Single Blog Title

This is a single blog caption

kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs istinaf dilekçesi

DİLEKÇE NO: 2025/118

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ İLGİLİ CEZA DAİRESİNE Sunulmak Üzere İSTANBUL 12. AĞIR CEZA MAHKEMESİNE

DOSYA NO : 2024/… Esas KARAR NO : 2025/… Karar

İSTİNAF YOLUNA BAŞVURAN SANIK : M.K. (TC: ………………….) (Tutuklu) – Maltepe Kapalı Ceza İnfaz Kurumu

MÜDAFİİ : Av. Aydanur NAS (Adres: İstanbul Barosu – Levent Mah. Hukukçular Plaza, No: 4 Beşiktaş/İSTANBUL)

DAVACI : K.H. (Kamu Hukuku)

KATILANLAR : 1. A.Y. 2. B.Y.

SUÇ : Kasten Öldürme, Kasten Öldürmeye Teşebbüs

KONU : İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin …/…/2025 tarihli, sanık müvekkil hakkında “Kasten Öldürme” suçundan müebbet hapis (haksız tahrik indirimi ile 18 yıl), “Öldürmeye Teşebbüs” suçundan ise 10 yıl hapis cezası veren mahkumiyet hükmünün; usul ve yasaya aykırı olması sebebiyle BOZULMASI, dosyanın yeniden incelenmek üzere Dairenizce ele alınması ve neticeten müvekkilin BERAATİNE veya lehe hükümlerin uygulanmasına karar verilmesi talebidir.

TEBLİĞ TARİHİ : …/…/2025

AÇIKLAMALAR VE İSTİNAF GEREKÇELERİMİZ

Yerel Mahkeme tarafından verilen karar, dosya kapsamındaki maddi gerçeklerle örtüşmemekte, olayın oluş şekli, sanığın içinde bulunduğu psikolojik durum ve ceza hukukunun temel prensipleri (şüpheden sanık yararlanır ilkesi, kusurluluk ilkesi) göz ardı edilerek tesis edilmiştir. Kaynak dosyada da belirtildiği üzere, failin istemediği bir sonuçtan sorumlu tutulmaması ceza hukukunun genel kuralıdır. Ancak Yerel Mahkeme, müvekkilin can havliyle, tamamen meşru müdafaa sınırları içerisinde ve ağır tahrik altında gerçekleştirdiği eylemi, sanki soğukkanlı bir “tasarlayarak adam öldürme” eylemiymiş gibi değerlendirmiş, hukuka aykırı bir hüküm kurmuştur.

Aşağıda maddeler halinde sunacağımız sebeplerle, Yerel Mahkeme kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi gerekmektedir:

I. MADDİ VAKIALAR VE OLAYIN GERÇEK OLUŞ ŞEKLİ

Olay günü müvekkil M.K., kendisine ait işyerini kapatıp evine doğru yaya olarak giderken, daha önce aralarında ticari anlaşmazlık ve husumet bulunan müşteki A.Y. ve olay sırasında yanında bulunan maktul kardeşi C.Y. ile karşılaşmıştır.

Müşteki A.Y., müvekkilin önünü kesmiş, müvekkile ağır hakaretlerde bulunmuş ve “Seni burada bitireceğim, aileni de perişan edeceğim” şeklinde tehditler savurmuştur. Müvekkil, tartışmayı uzatmamak için alttan almış ve yoluna devam etmek istemişse de; müşteki A.Y. elini beline atarak silah çeker gibi bir hamle yapmış, o sırada maktul C.Y. de müvekkilin etrafını sarmıştır. Müvekkil, daha önceki tehditlerin verdiği korku ve o anki saldırı emaresi karşısında, hayatının tehlikede olduğunu düşünerek, ruhsatlı silahını çıkarıp hedef gözetmeksizin, korkutmak ve saldırıyı defetmek amacıyla yere ve havaya doğru ateş etmiştir.

