Mattia Ahmet Minguzzi Davası
1. Olayın Özeti
24 Ocak 2025 tarihinde, İstanbul’un Kadıköy ilçesinde kritik bir olay yaşandı: 15 yaşındaki Mattia Ahmet Minguzzi, bir pazardan dönüşte uğradığı bıçaklı saldırı sonucu ağır yaralanmış ve 9 Şubat 2025’te yaşamını kaybetmişti. Saldırının ardından 4 suça sürüklenen çocuk (yaşı küçük sanık) yargılandı: dosyanın sonuçlanmasında iki sanığa ceza verildi, diğer iki sanık ise beraat etti. Bu olay Türk kamuoyunda çocuk suçluluğu, gençlik şiddeti ve ceza hukukunun çocuk şüpheliler karşısındaki tutumu açısından büyük yankı uyandırdı.
2. Uygulanan Cezaların Hukuki Çerçevesi
2.1. Suçun Niteliği ve Ceza Kanunu
Suç, mağdurun 18 yaşını tamamlamamış olması nedeniyle ve doğrudan öldürülmesi nedeniyle TCK m.82/1‑e kapsamında “çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı kasten öldürme” niteliğinde değerlendirilmiştir. Bu durumda Türk Ceza Kanunu (TCK) m.81 gereğince “Bir insanı kasten öldüren kişi müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.” ve m.82 uyarınca nitelikli haller için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası öngörülmüştür.
Ancak bu somut olayda sanıkların yaşlarının 15–16 olması nedeniyle TCK m.31/3 (Çocukların suç işlemeleri halinde uygulanacak özel kurallar) gibi düzenlemeler devreye girmektedir. Yani suça sürüklenen çocuk kavramı ve çocuk ceza hukuku devrede. Kamuoyunda “suça sürüklenen çocuk” olarak işaret edilen sanıkların yargılanması, ceza hukuku açısından değişik sonuçları beraberinde getirmektedir.
2.2. Yargı Kararı
Dava sonucunda, dört sanıktan iki tanesine —B.B. ve U.B.— tahrik indirimi uygulanmadan en üst sınırdan 24’er yıl hapis cezası verilmiştir. Diğer iki sanık M.A.D. ve A.Ö. ise ayrı ayrı beraate ve tahliyeye karar verilmiştir. Kararda, “çocuğun kasten öldürülmesi” suçundan —TCK m.82/1-e, m.31/3, m.63 (silahlı kişi veya gecikme), delaletiyle— mahkûmiyet kararı verilmiştir.
2.3. Beşeri Hukuk Analizi: Ceza Miktarı Ne Olmalıydı?
Kanun açısından temel şekli ile suça karar verilmesi halinde müebbet hapis cezası öngörülmektedir (TCK m.81). Nitelikli hâl kapsamında ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası hükmolunmalıdır (TCK m.82). Ancak genel olarak “müebbet hapis” terimi Türkiye ceza infaz mevzuatında 24 yıl yatarı süresi ve iyi hâl gibi kriterlerle bağlantılandırılmıştır.
Bu somut olayda, sanıkların yaşları sebebiyle çocuk ceza hukuku kuralları devreye girmiş; gerçek anlamda “müebbet hapis” değil, yaş küçüklüğü nedeniyle kanun aralığı sınırlandırılmıştır. İddianamede B.B. ve U.B. için 18 yıldan 24 yıla kadar hapis cezası istenmişti. Dolayısıyla mahkemece verilen 24 yıl cezası, çocuk sanıklar için yasal alt/üst sınırın ÜST sınırı olan tutarda verilmiştir.
3. Yatarı Süre ve İnfaz Açısından Değerlendirme
Türkiye ceza infaz sistemi açısından 24 yıl hapis cezası alan bir sanığın koşullu salıverilme hakkı ve “yatarı süre” konuları önemlidir. TCK m.107 ve 116 ile ilişkili Ceza İnfaz Kanunu hükümlerine göre, ceza infaz kurumunda geçireceği süre ve iyi hâl gibi koşullar dikkate alınır. Genel uygulamada 24 yıl ceza alan bir sanık yaklaşık yaklaşık 12 yıl civarında kapalı ceza infaz kurumunda kalıp sonra açık ceza kurumuna geçebilmekte; şartları sağlarsa denetimli serbestlik kapsamında tahliye olabilmektedir. Bu da “24 yıl ceza aldı ama gerçekte ne kadar yatacak?” sorusunu gündeme getirir.
