Ortaklık ve İş Birliği Sözleşmeleri Hangi Aşamada İştirak Yükümlülüğü Doğurur?
Giriş
Şirket birleşmeleri, stratejik yatırımlar veya ortak girişimlerde (joint venture) sıklıkla kullanılan ortaklık ve iş birliği sözleşmeleri, yalnızca işin kapsamını ve amacını değil, aynı zamanda taraflar arasında kurulacak hukuki ilişkinin doğasını da belirler. Bu sözleşmeler, taraflara sadece yükümlülük değil; aynı zamanda iştirak ilişkisi, kar paylaşımı, yönetim hakkı ve ayrılma koşulları açısından da bağlayıcılık getirir.
Due diligence sürecinde, bu tür sözleşmelerin ne zaman “fiilen” ortaklık doğurduğu, hangi hükümlerle şirkete ya da yatırımcıya bağlayıcı yükümlülük getirdiği ve nasıl sona erdirilebileceği büyük önem taşır. Bu makalede; ortaklık ve iş birliği sözleşmeleri, iştirak yükümlülüğü doğuran unsurlar çerçevesinde incelenecek, yatırımcı açısından nelere dikkat edilmesi gerektiği açıklanacak ve örnek bir durumla konu somutlaştırılacaktır.
1. Ortaklık ve İş Birliği Sözleşmelerinin Tanımı ve Ayrımı
a) Ortaklık Sözleşmesi Nedir?
Ortaklık sözleşmesi, iki veya daha fazla tarafın belirli bir ekonomik faaliyeti ortak yürütmek amacıyla sermaye, emek veya know-how birleştirdiği sözleşme türüdür. Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olan adi ortaklık sözleşmeleri, bu kategoriye girer. Bunun yanında limited veya anonim şirketlerde pay devriyle kurulan ortaklıklar da özel hükümler içerir.
b) İş Birliği Sözleşmesi (Collaboration Agreement)
İş birliği sözleşmesi, tarafların belli bir proje veya ticari süreçte birlikte çalışmasını düzenleyen, ancak her zaman ortaklık anlamına gelmeyen esnek bir sözleşmedir. Bazı durumlarda yalnızca iş birliği niyeti beyan edilir (Letter of Intent), bazı durumlarda ise operasyonel faaliyet paylaşımı yapılır.
2. İştirak Yükümlülüğü Ne Zaman Doğar?
a) Fiili Ortaklık: Yazılı Olmasa da Ortaklık Doğabilir mi?
Yasal olarak bir ortaklık kurulmasa da, fiili davranışlarla, örneğin:
-
Sermaye yatırımı yapılması,
-
Yönetim kararlarına katılım,
-
Zararın paylaşılması,
-
Ortak banka hesabı açılması gibi,
zımni iştirak ilişkisi kurulabilir. Bu durumda yatırımcı, doğrudan yükümlülük altına girmiş olabilir.
b) Sözleşmeden Kaynaklı İştirak
Bir sözleşmede, “taraflar ayrı bir tüzel kişilik oluşturmasa da, bu iş birliğinin sonuçlarından birlikte sorumludur” gibi ifadeler varsa, bu durum yatırımcının ortak sorumluluğu kabul ettiği anlamına gelebilir.
3. Kar Payı Dağıtım Esasları Nasıl Denetlenir?
a) Net Kâr Tanımı Net mi?
Ortaklık sözleşmelerinde sıkça rastlanan “yıllık net kârın %50’si taraflar arasında eşit olarak dağıtılır” gibi hükümler, yatırımcı için yanıltıcı olabilir. Çünkü:
-
Net kâr hangi muhasebe standardına göre hesaplanacak?
-
Vergi öncesi mi, sonrası mı?
-
Kâr dağıtımı hangi tarihte yapılacak?
Bu hususlar, due diligence sürecinde detaylı incelenmelidir.
b) Zarar Katlanma Hükümleri
Kar paylaşımı hükmü olan sözleşmelerin çoğunda, zarar paylaşımı açıkça yer almaz. Ancak “kar varsa paylaşılır” ifadesi, zımnen “zarar varsa katlanılır” anlamına gelir. Bu da yatırımcı için sürpriz yükümlülük doğurabilir.
4. Yönetim Yetkileri Ortaklık Riskini Nasıl Artırır?
a) Kim Yetkili, Kim Sorumlu?