Ne yazık ki, müvekkilin saldırıyı defetmek amacıyla yaptığı bu atışlardan seken veya hedef sapması sonucu isabet eden bir kurşun, müştekinin yanında bulunan kardeşi maktul C.Y.’ye isabet etmiş ve vefatına sebep olmuştur. Asıl saldırgan olan A.Y. ise yara almamıştır.

II. MEŞRU MÜDAFAA HÜKÜMLERİNİN GÖZ ARDI EDİLMESİ (TCK m. 25)

Yerel Mahkeme, olayı değerlendirirken 5237 sayılı TCK’nın 25. maddesinde düzenlenen “Meşru Savunma” hükümlerini tartışmamış, sanığın içinde bulunduğu “zorunluluk halini” dikkate almamıştır.

1. Saldırının Varlığı ve Yakınlığı: Olay anında müşteki A.Y., müvekkile sözlü olarak saldırmış, “Seni öldüreceğim” diyerek tehdit etmiş ve elini beline atarak fiili saldırı başlatma emaresi göstermiştir. Müvekkil, geçmişte yaşanan husumetler ve müştekinin kriminal geçmişi göz önüne alındığında, bu hareketin bir blöf olmadığını, canına kastedildiğini düşünmüştür. Yargıtay içtihatlarına göre, saldırının başlamış olması şart değildir; başlamasının muhakkak olması (saldırıya ramak kala) meşru müdafaa için yeterlidir.

2. Savunmanın Orantılılığı: Müvekkil, iki kişi tarafından sıkıştırılmış, kaçma imkanı kalmamış ve karşısındaki kişinin silahlı olduğunu düşünmüştür. Bu şartlar altında, kişinin belindeki silahı çekip ateşlemesi, hayatın olağan akışına uygun bir savunma refleksidir. Müvekkil doğrudan öldürme kastıyla hayati bölgelere nişan almamış, panik halinde tetiğe basmıştır.

Kaynak dilekçede de vurgulandığı üzere; gerçekleşen olayda kendine yönelik saldırı karşısında belayı def etme adına ve cinnet/panik halinde ateş etmesi sonucu asıl hedef yerine bir başkasının vurulması sonucu sanığa bu denli ağır ceza verilmesi hukuka aykırıdır. Mahkemece meşru müdafaa zemini hiç tahlil edilmemiştir.

3. Meşru Savunmada Sınırın Aşılması (TCK m. 27/2): Mahkeme, eylemin meşru müdafaa olmadığı kanaatine varsa dahi, TCK m. 27/2 hükmünü uygulamalıydı. Madde metninde; “Meşru savunmada sınırın mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaşla aşılması halinde faile ceza verilmez” denilmektedir. Müvekkil, gece vakti, iki hasmı tarafından kıstırılmış olmanın verdiği dehşet ve korku ile (mazur görülebilir heyecan) hareket etmiştir.

III. HAKSIZ TAHRİK HÜKÜMLERİNİN EKSİK UYGULANMASI (TCK m. 29)

Yerel Mahkeme, haksız tahrik indirimini alt sınırdan (asgari düzeyde) uygulayarak fahiş bir hataya imza atmıştır. Oysa olayda TCK m. 29 uyarınca “ağır haksız tahrik” hükümleri uygulanmalıydı.

1. Tahrikin Boyutu ve Sürekliliği: Müşteki taraf, olay gününe kadar müvekkili defalarca tehdit etmiş, işyerini basmış ve ailesine yönelik onur kırıcı ithamlarda bulunmuştur. Olay günü sarf edilen sözler, bardağı taşıran son damladır. Benzer bir hukuki durumu ele alan kaynak dosyada belirtildiği gibi; haksız tahrik uygulanırken sadece olay anındaki sözler değil, geçmişe dayalı, biriken ve süreklilik arz eden haksız fiiller zinciri (tevali eden eylemler) dikkate alınmalıdır.

