Karantina İhlali ve Bulaşıcı Hastalık Tedbirlerine Uymama
1. Giriş
Bulaşıcı hastalıklar, sadece bireyin sağlığını değil, toplumun tamamının yaşam hakkını doğrudan etkileyen bir tehdit oluşturur. Özellikle son yıllarda COVID-19 pandemisi, bu konunun ne kadar hayati olduğunu ve hukukun bu alandaki rolünün ne kadar belirleyici hale geldiğini açıkça ortaya koymuştur.
Türk Ceza Kanunu’nun 195. maddesi, bu noktada toplum sağlığını korumak amacıyla “bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma” suçunu düzenlemiştir. Ancak bu suçun sınırları, uygulanması ve temel haklarla dengelenmesi hususunda hem ulusal yargı hem de AİHM içtihatları önemli tartışmalar yaratmaktadır.
2. Suçun Yasal Dayanağı
Türk Ceza Kanunu m.195 şu şekildedir:
“Bulaşıcı hastalıklardan birinin yayılmasını önlemek maksadıyla yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymayan kişi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Bu madde ile:
-
Hukuki yarar: Toplum sağlığı, kamu düzeni ve yaşam hakkı korunur.
-
Fail: Herkes olabilir, vatandaş veya yabancı fark etmez.
-
Mağdur: Toplumun tamamıdır.
-
Fiil: Yetkili makamların belirlediği tedbirlere uymamak (örneğin karantina ihlali, maske zorunluluğuna uymamak, test yaptırmamak vb.).
-
Manevi unsur: Kast aranır, yani kişinin tedbiri bilerek ve isteyerek ihlal etmesi gerekir.
3. Hangi Tedbirler Bu Kapsama Girer?
Buradaki “tedbir” kavramı, yetkili makamlar tarafından hukuka uygun olarak alınmış olmalıdır. Bu tedbirler şunlar olabilir:
-
Karantina ve izolasyon kararları
-
Maske, mesafe, hijyen kuralları
-
Seyahat kısıtlamaları
-
Bulaşıcı hastalık bildirim zorunluluğu
-
Aşı zorunluluğu (bazı ülkelerde uygulanmakta)
-
Toplu etkinlik yasağı
Türkiye’de bu tedbirlerin hukuki dayanakları genellikle Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, 1593 sayılı Kanun, İçişleri Bakanlığı genelgeleri ve Sağlık Bakanlığı düzenlemeleri ile oluşturulmaktadır.
4. AİHM Kararları Işığında Değerlendirme
AİHM, bulaşıcı hastalıklar bağlamında yaşam hakkı (AİHS m.2), özel hayat ve aile hayatına saygı hakkı (m.8) ve seyahat özgürlüğü (4 No’lu Protokol m.2) gibi haklarla kamu sağlığı arasındaki dengeyi sıkça tartışmıştır.
4.1. En Hornby / İsveç Kararı
AİHM, bulaşıcı hastalığı olan kişilerin zorunlu izolasyonunun, kamu sağlığını korumak amacıyla haklı ve ölçülü olabileceğini kabul etmiştir. Burada temel kriter, orantılılık ilkesidir: Önlem, amacını aşmamalı ve gereğinden fazla özgürlük kısıtlamamalıdır.
4.2. Vavřička ve Diğerleri / Çek Cumhuriyeti Kararı (2021)
Bu davada zorunlu çocuk aşıları gündeme gelmiş ve AİHM, toplum sağlığını koruma amacıyla belirli sınırlamaların meşru ve demokratik toplumda gerekli olduğunu belirtmiştir. Bu karar, aşı zorunluluğunun hukuka uygunluğu konusunda emsal teşkil eder.
4.3. Enhorn / İsveç Kararı (2005)
Bir HIV taşıyıcısının uzun süre zorunlu izolasyonda tutulması, ölçülülük ilkesini aştığı için AİHM tarafından hak ihlali olarak değerlendirilmiştir. Bu karar, devletlerin önlem alırken minimum müdahale ilkesine dikkat etmesi gerektiğini ortaya koyar.