Birçok iş birliği sözleşmesinde şu tür ifadeler yer alır:
“Proje ile ilgili tüm yönetim yetkileri taraf A’ya bırakılmıştır. Taraf B yalnızca kâr payı alır.”
Bu hüküm, yatırımcı açısından güvenli görünse de; projenin başarısızlığı halinde sorumluluk paylaşımı doğurabilir. Çünkü:
-
Yalnızca kâr payı alan tarafın, finansman sağlama veya kefil olma yükümlülüğü varsa bu risklidir.
-
Yönetim hakkı olmayan taraf, kararlara müdahale edemez ama sonuçlarına katlanmak zorunda kalabilir.
b) Oy Hakkı Dengesi
Eşit ortaklık ilişkilerinde %50-%50 oy hakkı olması, tıkanıklık (deadlock) riskini artırır. Sözleşmede bu ihtimale karşı “hakem tayini” ya da “çekilme hakkı” düzenlenmelidir.
5. Ayrılma ve Sona Erme Hükümleri Due Diligence’ta Nasıl Yorumlanır?
a) Ayrılma (Exit) Koşulları
Ortaklık veya iş birliği sözleşmelerinde, bir tarafın projeden çıkmak istemesi durumunda neler olacağı açıkça belirtilmelidir:
-
Hisse devri mümkün mü?
-
Satın alma zorunluluğu (put/call option) var mı?
-
Ön alım hakkı veya öncelikli satış hakkı tanınmış mı?
b) Fesih Koşulları
Sözleşmenin “makul süre içinde” veya “haklı nedenle” feshedilebilmesi, yatırımcı açısından önemlidir. Sınırsız süreli sözleşmeler, bağlayıcılık riski taşır.
c) Sözleşmenin Devredilebilirliği
Due diligence sürecinde sözleşmenin şu yönleri denetlenmelidir:
-
Yeni yatırımcıya devredilebilir mi?
-
Franchise sözleşmelerinde olduğu gibi yazılı izin gerekir mi?
-
Devir halinde cezai şart veya tazminat doğar mı?
6. Örnek Olay: Zımni Ortaklık Riski
Olay:
İki yazılım şirketi, yapay zekâ projesi geliştirmek üzere iş birliği sözleşmesi imzalar. Şirketlerden biri yatırım arayışına girer ve potansiyel yatırımcı due diligence süreci başlatır. İnceleme sonucunda, yatırım yapılacak şirketin diğer firmayla ortak banka hesabı açtığı, masrafların birlikte karşılandığı ve tarafların gelir paylaşımı yaptığı ortaya çıkar.
Yorum:
Yatırımcı, aslında tek bir şirkete yatırım yaptığını düşünürken, hukuken fiili ortaklık ilişkisinin parçası olma riskini taşır. Ayrıca üçüncü taraf alacaklılar, her iki şirkete birlikte dava açma hakkına sahip olabilir. Bu durum, yatırım sürecinin askıya alınmasına yol açar.
7. Yatırımcı İçin Due Diligence Kontrol Listesi
- Sözleşmenin ortaklık mı, iş birliği mi doğurduğu
- Sermaye katkısı, know-how aktarımı veya emek taahhüdü olup olmadığı
- Kar ve zarar paylaşımı hükümleri
- Yönetim kararlarında oy hakkı ve temsil yetkisi
- Sözleşmenin süresi ve fesih koşulları
- Çekilme, ayrılma ve hisse devri şartları
- Projeye özel taahhütlerin kapsamı (finansman, çalışan temini vb.)
- Sözleşme ihlali halinde cezai şart veya yaptırım hükümleri
Sonuç
Ortaklık ve iş birliği sözleşmeleri, yatırım sürecinde şirketin yükümlülük profilini önemli ölçüde etkiler. Bazı durumlarda bu sözleşmeler açıkça bir ortaklık doğururken, bazen zımni bir şekilde şirketin iştirak ilişkisi içine girmesine yol açabilir. Kar payı dağıtımı, yönetim yetkileri ve ayrılma koşulları dikkatle analiz edilmezse, yatırımcı farkında olmadan borç ve risk üstlenmiş olabilir.
Bu nedenle due diligence sürecinde bu sözleşmeler, yalnızca metin üzerinden değil; uygulama pratiği, finansal etkileri ve ticari davranışlar üzerinden çok yönlü olarak değerlendirilmelidir.
Hukuk Fakültesi Öğrencisi Gamze Akbulut