya göre tehlike sorumluluğu (TBK m.71) gündeme gelir. Kulüplerin federasyon düzenlemelerine dayalı objektif disiplin sorumluluğu ile devletin/valiliğin kamu güvenliği tedbirleri de tabloyu tamamlar. Aşağıda, başlıklara boğmadan, pratikten beslenen ve mahkemelerin yerleşik yaklaşımını yansıtan ayrıntılı bir içerik sunulmuştur.
Spor müsabakalarında şiddetin kaynağı çoğu kez kalabalık psikolojisi, alkol/madde etkisi, rakip taraftar grupları arasındaki gerilim veya organizasyon güvenliği zafiyetidir. Hukuki değerlendirmede kilit mesele, zararın uygun illiyet bağı içinde kime yükletileceği ve hangi kusur/tehlike rejiminin uygulanacağıdır. TBK m.49 kapsamında fail taraftar doğrudan sorumludur; ancak çoğu dosyada failin tespiti, tahsil kabiliyeti ve kamu düzeni gerekçeleriyle kulüp, stadyum işletmecisi, özel güvenlik şirketi ve organizatörün sorumluluğu tartışmanın merkezine yerleşir. Burada mahkemeler, özen yükümlülüğünü “öngörülebilir riskleri bertaraf edecek derecede alınması gereken somut önlemler bütünü” olarak tanımlar: turnikede etkili arama, patlayıcı/yanıcı maddelerin içeri sızmaması, riskli blokların ayrıştırılması, yeterli ve eğitimli özel güvenlik, kamera-kayıt ve yüz tanıma altyapısı, tahliye planı, acil sağlık ekipleri, tribün liderleriyle önleyici iletişim ve anlık provokasyonların hızla izole edilmesi gibi.
Kulüp ve organizatör yönünden dava stratejisinde en kritik dosya unsuru kurtuluş kanıtıdır. TBK m.66 uyarınca adam çalıştıranın sorumluluğu “özenin yerine getirildiğinin ispatı” ile bertaraf edilebilir; fakat kalabalık ve öngörülebilir risk içeren müsabakalarda ispat standardı yüksektir. Sözleşme ve ihale dosyaları, risk analizi raporları, güvenlik planı, görevlendirme çizelgeleri, eğitim tutanakları, kamera/kapı giriş verileri, yasaklı seyirci listeleri ve olay anına ilişkin müdahale logları kurtuluş kanıtının çekirdeğini oluşturur. Uygulamada mahkemeler, “kağıt üzerinde plan” ile “fiili uygulama” arasını özellikle sorgular: Kritik dakikalarda blok kapılarının kapatılması/kapalı tutulması, sahaya atılabilecek cisimlerin müsabaka öncesi temizlenmemesi, açık tribün–rakip blok arasındaki tampon bölgenin yetersizliği ve görevlilerin pasif kalması özen eksikliği olarak değerlendirilir. Böyle durumlarda kulübün “güvenliği valilik/il emniyeti sağlıyordu” savunması, özel güvenliğin sözleşmesel koordinasyon yükümlülüğü ve organizasyonun asli sorumlusu olma olgusu karşısında zayıflar.
Stadyum işletmecisinin (çoğu kez kulübün kendisi veya bağlı ortaklığı) sorumluluğu, TBK m.69’daki bina ve yapı eseri sahibinin sorumluluğu zemininde ayrıca tartışılır. Kırık, gevşek veya keskin tribün elemanları; standarda aykırı korkuluk yükseklikleri; yetersiz aydınlatma, kaygan zemin, uygunsuz merdiven eğimi gibi yapısal kusurlardan doğan zararlar, kusurdan bağımsız bir sorumluluk rejimine çekilebilir. Bu, zarar görenin ispat yükünü hafifletir: Zarar ile yapısal bozukluk arasında uygun illiyet bağı kurulunca, malik/işleten sorumludur; mücbir sebep, zarar görenin ağır kusuru veya üçüncü kişinin ağır kusuru illiyeti kesmedikçe tazmin yükümlülüğü doğar. Buna karşı işletmeci, periyodik bakım onarım kayıtları, TSE/UEFA stat standartlarına uyum, yangın ve tahliye tatbikatları, merdiven–korkuluk–oturma elemanı kontrol protokolleri ile savunma kurmalıdır.
Özel güvenlik şirketi ve görevlileri bakımından sorumluluk, hem TBK m.49 (doğrudan fail güvenlikçinin kusuru) hem TBK m.66 (şirketin adam çalıştıran sıfatı) üzerinden kurulur. Kolluk kuvvetlerinin eşgüdümü, yetki devri ve talimat akışı hangi plan ve tutanaklarla belgelendirilmişse mahkeme o silsileyi inceler; yetki karmaşası ve sorumluluk boşluğu doğuracak her eksiklik, organizatör/kulüp aleyhine yorumlanma eğilimindedir. “Orantısız güç”, “gerekçesiz müdahale” gibi iddialar ise hem tazminat hem de TCK yönünden tartışma yaratır; burada olay görüntüleri, tanık–rapor uyumu ve adli tıp bulguları belirleyicidir.
