Single Blog Title

This is a single blog caption

SIĞINMACILARIN TÜRKİYE’DEKİ STATÜSÜ

Sığınmacıların Türkiye’deki Statüsü

Türkiye, coğrafi konumu, siyasi istikrarı ve bölgedeki çatışma alanlarına yakınlığı nedeniyle yıllardır yoğun bir göç hareketinin merkezinde yer alıyor. Savaş, iç çatışma, siyasi baskı, etnik ve dinsel ayrımcılık gibi sebeplerle ülkelerini terk etmek zorunda kalan milyonlarca kişi, güvenli bir yaşam umuduyla Türkiye’ye sığınıyor. Kamuoyunda bu kişiler için genellikle “sığınmacı” denilse de, Türk hukukunda bu kavramın karşılığı doğrudan “sığınmacı” statüsü değil, uluslararası koruma başvuru sahibi ve uluslararası koruma statüsü sahibi yabancı gibi terimlerdir.

Bu makalede, sığınmacıların Türkiye’deki statüsü; hukuki dayanakları, statü türleri, temel hak ve yükümlülükler ile uygulamada karşılaşılan sorunlar ekseninde ele alınmaktadır.


1. Hukuki Çerçeve: Uluslararası Metinler ve Türk Hukuku

Sığınmacıların Türkiye’deki statüsünü anlamak için öncelikle uluslararası ve ulusal düzeydeki temel düzenlemelere bakmak gerekir.

  • Türkiye, 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne mülteci hukuku bakımından taraf olup, bu sözleşmeye coğrafi sınırlama ile katılmıştır. Bu sınırlama nedeniyle Türkiye, yalnızca “Avrupa’da meydana gelen olaylar” sebebiyle sığınan kişilere klasik anlamda “mülteci” statüsü tanımaktadır.

  • 1967 Protokolü ile mülteci tanımının zaman bakımından sınırı kaldırılmış olsa da, Türkiye coğrafi sınırlamayı sürdürmekte; bu nedenle Avrupa dışından gelen kişilere farklı statüler altında koruma sağlamaktadır.

  • İç hukukta ise sığınmacıların hukuki durumunu ayrıntılı biçimde düzenleyen temel metin 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’dur (YUKK). Bu kanun, hem yabancıların Türkiye’ye giriş–çıkış ve ikamet rejimini hem de uluslararası koruma (mülteci, şartlı mülteci, ikincil koruma, geçici koruma) statülerini belirlemektedir.

  • Ayrıca, YUKK’un uygulanmasına ilişkin yönetmelikler ve Geçici Koruma Yönetmeliği, özellikle kitlesel göç hareketleri karşısında sığınmacıların korunmasına ilişkin ayrıntılı hükümler içerir.

Dolayısıyla sığınmacıların Türkiye’deki statüsü, hem uluslararası mülteci hukuku ilkelerine hem de 6458 sayılı Kanun merkezli ulusal mevzuata dayanmaktadır.


2. Terminoloji Sorunu: “Sığınmacı” Ne Demek?

Günlük hayatta “mülteci”, “sığınmacı”, “göçmen”, “kaçak göçmen” gibi kavramlar çoğu zaman birbirine karışmakta; bu da hem toplumsal algıyı hem de hukuki değerlendirmeyi olumsuz etkilemektedir.

Türk hukukunda:

  • “Sığınmacı” başlıklı, bağımsız ve tanımlı bir kanuni statü yoktur.

  • Bunun yerine, uluslararası koruma başvuru sahibi, uluslararası koruma statüsü sahibi, geçici koruma kapsamındaki yabancı gibi teknik terimler kullanılır.

Bu anlamda “sığınmacı” ifadesi, pratikte:

  • Türkiye’den uluslararası koruma talep eden,

  • Başvurusu sonuçlanmamış veya belirli bir statüye bağlanmış,

  • Ülkesine dönemeyecek durumda olan ya da dönmek istemeyen yabancıları kapsayan şemsiye bir sosyolojik kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.


3. Türkiye’de Uluslararası Koruma Statüleri

3.1. Mülteci Statüsü

Mülteci statüsü, Türkiye bakımından Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi nedeniyle zulüm görme korkusuyla ülkesini terk eden ve geri dönemeyen kişileri kapsar.