5. Günümüzde Karşılaşılan Sorunlar
COVID-19 süreci ve sonrasında bu suçun uygulanmasında pek çok tartışma ortaya çıkmıştır:
-
Tedbirin Hukuka Uygunluğu Sorunu
-
Yetkili makamların aldığı kararın yasal dayanağı yeterli mi?
-
Örneğin, bir genelge ile getirilen yasak Anayasa’ya uygun mu?
-
-
Orantılılık İlkesi
-
Özgürlük kısıtlamaları (sokağa çıkma yasakları, toplu taşıma kısıtlamaları) gerçekten zorunlu muydu?
-
Daha hafif tedbirlerle aynı sonuç sağlanabilir miydi?
-
-
Ceza Sorumluluğunun Belirlenmesi
-
Kişi, tedbirin varlığından haberdar mıydı?
-
İhlalin gerçekten bulaşma riskine neden olduğu somut olarak ispatlanabiliyor mu?
-
-
Ekonomik ve Sosyal Etkiler
-
Uzun süreli kısıtlamalar iş hayatını, eğitim hakkını ve sosyal yaşamı ciddi şekilde etkiledi.
-
AİHM, bu noktada bireyin ekonomik ve sosyal haklarının da dikkate alınması gerektiğini vurgulamaktadır.
-
6. Uygulamada Karşılaşılan Örnekler
-
Karantina ihlali: Yurtdışından dönen kişinin evde izolasyon kuralını ihlal ederek toplu bir etkinliğe katılması.
-
Maske zorunluluğuna uymamak: Toplu taşıma araçlarında maske takmayan kişiler hakkında idari para cezasının yanında TCK m.195 kapsamında işlem yapılması.
-
Hastalığını bildirmemek: COVID-19, tüberküloz veya HIV pozitif olduğunu bilmesine rağmen yetkililere bildirmeyen ve bulaşma riskine neden olan kişiler.
7. Ceza Yargılamasında Dikkat Edilecek Hususlar
-
Tedbirin yetkili makamca alındığının ispatı
-
Sanığın tedbirden haberdar olduğunun ispatı
-
İhlalin somut tehlike doğurup doğurmadığının değerlendirilmesi
-
Orantılılık ilkesine uygun cezalandırma
Yargıtay, bu suçta cezalandırmanın mutlaka tedbirin usulüne uygun tebliği veya kamuya duyurulması ile mümkün olabileceğini kabul etmektedir.
8. AİHM Perspektifinden Türkiye’ye Yönelik Olası Değerlendirme
AİHM’in ölçülülük ve zorunluluk ilkeleri dikkate alındığında, Türkiye’de pandemide uygulanan bazı genel yasaklar (örneğin tüm şehirler arası seyahatlerin durdurulması, toplu etkinliklerin uzun süre tamamen yasaklanması) test edilirse, bazı durumlarda “gereklilik” şartının tartışmaya açık olabileceği görülmektedir.
AİHM’in yaklaşımı şu şekildedir:
-
Önlemin amacı kamu sağlığını korumak olmalı.
-
Önlem bilimsel verilere dayalı olmalı.
-
Önlem, bireyin temel haklarına asgari müdahaleyi sağlamalı.
9. Yargıtay Işığında Değerlendirme
1. Yargıtay 5. Ceza Dairesi – E.2013/8093, K.2014/12058 (02.12.2014)
Olay:
Sanık, yetkili makamlarca alınan karantina tedbirlerine uymadan, bulunduğu yeri izinsiz terk etmiş. İlk derece mahkemesi bu durumu TCK m.195 kapsamında suç saymış.
Yargıtay’ın Değerlendirmesi:
-
Suçun oluşabilmesi için yetkili makam kararı olması gerekir.
