SAVUNMA DİLEKÇESİ (CEZA GENEL)
DİLEKÇE NO: 2024/118-B
İSTANBUL 12. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
DOSYA NO : 2023/145 Esas KARAR NO : (Karar aşamasında ise)
SAVUNMA SUNAN SANIK : Hakan KORAL (TC: 12345678901) (Tutuklu) – Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
MÜDAFİİ : Av. Aydanur NAS (Adres: İstanbul Barosu – Levent Mah. Hukukçular Plaza, No: 4 Beşiktaş/İSTANBUL)
SUÇLAMA : Kasten Öldürmeye Azmettirme (TCK m. 81, m. 38)
KONU : İddia makamının (Cumhuriyet Savcısının) ../../2024 tarihli esas hakkındaki mütalaasına karşı beyanlarımız, kovuşturma genişletilmesi taleplerimiz ve esasa ilişkin nihai savunmalarımızın sunulmasından ibarettir.
AÇIKLAMALAR :
Sayın Başkan, Değerli Heyet Üyeleri;
Müvekkil sanık Hakan Koral, ………. tarihinde maktul Berkay T.’nin ateşli silahla öldürülmesi olayı ile ilgili olarak, hiçbir somut delile dayanmayan, tamamen varsayımlar ve sonradan geri alınmış soyut ifadelere dayalı olarak “Kasten Öldürmeye Azmettirme” suçlamasıyla huzurunuzda yargılanmaktadır. Yargılamanın geldiği bu aşamada, toplanan deliller, dinlenen tanıklar, HTS kayıtları ve dosya muhteviyatı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; müvekkilin üzerine atılı suçu işlediğine, azmettirdiğine veya suça iştirak ettiğine dair “cezalandırılmasına yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı” hiçbir delil bulunmadığı açıkça ortaya çıkmıştır.
Savunmamızı, dosyadaki maddi vakıalar, usuli eksiklikler ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatları çerçevesinde aşağıda detaylı başlıklar halinde sunuyoruz:
I. MADDİ VAKIALAR VE OLAYIN GERÇEK YÜZÜ
İddianamede ve mütalaada; müvekkilimin, maktul ile aralarında bulunan ticari rekabet ve geçmişe dayalı bir alacak-verecek meselesi (ihaleye fesat karıştırma iddiası) sebebiyle husumet beslediği, bu husumet neticesinde diğer sanık (tetikçi olduğu iddia edilen) Serdar Ç.’yi azmettirerek maktulü öldürttüğü iddia edilmektedir. Bu kurgu, hayatın olağan akışına, mantık kurallarına ve dosyadaki somut gerçeklere tamamen aykırıdır.
1. Husumet İddiasının Çürütülmesi: Müvekkil, bölgede tanınan, saygın bir inşaat firmasının sahibidir. Maktul ile aralarında ticari rekabet olduğu doğrudur; ancak bu rekabet hiçbir zaman şahsi husumete veya kan davasına dönüşmemiştir. Müvekkil, maktul ile olan anlaşmazlıklarını her zaman hukuki zeminde çözmeye çalışmış, olaydan sadece 3 ay önce maktul aleyhine İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi’nde alacak davası açmıştır. Hukuka başvuran, hakkını devletin mahkemelerinde arayan bir şahsın, aynı anda kiralık katil tutarak hasmını öldürtmeye çalışması akla ve mantığa sığmamaktadır. Kaynak dosyada da belirtildiği üzere, müvekkilin maktulü öldürmesi veya öldürtmesi için makul ve zorunlu hiçbir sebep yoktur. İddia makamı, “husumet eşittir cinayet motifi” şeklindeki düz mantıkla hareket etmekte, somut delil eksikliğini bu varsayımla doldurmaya çalışmaktadır.