6222 sayılı Kanun şiddet ve düzensizliği önlemeye yönelik idari ve cezai mekanizmaları birlikte getirir: Belirli suç tipleri için seyirden men, elektronik bilet ve koltuk numarasına bağlı izleme, küfür/nefret söylemi, saha olayları, yabancı madde atma, yasaklı madde sokma gibi fiiller bakımından idari para cezaları ve disiplin yaptırımları söz konusudur. Bu yaptırımlar tazmin sorumluluğunun yerine geçmez; zarar görenin açacağı hukuk davası bakımından yalnızca kusurun varlığına ilişkin emare teşkil edebilir. Nitekim spor disiplin hukukundaki objektif sorumluluk (kulübün taraftar eyleminden ötürü PFDK/FDT uyarınca ceza alması) ile özel hukukta tazmin sorumluluğu iç içe geçse de aynı şey değildir: Disiplin cezası tesis edilmesi, tek başına tazminata hükmetmek için yeterli kanıt değildir; fakat özen eksikliğine işaret eden güçlü bir delil olarak dikkate alınır.
Zarar kalemleri bakımından mahkemeler maddi–manevi tazminat ayrımı yapar. Maddi zarar; tedavi giderleri, geçici–sürekli iş göremezlik, bakıcı gideri, yol–konaklama–refakat masrafları ve eşyalara verilen zararları kapsar. Varsayılan gelir kayıpları için aktüeryal hesap gerekir; yoğun bakım, ortopedik hasar veya kalıcı iz gibi durumlarda çalışma gücü kaybı ve ekonomik geleceğin sarsılması tartışmaları gündeme gelir. Manevi tazminat (TBK m.58) ise olayın ağırlığı, failin kusur derecesi, mağdurun yaşı/mesleği ve kalıcı etkiler gözetilerek, “ne zenginleşmeye yol açacak ne de teselli işlevinden uzak kalacak” bir düzeyde belirlenir. Uyuşmazlığın niteliğine göre faiz başlangıcı çoğu kez olay tarihi/temerrüt tarihi kabul edilmekte; müterafik kusur (örneğin, yasa dışı maddeleri tribüne sokma, provokatif eylem, talimata aykırı hareket, alkol etkisi) tazminatta indirim gerekçesi olabilmektedir.
Zamanaşımı TBK m.72 uyarınca haksız fiillerde zarar görenin zararı ve failini öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl, her hâlde fiilin işlendiği tarihten itibaren 10 yıltır; fakat eylem suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunundaki zamanaşımı daha uzunsa, o süre uygulanır. Bu nedenle ceza soruşturması/kovuşturması ile paralel giden dosyalarda, hukuk davası bakımından da uzamış zamanaşımı stratejik önem taşır. Öte yandan zarar gören, CMK kapsamında katılan sıfatıyla ceza davasında yer alabilir; ancak çoğu zaman delil üstünlüğü ve tazmin hesabı bakımından hukuk davası daha işlevseldir.
İlliyet bağını kesen haller pratikte en çok tartışılan konulardandır: Örneğin tüm makul önlemlerin alındığı, riskli blokların ayrıldığı, yasaklı maddelerin X-ray ve üst aramasıyla engellendiği, provokasyonlara anında müdahale edildiği bir organizasyonda, zarar öngörülemez ve kaçınılmaz bir üçüncü kişi saldırısıyla oluştuysa mahkeme mücbir sebep veya üçüncü kişinin ağır kusuru nedeniyle kulüp/organizasyon lehine değerlendirme yapabilir. Ancak bu sonuca varılabilmesi için somutlaştırılmış önlem seti ve olgusal akışın belgelendirilmesi şarttır; soyut “gerekli tedbirleri aldık” beyanı yeterli görülmez.
Sigorta boyutu çoğu dosyada atlanan fakat tahsil kabiliyetini doğrudan etkileyen bir katmandır. Kulüp/işletmeci, üçüncü şahıs mali sorumluluk sigortası ve organizasyon özelinde etkinlik sorumluluk sigortası yaptırmış olabilir. Sigorta poliçesindeki teminat dışı haller (kasıt, kamu otoritesinin müdahalesi, terör, profesyonel güvenlik kusuru gibi), muafiyet, limit ve ihbar süresi hükümleri dikkatle okunmalıdır. Zarar gören, sigortacıya doğrudan dava açıp açamayacağını (poliçe türüne göre) veya halefiyet kurgusunu değerlendirmelidir. Uygulamada sigortacıların sıklıkla başvurduğu illiyet/ihlal tartışmaları, olay görüntüleri ve bilirkişi raporlarıyla aşılabilir.