Bu kişiler “tam mülteci” statüsüne sahiptir ve:

  • Uluslararası koruma kimlik belgesi alırlar,

  • İkamet ve uzun süreli kalış bakımından daha güvenli bir hukuki zemine sahip olurlar,

  • Uzun vadede vatandaşlığa geçiş imkânı bakımından diğer statülere göre daha avantajlı bir konumdadırlar.

Ancak coğrafi sınırlama nedeniyle, Türkiye’ye sığınan yabancıların büyük çoğunluğu bu statüye girememekte; diğer koruma türleri kapsamında değerlendirilmektedir.

3.2. Şartlı Mülteci

Avrupa dışından gelen ve yukarıdaki mülteci tanımını karşılayan kişiler, Türkiye’de “şartlı mülteci” olarak adlandırılır.

Şartlı mülteciler için temel prensip; üçüncü bir ülkeye yerleştirilinceye kadar Türkiye’de kalmalarına izin verilmesi, uzun vadeli çözüm olarak ise kalıcı iskanın başka bir ülkede gerçekleştirilmesidir. Uygulamada üçüncü ülkeye yerleştirme süreçleri yıllarca sürebildiğinden, şartlı mülteciler fiilen Türkiye’de uzun süre ikamet eder.

3.3. İkincil Koruma

Kişi mülteci veya şartlı mülteci tanımına girmese bile, ülkesine döndüğü takdirde:

  • Ölüm cezasına çarptırılma veya cezanın infazı,

  • İşkence, insanlık dışı veya onur kırıcı muameleye maruz kalma,

  • Yaygın ve ayrım gözetmeyen şiddet ortamı bulunan silahlı çatışma sebebiyle ciddi bireysel tehdit altında olma

riski taşıyorsa, bu durumda ikincil koruma statüsü devreye girer.

İkincil koruma, mülteci rejiminin dışında kalan ama geri gönderilmesi de insan hakları bakımından mümkün olmayan kişilere yönelik bir güvenlik ağı niteliğindedir.

3.4. Uluslararası Koruma Başvuru Sahibi

Henüz kendisine bir statü tanınmamış, ancak Türkiye’de uluslararası koruma başvurusu yapmış kişi başvuru sahibi olarak adlandırılır.

Başvuru sahipleri:

  • Başvuru süresi boyunca sınır dışı edilmez,

  • Kimlik belgesi alarak hukuken Türkiye’de kalma hakkına sahip olur,

  • Belirli illerde ikamet etmek, düzenli imza vermek gibi idari yükümlülüklere tabi tutulur.

3.5. Geçici Koruma Statüsü

Özellikle Suriye iç savaşı sonrası yoğun biçimde gündeme gelen geçici koruma, kitlesel akın hâlinde Türkiye’ye sığınan ve ülkesine geri dönmesi mümkün olmayan veya fiilen güvenli olmayan yabancı gruplar için öngörülmüş bir rejimdir.

Geçici koruma kapsamındakilere:

  • Türkiye’ye topluca kabul,

  • Geri gönderilmeme (non-refoulement) güvencesi,

  • Geçici koruma kimlik belgesi,

  • Sağlık, eğitim, belirli sosyal yardım ve hizmetlere erişim,

  • Belirli şartlarla çalışma izni imkânı sağlanır.

Ancak geçici koruma, kalıcı yerleşim ve vatandaşlık hakkı doğuran bir statü değildir; niteliği gereği “olağanüstü ve geçici bir koruma mekanizması” olarak tasarlanmıştır.


4. Geri Gönderme Yasağı (Non-Refoulement) ve Sınır Dışı İşlemleri

Sığınmacıların Türkiye’deki statüsünün en önemli unsurlarından biri, geri gönderme yasağıdır. Bu ilkeye göre, hiç kimse:

  • İşkenceye, insanlık dışı veya aşağılayıcı ceza ya da muameleye,

  • Hayat veya özgürlüğünün ırk, din, milliyet, belirli bir toplumsal gruba mensubiyet veya siyasi görüş nedeniyle ciddi tehdit altında olacağı bir ülkeye

gönderilemez.