2. Olayın Oluş Şekli ve Tesadüfler: Olay günü müvekkil, ailesiyle birlikte şehir dışında, tatil beldesinde bulunmaktadır. Bu husus, dosyaya sunduğumuz otel kayıtları, HTS baz istasyonu sinyalleri ve tanık beyanları ile sabittir. Cinayeti işlediği iddia edilen diğer sanık Serdar Ç. ise, müvekkilin eski bir çalışanı olup, iş disiplinsizliği ve madde bağımlılığı nedeniyle olaydan 1 yıl önce işten çıkarılmıştır. Sanık Serdar Ç.’nin maktul ile olay günü tesadüfen karşılaştığı, maktulün kendisine hakaret etmesi üzerine o anki psikolojik durumu ve madde etkisiyle eylemi gerçekleştirdiği yönündeki savunmaları, dosyadaki diğer delillerle örtüşmektedir.
II. DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKA AYKIRILIKLAR
Dosyada müvekkil aleyhine kullanılabilecek tek bir “delil” kırıntısı dahi yoktur. İddia makamı, tüm tezini diğer sanık Serdar Ç.’nin kollukta verdiği ve daha sonra mahkemede reddettiği ifadeye dayandırmaktadır.
A. “Atfı Cürüm” Niteliğindeki İfadelerin Hukuki Değeri Yoktur:
Sanık Serdar Ç., Emniyet Müdürlüğü’nde alınan ilk ifadesinde cinayeti müvekkilin talimatıyla işlediğini beyan etmiştir. Ancak;
-
Bu ifade, sanık avukatı huzurunda alınmamıştır (veya CMK 148. maddeye aykırı usullerle alınmıştır).
-
Sanık Serdar Ç., Savcılık ve Mahkeme huzurundaki sorgularında bu ifadesini kesin bir dille reddetmiştir.
-
Sanık, Mahkeme huzurunda verdiği ifadede; “Emniyette bana baskı yapıldı, ‘bu olayı patronun üzerine atarsan, azmettirilen olduğun için az ceza alırsın, seni kurtarırız’ dediler. Ben de korktuğum ve o anki yoksunluk krizinde olduğum için bu ifadeyi imzaladım. Hakan Koral’ın bu olayla ilgisi yoktur” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Bu durum, emsal dosyada da vurgulanan şu hususla birebir örtüşmektedir: Diğer sanıkların baskı altında verdikleri, daha sonra mahkeme huzurunda özgür iradeleriyle değiştirdikleri polis ve savcılık ifadeleri, hükme esas alınabilecek tek delil olarak gösterilemez. Sanığın, kollukta baskı altında verdiği ve sonradan geri aldığı, hiçbir yan delille (HTS, kamera, tanık vs.) desteklenmeyen ifadesi, Yargıtay içtihatlarına göre “atfı cürüm” (suç atma) niteliğindedir ve iftira boyutunda kalmaktadır.
B. İletişim Tespit Tutanakları (HTS Kayıtları):
Dosyada mevcut HTS kayıtları incelendiğinde;
-
Olay günü ve öncesinde müvekkil Hakan ile tetikçi sanık Serdar arasında tek bir telefon görüşmesi dahi olmadığı,
-
Müvekkilin telefon sinyallerinin olay mahallinden yüzlerce kilometre uzakta (Bodrum) baz verdiği,
-
Sanık Serdar’ın olaydan sonra aradığı kişilerin müvekkil veya müvekkilin yakınları olmadığı tespit edilmiştir.
Azmettirme suçunun oluşabilmesi için, azmettiren ile fail arasında, suç işleme kararının oluşturulmasına yönelik bir irade uyuşması ve iletişim olması gerekir. İletişim yoksa, azmettirme de yoktur. Savcılık mütalaasında, “belki başka hatlardan görüşmüşlerdir” veya “yüzyüze görüşmüş olabilirler” gibi varsayımlara dayanılmaktadır. Ancak ceza yargılamasında “varsayım” değil, “ispat” geçerlidir.