Delil yönetimi kazanma ihtimalini belirleyen ana faktörlerden biridir. Müsabaka günü ve ertesinde delil tespiti, stadyum kamera görüntülerinin temini, turnike–koltuk logları, anons–anlık raporlar, telsiz kayıtları, özel güvenlik olay tutanakları, ambulans/112 kayıtları ve adli rapor gecikmeksizin toplanmalıdır. Uygulamada görüntülerin “süre doldu, silindi” gerekçesiyle elde edilememesi sık rastlanır; bu nedenle ihtiyati tedbir–delil muhafazası başvurusu hayatidir. Ayrıca kulüp, federasyon ve yayıncı kuruluş nezdinde KVKK çerçevesinde verinin hukuka uygun paylaşımı sağlanmalı; mahkeme veya savcılık yazıları ile yasal zemin kurularak veri aktarımı gerçekleştirilmelidir. Aksi durumda delillerin zincirleme güvenilirliği tartışmalı hâle gelir ve ispat yetmezliği doğar.
Savunma tarafının en etkili yaklaşımı, olayın zincirleme kesitini dakikası dakikasına kurmak; “öncesi–olay anı–sonrası” üçlemesinde risk yönetimi ve müdahale adımlarını kanıtla göstermektir. Örneğin yüksek riskli derbi için bir hafta önceden yapılan Güvenlik Koordinasyon Toplantısı tutanakları, risklerin ağırlıklandırılması, personel/turnike/kapı dağılımları, rakip taraftar otobüs güzergâhı ve polis eskortu, maç saati öncesi alkol denetimi ve biletsiz seyircinin tampon alan dışında tutulması gibi önleyici tedbirlerin kronolojisi sunulabilirse kurtuluş kanıtı güçlenir. Keza olay anında ilk provokasyonun hangi blok çıkışında başladığı, ilk yabancı maddenin nereden atıldığı, kaç saniyede kaç görevlinin hangi talimatla müdahale ettiği ve kaç kişinin gözaltına alındığına dair somut veri zinciri mahkemeyi ikna eder.
Tutar ve faiz hesaplarında mahkemeler bilirkişi raporuna başvurur. Raporda tedavi–iş göremezlik–bakıcı gideri ile maluliyet oranı üzerinden aktüeryal hesap yapılır; manevi tazminat ise hakimin takdirine bırakılır. Faizde yasal faiz veya avans faizi tartışması somut olaya göre değişir; işletmeci/işveren–işçi ilişkisi yoksa kuralen yasal faiz, temerrüt tarihi itibarıyla işler. Müterafik kusur indiriminde hâkim, olaydaki davranışlara göre %10–50 aralığında tenzilat yapabilmektedir; ancak bu oranlandırma gerekçelendirme gerektirir, salt “taraftar kavgası” demekle yetinilemez.
Yetki ve görev bakımından genel kural, zarar görenin yerleşim yeri veya haksız fiilin işlendiği yer Asliye Hukuk/Asliye Ticaret mahkemesidir; kulübün tacir sıfatı ve olayın işletme faaliyetiyle bağlantısı varsa ticari nitelik ileri sürülebilir. İdari yaptırımlar (seyircisiz oynama, deplasman yasağı vb.) ise federasyon veya idare nezdinde tesis edilir; bu kararların yargısal denetimi idari yargı veya spor tahkim mekanizmaları üzerinden yürür; fakat zarar gören özel hukuk tazminat davasını ayrı sürdürür. İki kulvarın birbirinin yerine geçmediği akılda tutulmalıdır.
Sonuç olarak, spor müsabakalarında şiddet kaynaklı zararlar yönünden hukuki sorumluluk, “fail taraftarı bul ve cezalandır”dan ibaret değildir. Mahkemeler, kulüp/organizasyon/işletmeci ve özel güvenlik zincirinin özen yükümlülüğünü yüksek çıtadan ölçer; soyut güvenlik planları değil, somut ve işleyen önlemler arar. Davacı taraf için başarı; erken delil muhafazası, kamera–log–rapor bütünlüğü ve aktüeryal temellendirmeyle gelir. Davalı taraf için ise kurtuluş kanıtı; risk analizinin makul ve güncel olduğunu, görevlendirme–eğitim–müdahale üçlüsünün kesintisiz çalıştığını ve olayın öngörülemez üçüncü kişi ağır kusuruna dayandığını belgeyle göstermekten geçer. 6222 rejimi ve disiplin hukuku paralel ve tamamlayıcı niteliktedir; tazmin yargılamasının yerini tutmaz fakat kusur değerlendirmesinde önemli emareler sunar. Nihayetinde amaç yalnızca tazminat değil, önleyici hukuk perspektifiyle bir sonraki maçta aynı risklerin minimize edilmesidir: Bu da sözleşmelerden (özel güvenlik, sigorta, bakım), planlamadan (kapı–koltuk–kamera), teknolojiden (e-bilet/kimlik doğrulama) ve eğitimden (görevli–tribün iletişimi) geçen bütüncül bir yaklaşımı zorunlu kılar.