2. “Hafif” Değil “Ağır” Tahrik Vardır: Mahkeme gerekçeli kararında, müştekinin hakaretlerini “basit/hafif tahrik” olarak nitelendirmiştir. Ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarına göre; kişinin namusuna, yaşam hakkına ve aile bütünlüğüne yönelik, süreklilik arz eden saldırılar “ağır tahrik” kapsamındadır. Müştekinin müvekkilin ailesine ve şahsına yönelik “Seni bitireceğim, karını dul bırakacağım” minvalindeki ağır tehditleri ve elini beline atması, basit bir öfke patlaması değil, ağır bir travma ve korku yaratmıştır. Yargıtay içtihatları gereği, tahrik eden ile edilenin durumları, olayın yeri ve zamanı göz önüne alındığında tahrikin ağır ve şiddetli olduğu kabul edilmelidir.

IV. HEDEFTE SAPMA (ABERRATIO ICTUS) VE KASTIN YOKLUĞU

Dosyadaki en büyük hukuki hata, “suç vasfının tayini” noktasındadır. Mahkeme, müvekkili hem maktul C.Y.’yi öldürmekten hem de müşteki A.Y.’yi öldürmeye teşebbüsten ayrı ayrı cezalandırmıştır. Oysa ortada tek bir fiil ve tek bir savunma iradesi vardır.

1. Olası Kast veya Taksir Tartışması: Müvekkilin maktul C.Y. ile hiçbir husumeti yoktur. Maktulü öldürmesi için bir sebep bulunmamaktadır. Müvekkil, saldırgan A.Y.’yi durdurmak isterken, kurşunun sekmesi veya hedefte hata sonucu C.Y.’yi vurmuştur. Bu durum doktrinde ve Yargıtay uygulamasında “Hedefte Sapma” olarak adlandırılır. Hedefte sapma halinde, failin kastı “öldürme” olsa bile, bu kast hedeflediği kişiye (A.Y.) yöneliktir. Üçüncü bir kişinin (C.Y.) ölümü, kasten öldürme değil, şartlarına göre “Olası Kastla Öldürme” veya “Taksirle Öldürme” olarak değerlendirilmelidir. Müvekkil, C.Y.’nin ölümünü istememiş, hatta öngörmemiştir.

2. Çifte Cezalandırma Yasağı: Müvekkil, tek bir olayda, tek bir silah kullanma iradesiyle hareket etmiştir. Ancak Mahkeme, sanığın tek bir eyleminden dolayı iki ayrı suçtan ceza tayini yolunu seçmiş ve hatalı davranmıştır. Kaynak dosyada da isabetle belirtildiği üzere; kişide hata veya hedefte sapma sonucu kasıt olmadığı halde maktulün ölümüne sebebiyet verilmesi halinde, ayrıca asıl hedefe yönelik öldürmeye teşebbüsten ceza takdiri (özellikle meşru müdafaa sınırları içindeyken) yerinde değildir. Rasgele atış sonucunda tek bir fişek veya seri atış maktule sirayet etmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin yerleşik içtihatlarına göre; hedefte sapma halinde failin eylemi tek suç olarak kabul edilmeli veya fikri içtima hükümleri (TCK m. 44) tartışılarak en ağır cezayı gerektiren suçtan hüküm kurulmalıdır. Hem teşebbüsten hem tamamlanmış cinayetten ayrı ayrı ceza verilmesi, “Ne bis in idem” (Aynı fiilden dolayı iki kez yargılama olmaz) ilkesine aykırılık teşkil eder.

V. SANIĞIN RUHSAL DURUMU VE “CİNNET” HALİ

Olay anında müvekkilin iradesi, korku, panik ve öfke nöbeti (cinnet) etkisi altındadır. Müvekkil, kendisine ve ailesine yönelen tehditler karşısında kontrolünü kaybetmiştir. Kaynak dosyada vurgulandığı gibi; yaşanan elim olaylar ve toplumun bu olaylara bakışı karşısında sanığın ruhsal durumu takdire şayandır. Olay yerinde yaşananlar karşısında sanığın cinnet geçirip geçirmediği, cezai ehliyetini etkileyecek bir şuur daralması yaşayıp yaşamadığı (TCK m. 32 veya m. 34) Adli Tıp Kurumu nezdinde yeterince araştırılmadan hüküm kurulması hatalıdır.