C. Suç Aletinin Durumu:
Olayda kullanılan silah (tabanca) ele geçirilememiştir. İddianamede, silahın müvekkil tarafından temin edilip sanık Serdar’a verildiği iddia edilmektedir. Ancak bu iddiayı destekleyen parmak izi, görgü tanığı veya kamera kaydı yoktur. Silahın ele geçirilememiş olması ve müvekkille bağının kurulamaması, müvekkilin beraatini gerektiren en önemli unsurlardan biridir. Zira silahın müvekkil tarafından verildiği iddiası, sadece diğer sanığın (geri aldığı) soyut beyanına dayanmaktadır. Tıpkı emsal dosyada belirtildiği gibi; silahın elde edilememiş olması ve sanığın suçla ilişkisine dair kesin delil bulunmaması karşısında, cezalandırılması hukuken mümkün değildir.
III. YARGITAY İÇTİHATLARI VE HUKUKİ DEĞERLENDİRME
Yüksek Yargıtay’ın yerleşik ve istikrar kazanmış içtihatları, tam da bu davanın konusu olan “sonradan geri alınan hazırlık ifadeleri” ve “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi üzerine inşa edilmiştir. Savunmamızı destekleyen emsal kararları aşağıda dikkatinize sunuyorum:
1. Soyut İkrar ve Baskı Altında Verilen İfade: Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun emsal kararlarında vurgulandığı üzere; hiçbir yan kanıtla doğrulanmayan, sadece hazırlık aşamasında verilip duruşmada “baskı altında verildiği” gerekçesiyle geri alınan soyut ikrar veya suç atfı, mahkumiyet kararına dayanak yapılamaz.
-
T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 1990/1-139 K. 1990/163 T. 4.6.1990:
“Hiç bir yan delille desteklenip doğrulanmayan, baskıya dayalı olduğu bildirilerek sonradan geri alınan hazırlık soruşturması sırasındaki ikrardan başka kesin ve inandırıcı kanıtlar bulunmadığı halde, sanığa yüklenen suçu işlediği kabul edilerek mahkumiyetine karar verilmesi yasaya aykırıdır.”
-
T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 1989/1-357 K. 1989/420 T. 25.12.1989: Bu kararda da belirtildiği üzere; olayda görgü tanığı yoksa ve sanığı suçlayan hazırlık beyanlarının baskıya dayalı olduğu duruşmada ileri sürülmüşse, bu beyanlar “atfı cürüm” niteliğindedir ve kabule şayan değildir. Müvekkil aleyhine, diğer sanığın sonradan reddettiği ifadesinden başka hiçbir delil yoktur.
2. Şüpheden Sanık Yararlanır (In Dubio Pro Reo) İlkesi: Ceza hukukunun en temel evrensel ilkesi olan “Şüpheden Sanık Yararlanır” ilkesi gereği; bir suçun işlendiği veya sanık tarafından gerçekleştirildiği konusunda %100 kesinlik yoksa, oluşacak şüphe sanık lehine yorumlanmalıdır. İddia makamının mütalaası, bir senaryodan ibarettir. Oysa mahkemeler senaryolarla değil, delillerle hüküm kurar.
-
T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 1991/1-200 K. 1991/231 T. 8.7.1991:
“Ceza yargılamalarında amaç, maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer bırakılmaksızın ortaya çıkarılmasıdır. Kuşkunun bulunması halinde, mahkumiyet kararı verilmesi ceza hukukunun genel ilkelerine aykırıdır. Kuşkudan sanığın yararlanacağı evrensel bir ceza hukuku ilkesidir. Varsayımlara dayanılarak mahkumiyet hükmü kurulamaz.”
-
T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 1990/1-297 K. 1990/359:
“Sanığın yüklenen suçu işlediğine dair duruşmadaki inkara yönelik savunmasının aksini gösterir cezalandırılmasına yeterli ve her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığından…” beraat kararı verilmelidir.
