Kültür ve Tabiat Varlıklarının İzinsiz Olarak Bulundurulması, Satılması veya Yurt Dışına Çıkarılması Türk Ceza Hukukunda Hangi Suçları Oluşturur?
1. Giriş
Kültür ve tabiat varlıkları, yalnızca bir millete değil, insanlığın ortak mirasına aittir. Bu varlıkların korunması, devletlerin yalnızca kültürel sorumluluğu değil, aynı zamanda hukuki yükümlülüğüdür. Türkiye gibi, geçmişi binlerce yıla dayanan medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir ülkede, bu varlıkların korunması büyük önem taşır. Ancak özellikle kaçak kazılar, yurtdışına eser kaçırma ve müzayede yoluyla satış gibi yollarla işlenen kültür ve tabiat varlıkları kaçakçılığı, ceza hukukunun da müdahale alanına girmektedir.
Bu makalede, söz konusu suçun hukuki çerçevesi, uygulamada karşılaşılan örnekler ve Türk ceza hukuku kapsamında nasıl değerlendirildiği ele alınacaktır.
2. Hukuki Dayanak: 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu
Kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili suçlar, esas olarak 2863 sayılı Kanun kapsamında düzenlenmiştir. Bu Kanun’un amacı, Türkiye’nin kültürel ve doğal mirasını korumaktır.
2.1. Korunan Varlıklar
Kanun m.23’te tanımlandığı üzere, korunması gereken kültür ve tabiat varlıkları şunlardır:
-
Arkeolojik eserler (lahit, sikke, heykel, seramik),
-
Mimari yapı kalıntıları,
-
Doğal anıtlar ve fosiller,
-
Tarihî nitelikteki objeler (el yazması kitaplar, ikonalar),
-
Sit alanlarında bulunan tüm kültürel materyaller.
2.2. Suçun Tanımı (2863 s. K. m. 68 ve devamı)
Kanun’un 68. maddesi uyarınca:
“Korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıklarını yurt dışına izinsiz çıkaranlar, satanlar, satanlara yardım edenler veya bulunduranlar, üç yıldan on iki yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır.”
3. Örnek Olay
Bir köyde yaşayan çiftçi, tarlasını sürerken toprağın altından büyükçe bir taş sandık ve içinde birkaç metal obje ve eski sikke bulur. Olayı kimseye haber vermeksizin, bu objeleri saklar ve birkaç hafta içinde şehir merkezinden birine satar. Bu kişi de eserleri daha sonra yurtdışındaki bir antikacının bağlantısı aracılığıyla bir müzayedeye göndermek üzere kargoya verir.
Eserler, gümrük kontrolünde yakalanır ve yapılan incelemede, objelerin Roma dönemine ait mezar eşyaları olduğu anlaşılır.
4. Suçun Unsurları ve Değerlendirme
4.1. Maddi Unsur
Suçun oluşması için failin:
-
Eseri bilerek ve isteyerek izinsiz biçimde elinde bulundurması,
-
Satması veya yurtdışına çıkarmaya teşebbüs etmesi gerekir.
Yukarıdaki örnekte hem çiftçi hem de eserleri ticarete konu eden şahıs bu suçu işlemiştir. Çiftçi, bulduğu eseri bildirme yükümlülüğüne aykırı davranmış, ikinci şahıs ise satım ve yurtdışına çıkarma girişiminde bulunmuştur.
4.2. Manevi Unsur (Kast)
Suç kasten işlenebilir. Failin, eserin kültür varlığı olduğunu bilmesi ve buna rağmen saklaması yeterlidir. Fahri iyi niyet iddiaları, genellikle Yargıtay içtihatları çerçevesinde kabul görmemektedir.
5. Uygulamadaki Yargıtay Kararları
Yargıtay 7. Ceza Dairesi,
“Sanığın kazı yaptığı alanın 1. derece sit alanı olduğu, kazıda çıkan seramik ve obje parçalarının uzmanlarca kültür varlığı olarak değerlendirildiği, sanığın bu durumu bilerek hareket ettiği ve beyanında dahi ‘bulduklarını satma niyeti’ olduğunu ifade ettiği, suçun oluştuğu anlaşılmıştır.”
