Muhdesatın Aidiyetinin Tespiti Davası: Mülkiyetin İnşası ve Yargısal Koruma
Giriş
Türk Medeni Hukuku’nda taşınmaz mülkiyetine dair haklar, yalnızca tapu siciline kayıtlı olan bilgilerle sınırlı değildir. Zira uygulamada sıklıkla karşılaşılan ihtilaflardan biri de, taşınmaz üzerine sonradan inşa edilen yapıların (muhdesatın) kime ait olduğunun belirlenmesi meselesidir. Bu bağlamda “muhdesatın aidiyetinin tespiti davası”, sadece bir mülkiyet tartışması değil, aynı zamanda fiili kullanıma dayanan bir hakkın hukuk düzeninde tanınmasını talep eden önemli bir uyuşmazlık türüdür.
Muhdesat Kavramı ve Hukuki Dayanak
Muhdesat, kelime anlamı itibariyle “sonradan yapılan” anlamına gelir. Hukuki bağlamda ise, bir taşınmaz malın maliki dışındaki bir kişi tarafından, o taşınmaz üzerinde yapılan bina, ağaçlandırma, tesis gibi kalıcı nitelikli yapılara işaret eder.
Bu husus Türk Medeni Kanunu m.722 çerçevesinde değerlendirilir. TMK m.722, başkasına ait bir taşınmaz üzerine yapılan yapılarla ilgili olarak “inşaat veya ağaç dikme” halinde ne gibi hakların doğacağını düzenlemektedir. Ancak, muhdesatın aidiyetinin tespiti davası, bu hükümle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda HMK, TMK, Tapu Kanunu ve Yargıtay içtihatları çerçevesinde gelişmiş özel bir dava türüdür.
Davanın Hukuki Niteliği
Muhdesatın aidiyetinin tespiti davası, bir tespit davası niteliğindedir. Burada davacı, bir taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatın kendi tarafından yapıldığını ve bu sebeple ona ait olduğunu mahkeme kararıyla tespit ettirmek ister.
Bu dava, çoğunlukla:
- Ortak taşınmaz maliklerinin kendi aralarında,
- Kiracıların, taşınmaz maliki ile,
- Tapusuz taşınmaz kullanıcılarının, tapu malikine karşı açtığı davalarda gündeme gelir.
Davanın Şartları ve Uygulama
Dava açılabilmesi için:
- Muhdesatın, davacının kendi çabası ve masraflarıyla yapılmış olması,
- Muhdesatın bulunduğu taşınmazın başkasına ait olması,
- Davacının bu muhdesat üzerinde zilyetlik veya fiili tasarruf iddiasında bulunması gerekir.
Davanın açılabilmesi için tapuya kayıtlı bir taşınmazın olması zorunlu değildir; ancak tapulu taşınmazlarda tapu kaydı en önemli delil olarak değerlendirilir.
Yargılama Süreci ve Bilirkişi İncelemesi
Mahkemeler, bu davalarda genellikle:
- Keşif yapılması,
- Bilirkişi incelemesi (inşaat mühendisi, ziraat mühendisi vb.),
- Fotoğraflı keşif raporları ve
- Tanık beyanları gibi delillere dayanarak karar verir.
Ayrıca, muhdesatın kim tarafından ve ne zaman yapıldığı da kritik önemdedir. Uzun süreli zilyetlik iddiası olan kişiler lehine zilyetliğe dayalı kazanım iddiası (TMK m.713) da ileri sürülebilir.
Yargıtay’ın Yaklaşımı
Yargıtay kararları, bu davada fiili kullanımı ve yapının inşasına dair katkıyı esas alır. Örneğin:
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 2016/10013 E., 2019/1844 K. sayılı kararında;
“… muhdesatın kim tarafından yapıldığının tanık ve bilirkişi incelemesiyle belirlenmesi, somut delillerle aidiyetin tespit edilmesi gerektiği…” vurgulanmıştır.
Yine Yargıtay, ortak taşınmazlarda yapılan inşaatlarda diğer maliklerin rızası bulunup bulunmadığını da önemser. Rıza olmadan yapılan yapıların aidiyeti iddiası zayıflar.
Uyuşmazlık Türleri ve Hukuki Riskler
Bu dava türü, çoğu zaman aşağıdaki ihtilaflarla iç içe geçer:
- El atmanın önlenmesi davaları
- Kamulaştırmasız el atma iddiaları
- Ortaklığın giderilmesi davaları (izale-i şuyu)
- Tapu iptal ve tescil davaları
Muhdesatın kime ait olduğunun tespiti, ileride açılacak tazminat veya iade davaları için ön koşul niteliği taşıyabilir.
Sonuç ve Değerlendirme
Muhdesatın aidiyetinin tespiti davası, özellikle taşınmaz hukuku uygulamasında önemli sonuçlar doğuran bir dava türüdür. Sadece bir yapının kime ait olduğunun belirlenmesini değil, aynı zamanda haklı zilyetlik, fiili kullanım, güven ilişkisi gibi medeni hukuk ilkelerinin yargısal denetimini içerir.
Bu dava sayesinde, “taşınmazın görünmeyen sahibi” olan kişilerin hukuki güvenliği sağlanmakta; tapu kayıtlarına yansımayan, ama hayatın olağan akışı içinde ortaya çıkan gerçek ilişkiler hukuk düzeni tarafından korunmaktadır.
yazan: Av. Lokman Özcanan