3. Maktulün Diğer İlişkileri ve Tehditler: Dosya kapsamındaki tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere, maktul ticari hayatı sebebiyle tefeciler ve yasa dışı gruplarla irtibatlıdır. Maktulün olaydan önce tehditler aldığı, dükkanını açmaması yönünde baskı gördüğü ve kan parası talepleriyle karşılaştığı tanık beyanlarıyla sabittir. Ancak soruşturma makamı, bu “gerçek” tehditleri ve failleri araştırmak yerine, sadece müvekkilimin maktul ile olan yasal ticari husumetine odaklanarak “kolay hedef” seçmiştir. Soruşturmanın eksik yürütülmesi, gerçek faillerin dışarıda kalmasına, müvekkilimin ise haksız yere özgürlüğünden mahrum kalmasına neden olmuştur.
IV. AZMETTİRME SUÇUNUN UNSURLARI OLUŞMAMIŞTIR
TCK madde 38 kapsamında “Azmettirme”den söz edebilmek için;
-
Failde (Serdar Ç.) suç işleme düşüncesi yokken, müvekkil tarafından bu düşüncenin oluşturulması,
-
Suç işleme kararının müvekkilin telkin ve teşvikiyle kesinleşmesi gerekmektedir.
Oysa dosyadaki ifadeler (özellikle sanık Serdar’ın mahkeme ifadesi) incelendiğinde; olayın anlık gelişen bir tartışma olduğu, planlı bir eylem olmadığı görülmektedir. Planlama ve tasarlamanın olmadığı yerde, “önceden azmettirme” fiilinden bahsetmek hukuken imkansızdır. Müvekkil olay anında olay yerinde değildir, fail ile irtibatı yoktur. Dolayısıyla suçun manevi unsuru oluşmamıştır.
V. SONUÇ OLARAK
Müvekkil Hakan Koral, saygın bir iş adamı ve aile babasıdır. Maktulü öldürtmek için hiçbir nedeni yoktur.
- Suçun faili olduğu iddia edilen kişi, ifadesini değiştirmiştir.
- Suç aleti müvekkille ilişkilendirilememiştir.
- HTS kayıtları müvekkili doğrulamaktadır.
- Görgü tanığı yoktur.
- Müvekkilin suçu işlediğine dair “soyut iddia” dışında dosyada hiçbir delil yoktur.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2005 tarihli kararında da belirtildiği üzere; silahın elde edilememiş olması ve savunmaya göre mahkumiyetine yeterli kesin delil elde edilemeyen sanığın, beraati yerine varsayımlarla mahkumiyetine karar verilmesi bozmayı gerektirir.
Müvekkilimin isnat edilen suçu işlediğine dair en küçük bir delil bulunmamaktadır. Müvekkilim, işlemediği bir suçtan dolayı aylardır tutukludur ve bu durum kendisi ve ailesi için telafisi imkansız mağduriyetler yaratmaktadır. Adalet, varsayımlarla değil, delillerle tecelli eder. Dosyada ise delil değil, sadece şüphe vardır. Şüphe ise sanığın en büyük güvencesidir.
SONUÇ VE İSTEM :
Yukarıda ayrıntılarıyla arz ve izah ettiğimiz ve Sayın Mahkemenizce re’sen gözetilecek nedenlerle;
- Öncelikle, dosya kapsamında müvekkilimin üzerine atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından, ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR ilkesi gereğince müvekkil sanık Hakan Koral’ın BERAATİNE,
2. Müvekkilin tutuklu kaldığı süre, delillerin tamamen toplanmış olması, karartılacak delil bulunmaması ve sabit ikametgah sahibi olması gözetilerek TAHLİYESİNE,
3. Sayın Mahkemeniz aksi kanaatte ise, sanık lehine olan tüm yasa maddelerinin ve takdiri indirim nedenlerinin (TCK 62 vb.) uygulanmasına karar verilmesini,
Saygılarımla vekâleten arz ve talep ederim. 27.11.2024
Sanık Müdafii Av. Aydanur NAS