-
Bu karar, hukuka uygun ve usulüne göre tebliğ edilmiş veya ilan edilmiş olmalıdır.
-
Sanığın bu karardan haberdar olduğu ispatlanmalıdır.
Sonuç:
Mahkeme kararı onandı. Yargıtay, karantina ihlali halinde, eğer karar yetkili makamdan çıkmış ve fail bu karardan haberdar ise, TCK m.195’in uygulanabileceğini vurguladı.
Açıklama:
Bu karar, failin tedbirden haberdar olması şartının altını çizer. Usulüne uygun tebliğ veya ilan olmadan ceza verilemez.
2. Yargıtay 5. Ceza Dairesi – E.2013/809, K.2014/4286 (16.04.2014)
Olay:
Bulaşıcı hastalığın yayılmasını önlemek için alınan toplu etkinlik yasağı kararına uymayan sanık hakkında TCK m.195’ten dava açılmış.
Yargıtay’ın Değerlendirmesi:
-
“Tedbir” kavramı geniştir; sadece karantina değil, toplum sağlığını korumaya yönelik her türlü idari karar bu kapsama girer.
-
Tedbirin kanuni dayanağı olmalı ve yetkili makam tarafından alınmalıdır.
-
Tedbirin amacı, bulaşıcı hastalığın yayılmasını önlemek olmalıdır.
Sonuç:
Mahkeme kararı onandı. Yargıtay, tedbirin türüne bakmaksızın (karantina, etkinlik yasağı vb.) yetkili makamca alınmış olması halinde TCK m.195’in uygulanabileceğini belirtti.
Açıklama:
Bu karar, m.195’in sadece karantina ihlalini kapsamadığını, diğer bulaşıcı hastalık önlemlerini de kapsadığını gösterir.
3. Yargıtay 18. Ceza Dairesi – E.2015/19047, K.2015/1279 (12.05.2015)
Olay:
Sanık, tüberküloz tanısı konulmasına rağmen ev izolasyonu tedbirine uymamış.
Yargıtay’ın Değerlendirmesi:
-
Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirler sadece COVID-19 gibi salgın dönemlerinde değil, her zaman geçerlidir.
-
Tüberküloz, HIV, SARS gibi hastalıklar da TCK m.195 kapsamındadır.
-
Tedbire aykırılık, somut tehlike aranmadan cezalandırılabilir (soyut tehlike suçu).
Sonuç:
Mahkeme kararı onandı. Sanığın tedbire uymaması, bulaşma riski olmasa bile suç kabul edildi.
Açıklama:
Bu karar, m.195’in soyut tehlike suçu olduğunu açıkça ortaya koyar. Yani bulaşmanın fiilen gerçekleşmesi gerekmez.
📎 Yargıtay içtihatlarına göre TCK m.195’in uygulanabilmesi için:
-
Yetkili makam kararı olmalı (Valilik, Kaymakamlık, Sağlık Bakanlığı vb.).
-
Karar hukuka uygun olmalı (kanuni dayanağı bulunmalı).
-
Karar usulüne uygun şekilde tebliğ edilmiş veya kamuya ilan edilmiş olmalı.
-
Fail tedbirden haberdar olmalı.
-
Suç, soyut tehlike suçu olduğundan bulaşmanın fiilen gerçekleşmesi gerekmez.
9. Sonuç
Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma suçu, modern dünyada sadece tıbbi değil, aynı zamanda hukuki, etik ve toplumsal bir meseledir. Devletin görevi, toplum sağlığını korurken bireyin temel haklarını orantılılık ve ölçülülük ilkelerine uygun şekilde sınırlamaktır.
AİHM içtihatları, bu suçun uygulanmasında zorunluluk ve ölçülülük ilkelerinin ne kadar kritik olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye’de hem yasal düzenlemelerin hem de uygulamanın bu standartlara uygun hale getirilmesi, gelecekte benzer krizlerde daha adil ve dengeli çözümler üretilmesini sağlayacaktır.