Yargıtay 12. Ceza Dairesi,
“Buluntu nitelikte dahi olsa, kültür varlığı niteliği taşıyan eserlerin devlete bildirilmeden saklanması veya satılması, TCK m.203 ve 2863 sayılı Kanun uyarınca cezalandırılır. Failin iyi niyet iddiası, eserin niteliğini bildiği sabit olduğu için dikkate alınmamıştır.”
6. Koruma Mekanizmaları ve Önleme Politikaları
6.1. Bildirim Yükümlülüğü
2863 sayılı Kanun’un 4. maddesi gereği, kültür varlığı bulan her vatandaş, en geç üç gün içinde mülki idareye veya en yakın müzeye bildirmekle yükümlüdür. Aksi hâlde hem mülkiyet hakkı kaybedilir, hem de cezaî yaptırım doğar.
6.2. Gümrüklerde Kontrol
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı iş birliğiyle yürüttüğü kaçakçılıkla mücadele eylem planı kapsamında müzayedelerde, kargolarda ve havaalanlarında denetim mekanizmaları kurmuştur.
Örnek olayda görüldüğü üzere, farkında olunmaksızın dahi olsa eserleri saklamak veya izinsiz elden çıkarmak suç teşkil etmekte ve cezasız bırakılmamaktadır. Özellikle vatandaşların bilinçlendirilmesi, sit alanlarının denetimi, müzayede takiplerinin sıkılaştırılması, hem koruyucu hem de caydırıcı etki yaratacaktır.
7. Sonuç ve Öneriler
-
Vatandaşların bilinçlendirilmesi: Sit alanlarında tarım yapanlar, define arayanlar ve kırsalda yaşayan bireyler için eğitim kampanyaları yapılmalıdır.
-
Denetimlerin artırılması: Müzayedeler, internet satış platformları ve gümrük kapıları sıkı şekilde denetlenmelidir.
-
Yargı birliğinin sağlanması: Kültür varlığı niteliğinin tespiti için uzman bilirkişi görüşleri alınmalı, iyi niyet savunmaları titizlikle değerlendirilmeli ve içtihat birliği gözetilmelidir.
Kültür varlıkları, yalnızca arkeolojik objeler ya da tarihi eserler değil; aynı zamanda bir milletin kolektif hafızasını, kültürel aidiyetini ve uluslararası itibarını temsil eden maddi ve manevi değerlerdir. Hukuk devleti ilkesi gereği, bu kültürel mirasın korunması yalnızca bir tercih değil, anayasal ve yasal bir yükümlülüktür. Bu bağlamda, devletin görevi sadece kültür varlıklarını fiziki tehditlerden korumakla sınırlı olmayıp, aynı zamanda bu mirasın gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamak, toplumsal bilinci artırmak ve caydırıcı hukuki mekanizmalar kurmaktır.
Bu çerçevede, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına ilişkin hukuk politikaları, yalnızca cezalandırmaya değil; aynı zamanda önleyici tedbirlere, farkındalık yaratmaya, kurumsal iş birliklerine ve toplumun sahiplenmesine dayalı çok yönlü bir yaklaşımla yürütülmelidir.
Kültür ve tabiat varlıkları kaçakçılığı, yalnızca bir eşyanın yasa dışı yollarla el değiştirmesi veya yurtdışına çıkarılması olarak değerlendirilmemelidir. Bu suç, doğrudan milli kimliğe, tarihsel belleğe ve nihayetinde insanlığın ortak mirasına yönelmiş sistematik bir saldırı niteliğindedir. Dolayısıyla, bu tür eylemler yalnızca mülkiyet hakkına yönelik ihlaller değil, aynı zamanda kültürel suistimal olarak da görülmeli ve en ağır yaptırımlarla karşılık bulmalıdır.
Nitekim, hem 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu hem de Türk Ceza Kanunu’nun ilgili hükümleri, kültür varlıklarına yönelik suçlara karşı etkin bir koruma sağlamayı amaçlamakta; soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde özel usuller, ağırlaştırılmış cezalar ve devletlerarası iş birliği esaslarını öngörmektedir. Bu düzenlemelerle birlikte hukuk sistemi, yalnızca mevcut eserleri korumakla kalmamakta, aynı zamanda kültürel mirasın geleceğe güvenle taşınmasını temin etmektedir.