VI. YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA DEĞERLENDİRME

Savunmalarımızı destekleyen, Yargıtay’ın istikrar kazanmış kararlarından örnekler aşağıda sunulmuştur:

  • T.C. YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ E. 2003/3928 K. 2004/2409 T. 18.6.2004 Bu kararda Yüksek Mahkeme, haksız tahrikin boyutunu değerlendirirken, sanığın onurunu zedeleyen, toplum içindeki itibarını düşüren olayların varlığını “ağır tahrik” sebebi saymıştır. Müvekkilin maruz kaldığı “seni bitireceğim, karını alacağım” şeklindeki tehditler, Yargıtay’ın aradığı ağır tahrik kriterlerini karşılamaktadır.

  • T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2004/1-117 K. 2004/148 T. 22.6.2004 Genel Kurul, tahrikin derecesi belirlenirken haksız hareketin işleniş şekli, yeri, niteliği, zamanı ve tarafların durumlarının göz önüne alınması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, her biri basit tahrik oluşturan haksız davranışların “tevali etmesi” (art arda gelmesi) halinde tahrikin ağır boyuta ulaştığının kabulü gerekir. Müvekkilimize yönelik eylemler tek seferlik değildir; sistematik bir baskı ve tehdit zincirinin sonucudur.

  • HEDEFTE SAPMA İLE İLGİLİ İÇTİHATLAR Yargıtay kararlarında; sanığın meşru savunma kastıyla hareket ederken, heyecan ve korkuyla hedefte sapma sonucu üçüncü kişiyi vurması durumunda, TCK 27/2 (sınırın aşılması) maddesinin uygulanması gerektiği ve ceza verilmesine yer olmadığına dair kararlar mevcuttur.

VII. TALEP VE SONUÇ

 

Müvekkil M.K., olay günü tamamen pasif bir durumda iken, müşteki ve maktul tarafından yolu kesilmiş, ağır hakaretlere maruz kalmış ve can güvenliği tehdit edilmiştir. Dosya kapsamındaki deliller, müvekkilin “öldürme kastıyla” değil, “korunma güdüsüyle” hareket ettiğini göstermektedir. Ancak Yerel Mahkeme;

  1. Meşru müdafaa ve sınırın aşılması hükümlerini uygulamayarak,

  2. Haksız tahriki “ağır” yerine “hafif” derecede uygulayarak,

  3. Hedefte sapma (hata) sonucu meydana gelen ölümü, doğrudan kast gibi değerlendirip çifte ceza vererek, Usul ve yasaya aykırı davranmıştır.

SONUÇ VE İSTEM :

Yukarıda arz ve izah edilen ve Re’sen gözetilecek nedenlerle;

  1. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin …/…/2025 tarih ve 2024/… Esas sayılı kararının, usul ve yasaya aykırı olması sebebiyle İSTİNAFEN KALDIRILMASINA,

  2. Dosyanın yeniden incelenmek ve hüküm kurulmak üzere Dairenizce duruşmalı olarak ele alınmasına,

  3. Sanığın eyleminin MEŞRU MÜDAFAA (TCK m. 25) kapsamında kaldığının tespiti ile BERAATİNE veya CEZA VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,

  4. Mahkeme aksi kanaatte ise; eylemin meşru müdafaada sınırın heyecan ve korkuyla aşılması (TCK m. 27/2) kapsamında değerlendirilmesine,

  5. Bu da kabul edilmezse; müvekkil hakkında AĞIR HAKSIZ TAHRİK (TCK m. 29) hükümlerinin en üst hadden uygulanmasına,

  6. Suç vasfının “Olası Kast” veya “Taksirle Öldürme” olarak değiştirilmesine ve çifte cezalandırmanın önüne geçilmesine,

  7. Müvekkilin tutuklu kaldığı süre ve alacağı muhtemel ceza miktarı (indirimler sonrası) göz önüne alınarak TAHLİYESİNE karar verilmesini,

Saygılarımla vekâleten arz ve talep ederim. 27.11.2025

Sanık Müdafii Av. Aydanur NAS

Leave a Reply

Open chat
Avukata İhtiyacım var
Merhaba
Hukuki Sorunuz nedir ?
Call Now Button