Geri gönderme yasağı, hem uluslararası hukukun hem de Türk Anayasası’nın ve yabancılar hukukunun temel ilkelerindendir. Bu nedenle idari makamların aldığı sınır dışı etme ve idari gözetim kararları, sığınmacının korunması gereken haklarını ihlal edip etmediği yönünden sıkı bir yargısal denetime tabi olmalıdır.


5. Sığınmacıların Temel Hakları: Kimlik, İkamet, Eğitim, Sağlık ve Çalışma

5.1. Kimlik ve İkamet Hakkı

Uluslararası koruma başvurusunda bulunan ve statü sahibi olan yabancılara, yabancı kimlik numarası içeren kimlik belgesi düzenlenir.

Bu belgeler:

  • Sığınmacının Türkiye’de yasal olarak bulunduğunu,

  • İdari işlemlere, kamu hizmetlerine ve adli başvuru yollarına erişebileceğini gösterir.

Geçici koruma kapsamındaki yabancılar da “geçici koruma kimlik belgesi” ile kayıt altına alınır.

5.2. Eğitim Hakkı

Zorunlu eğitim çağındaki çocukların, devlet okullarında eğitime erişme imkânı bulunmaktadır. Uygulamada:

  • Dil bariyerleri,

  • Kayıt ve belge eksiklikleri,

  • Ailelerin ekonomik sorunları

gibi nedenlerle eğitim hakkı her zaman ideal düzeyde kullanılamasa da, hukuk düzeni sığınmacı çocukların eğitime erişimini koruma altına almaktadır.

5.3. Sağlık Hizmetlerine Erişim

Özellikle uluslararası koruma statüsü ve geçici koruma kapsamındaki yabancılar için:

  • Acil sağlık hizmetleri,

  • Bulaşıcı hastalıklarla mücadele,

  • Temel sağlık ihtiyaçları

bakımından kamu sağlık kuruluşlarına erişim imkânı tanınmaktadır. Geçici koruma rejiminde sağlık hizmetleri, sistemin en önemli unsurlarından birini oluşturur.

5.4. Çalışma Hakkı ve Kayıt Dışı İstihdam Sorunu

Sığınmacılar, belirli süreler sonunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı nezdinde çalışma izni başvurusu yapabilmektedir. Buna rağmen:

  • Bürokratik süreçler,

  • Dil engeli,

  • İşverenlerin mali yüklerden kaçınma eğilimi

gibi sebeplerle sığınmacıların önemli bir kısmı kayıt dışı ve güvencesiz koşullarda çalışmak zorunda kalmaktadır. Bu durum hem işçi haklarının ihlaline hem de haksız rekabet ve sosyal güvenlik alanlarında ciddi sorunlara neden olmaktadır.

5.5. Adli Yardım ve Yargı Mercilerine Başvuru

Sığınmacılar, hak ihlali iddiaları söz konusu olduğunda:

  • Göç İdaresi’nin idari işlemlerine karşı idare mahkemelerinde dava açabilir,

  • Koşulları sağladıkları takdirde adli yardım kapsamında ücretsiz avukatlık hizmeti talep edebilir,

  • Temel hak ve özgürlük ihlali iddiaları için Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapabilirler.

Bu yargısal ve idari mekanizmalar, sığınmacıların Türkiye’deki statüsünün yalnızca “idari tasarruflarla” sınırlı kalmamasını, yargı denetimi altında sürdürülebilmesini sağlar.


6. Sığınmacıların Yükümlülükleri

Hakların yanında, sığınmacıların Türk hukukuna göre yerine getirmesi gereken önemli yükümlülükleri de bulunmaktadır:

  • Kayıt yükümlülüğü: Türkiye’ye giriş sonrası belirli süreler içinde Göç İdaresi’ne başvurarak kayıt yaptırmak.

  • Adres bildirme ve ikamet: Kendilerine tahsis edilen ilde ikamet etmek, adres değişikliklerini bildirmek, izinsiz şehir değiştirmemek.

  • Kimlik belgesini taşıma ve ibraz: Kimlik belgesini muhafaza etmek ve yetkili makamlar istediğinde göstermek.