Bu bağlamda, sanıklara verilen ceza miktarı ile yatacağı süre arasında fark bulunduğu; halkın “24 yıl ceza aldıysa kesin 24 yıl yatar” beklentisinin tam tutmadığı açıktır.
4. Hakkaniyet ve Kamuoyunun Beklentisi
4.1. Hakkaniyet Açısından
Bu davada suçun mağdurunun 15 yaşında bir çocuk olması, failin yine çocuk olması, olayın planlı nitelik taşıması, saldırının birden çok defa bıçaklama ve ardından tekmeleme ile devam etmesi gibi unsurlar ağırlaştırıcıdır. Buna göre verilen ceza —24 yıl — nitelikli suç kapsamında makul görünmektedir.
Ancak mahkeme, diğer iki sanığın beraatini kararlaştırmıştır; kamuoyunda bu durum “olaya birlikte iştirak etmişlerken niçin beraat edildi?” sorusunu gündeme getirmiştir. Bu yönüyle hâkim kararında hakkaniyet ile kamu vicdanı arasında gerilim oluşmuştur. Zira özellikle olay günü birlikte hareket ettikleri, kaçış davranışı sergiledikleri yönünde deliller bulunan bu şahısların beraati, mağdur ailesi ve kamuoyunda “eksik adalet” algısı yaratmıştır.
4.2. Hukuk Devleti ve Hukuki Güvence Açısından
Sanıkların çocuk olması nedeniyle ceza hukuku sisteminin özel kuralları devreye girmiştir: “suça sürüklenen çocuk” olarak yargılanmaları, cezanın ağırlığında tam erişkin sorumluluğu hükümleri yerine çocuk hukukuna özgü sınırların uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Bu bilimsel olarak koruyuculuk ve gelişimsel öğeleri göz önünde bulunduran bir yaklaşımdır. Bu nedenle 24 yıl ceza verilmesi, çocuk sanıklar açısından en üst sınır uygulanmış olsa da, hukukun çocuk koruma yükümlülüğüyle dengelenmiştir.
4.3. Kamu Vicdanı ve Caydırıcılık
Bu olay toplumda geniş yer bulmuş, gençlik suçları ve şiddeti üzerine tartışmalar başlatmıştır. Verilen cezanın caydırıcılığı açısından “en üst sınır” olarak 24 yıl verilmesi sembolik ve güçlü bir mesaj niteliğindedir. Ancak infaz süreci ve yatılan süre dikkate alındığında, cezanın gerçekte ne kadar yargılandığı ve ne kadar yatılacağı bilgisi kamuoyunun güvenini zedeleyebilir.
5. Durum Analizi – Beklenen Ceza ile Karar Arasındaki Fark
Erişkin bir fail açısından değerlendirecek olursak, çocuğa karşı kasten öldürme nitelikli hali olması nedeniyle TCK m.82/1-e kapsamında ağırlaştırılmış müebbet hapis gerektirirdi. Yani erişkin için “ömür boyu” ceza demektir. Ancak çocuk sanık olması nedeniyle bu ömür boyu ceza uygulaması otomatik olarak yapılmamaktadır. Bu nedenle mahkemece verilen 24 yıl cezası teknik olarak üst sınırda ve hukuka uygun bir uygulamadır.
Ancak kamu vicdanı açısından “24 yıl mı, yoksa gerçek ömür boyu mu?” tartışması hâlâ devam etmektedir. Ayrıca iştirak ve yardım edenlerin beraati kararı “eşit sorumluluk” ilkesine göre sorgulanabilir.
6. Sonuç
Bu somut olayda, verilen ceza miktarı —sanıkların yaşı, suçun niteliği ve kanundaki sınırları açısından— hukuken makul görünmektedir. Ancak hakkaniyet ve kamu vicdanı açısından tam memnuniyet sağlayıcı değil. Özellikle soruşturma, yargılama süreci ve yardım edenlerin sorumluluğu konusu hâlâ tartışma konusudur.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:
Mattia Ahmet Minguzzi cinayetinde sanıklardan iki tanesine 24’er yıl hapis cezası verilmesi hem kanun sınırlarına uygun hem de suçun şiddeti açısından anlaşılabilir bir karar. Ancak diğer iki sanığın beraati ve cezanın yatılacak süre açısından toplumun beklentisiyle tam örtüşmemektedir. Bu durum, hukukun teknik gereklilikleri ile toplumsal adalet algısı arasında bir makas oluşturmaktadır.