  • Kamu düzenine uyma: Ceza yasalarına, kamu düzeni ve güvenliğine ilişkin mevzuata aykırı davranmamak.

Bu yükümlülüklerin ihlali; idari para cezasına, ikamet hakkının sınırlandırılmasına, başvurunun olumsuz değerlendirilmesine veya ağır hâllerde sınır dışı süreçlerinin başlatılmasına neden olabilir. Ancak her durumda geri gönderme yasağı ve temel insan hakları ilkeleri gözetilmek zorundadır.


7. Uygulamadaki Sorunlar ve Toplumsal Algı

Hukuken sığınmacıların Türkiye’deki statüsü ayrıntılı şekilde düzenlenmiş olsa da, uygulamada çeşitli yapısal ve pratik sorunlar mevcuttur:

  • Dil engeli: Başvuru formları, idari yazışmalar ve yargı süreçleri çoğu zaman Türkçe yürütüldüğünden, sığınmacılar haklarını tam anlamıyla takip etmekte zorlanmaktadır.

  • Bilgi eksikliği: Hangi statüde olduklarını, hak ve yükümlülüklerini, itiraz sürelerini ve yargı yolunu bilmeyen çok sayıda sığınmacı bulunmaktadır.

  • Kayıt dışı çalışma ve sömürü: Çalışma izni süreçlerinin zorluğu, sığınmacıları ucuz ve güvencesiz işgücü olarak istihdama itmekte; bu durum hem iş hukuku hem de insan onuru bakımından ciddi riskler yaratmaktadır.

  • Barınma ve sosyal uyum: Özellikle büyük şehirlerde kira fiyatları, kalabalık hane yapıları, sosyal uyum politikalarının yetersizliği gibi nedenlerle sığınmacılar hem ekonomik hem de toplumsal dışlanma riski ile karşı karşıya kalmaktadır.

  • Toplumsal gerilim ve önyargı: Medya ve sosyal ağlarda dolaşan yanlış bilgiler, ekonomik kriz ortamında sığınmacıları hedef gösteren söylemler üreterek, hukuki bir statü meselesini siyasi tartışmalara ve toplumsal gerilimlere dönüştürebilmektedir.

Bu nedenle, sığınmacıların Türkiye’deki statüsünü konuşurken sadece “hukuki normları” değil, uygulamadaki gerçekliği ve toplumsal algıyı da birlikte değerlendirmek gerekir.


8. Sonuç: Hukuki Statü ve İnsan Onuru Arasındaki Denge

Sığınmacıların Türkiye’deki statüsü, bir yönüyle uluslararası yükümlülükler, ulusal güvenlik ve kamu düzeni ile ilgili; diğer yönüyle ise doğrudan insan onurunun korunmasıyla bağlantılıdır.

Türkiye, 6458 sayılı Kanun ve ilgili mevzuatla:

  • Uluslararası koruma rejimini kurumsallaştırmış,

  • Mülteci, şartlı mülteci, ikincil koruma ve geçici koruma statüleri altında sığınmacılara hukuki bir çerçeve sunmuş,

  • Geri göndermeme ilkesi, kimlik ve ikamet, eğitim, sağlık, çalışma ve adli yardım gibi temel haklara erişim imkânları tanımıştır.

Bununla birlikte, uygulamadaki eksikliklerin giderilmesi; dil ve bilgi engellerinin azaltılması; kayıt dışı istihdamla mücadele edilmesi; barınma, eğitim ve sosyal uyum politikalarının güçlendirilmesi, hem sığınmacılar hem de ev sahibi toplum açısından büyük önem taşımaktadır.

Son tahlilde, “sığınmacıların Türkiye’deki statüsü”, sadece hukuki bir dosya veya sayısal bir istatistik değil, her biri ayrı bir hayat hikâyesine sahip insanların temel hak ve özgürlükleriyle ilgilidir. Bu nedenle mevzuatın doğru uygulanması, yargısal denetimin etkin işletilmesi ve toplumsal bilinçlenme süreçlerinin desteklenmesi, önümüzdeki dönemin en kritik başlıkları arasında yer almaya devam edecektir.

Leave a Reply

Open chat
Avukata İhtiyacım var
Merhaba
Hukuki Sorunuz nedir ?
Call Now Button