Single Blog Title

This is a single blog caption

İklim Göçmenleri ve Yeni Mültecilik

 İklim Göçmenleri ve Yeni Mültecilik Tanımı: 21. Yüzyılın Hukuki Krizi

Küresel ısınma, kuraklık, deniz seviyesinin yükselmesi ve doğal afetler artık yalnızca çevre sorunları değil, insanlık sorunları haline geldi.
Dünya genelinde milyonlarca kişi, yaşadıkları yerin iklim koşulları nedeniyle zorunlu göç ediyor.
Bu kişiler “mülteci” midir, yoksa “iklim göçmeni” mi?
İşte modern uluslararası hukukun en karmaşık sorularından biri:

“İklim nedeniyle yerinden edilen insanlar uluslararası koruma hakkına sahip midir?”


🔹 1. İklim Göçmeni Nedir?

İklim göçmeni, yaşadığı çevrede iklim değişikliği kaynaklı afetler (sel, kuraklık, çölleşme, deniz taşkınları vb.) nedeniyle yaşamını sürdüremediği için göç etmek zorunda kalan kişi olarak tanımlanır.

🌪️ Örnek:

  • Bangladeş’te deniz seviyesinin yükselmesi,
  • Afrika’da kuraklık,
  • Pasifik Adaları’nda adaların sular altında kalması.

Bu kişiler politik nedenlerle değil, doğa koşulları nedeniyle ülkelerini terk ederler.


🔹 2. Mevcut Hukuki Boşluk: “Mülteci” mi Değil mi?

1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi, mülteciyi şöyle tanımlar:

“Irkı, dini, milliyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi görüşleri nedeniyle zulüm gören kişi.”

👉 Burada iklim veya çevre nedenleri yer almıyor.
Yani iklim göçmenleri “mülteci” statüsüne sahip değildir.

Bu nedenle uluslararası hukukta “korumasız göçmen” kategorisine girerler.


🔹 3. 21. Yüzyılın Gerçeği: Zorunlu Ama Tanımsız Göç

BM’ye göre 2050 yılına kadar 250 milyondan fazla insan iklim nedeniyle yer değiştirmek zorunda kalacak.
Ancak bu kişiler için hiçbir uluslararası koruma mekanizması tam anlamıyla mevcut değil.

🌊 Pasifik Adaları’ndan Kiribati ve Tuvalu halkı, ülkeleri deniz altında kalma riskiyle karşı karşıya.
Bu kişiler başka bir ülkeye sığındığında, “mülteci” değil, “yasadışı göçmen” sayılabiliyor.


🔹 4. Uluslararası Hukuktaki Girişimler

📘 A. BM İnsan Hakları Konseyi Kararları (2018 – 2023)

  • İklim değişikliğinin “yaşama, barınma ve sağlık haklarını” ihlal ettiği kabul edilmiştir.
  • Ancak “iklim göçmeni” terimi hâlâ bağlayıcı bir statüye kavuşmamıştır.

📘 B. UNHCR (BM Mülteciler Yüksek Komiserliği)

  • 2019’da yayımlanan “Legal Considerations for Climate-Related Displacement” belgesinde,
    iklim kaynaklı göçün mültecilik kapsamına alınması gerektiği önerilmiştir.

📘 C. Paris İklim Anlaşması (2015)

    1. maddede “iklim değişikliği nedeniyle yerinden olan kişilerin desteklenmesi” öngörülmüştür,
      ancak yine vatandaşlık veya mültecilik hakkı tanımamaktadır.

🔹 5. AİHM ve “İklim Mülteciliği” Kararları

📜 Ioane Teitiota v. New Zealand (BM İnsan Hakları Komitesi, 2020)

  • Kiribati adasından gelen Teitiota, ülkesinin sular altında kalacağını belirterek mültecilik talep etti.
  • Komite, başvuruyu reddetti ama şu tarihi ifadeyi kullandı:

    “İklim değişikliği, gelecekte insan yaşamını ciddi şekilde tehdit ederse, geri gönderme yasağı (non-refoulement) uygulanabilir.”

Bu karar, iklim göçmenleri için uluslararası hukukta ilk umut ışığı oldu.


🔹 6. Devlet Egemenliği ve Yeni Hukuki Kriz

Vatandaşlık ve mültecilik, devletin egemenlik yetkisi altındadır.
Bir kişinin vatandaş kabul edilmesi veya sığınma hakkı tanınması, devletin takdirindedir.
Ancak iklim göçmenliği, küresel bir neden sonucu ortaya çıktığı için bu egemenlik anlayışını zorluyor.

🌐 Yani ilk kez, hiçbir devletin doğrudan sorumlu olmadığı bir sebeple insanlar vatansız hale geliyor.
Bu durum klasik vatandaşlık anlayışını sarsan 21. yüzyılın hukuki krizidir.


🔹 7. Türkiye Perspektifi

Türkiye, coğrafi konumu gereği iklim kaynaklı göçün geçiş noktası halindedir.
Henüz “iklim göçmeni” terimi Türk hukukunda yer almamakla birlikte:

  • Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (6458) kapsamında, “insani ikamet izni” ile sınırlı koruma mümkündür.
  • Afet riski nedeniyle yerinden edilen kişiler ise AFAD ve Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün idari takdiriyle korunur.

Ancak iklim göçmenlerine özel bir statü yoktur.


🔹 8. Yeni Bir Hukuki Tanım Gerekli mi?

Evet.
Çünkü mevcut “mülteci” tanımı 1951’de, iklim krizinden çok önce yazılmıştır.
Bugün artık zulüm sadece insan eliyle değil, doğanın değişimiyle de gerçekleşiyor.

👉 Bu nedenle hukukçular, yeni bir kavram önermektedir:

“İklim Mültecisi” veya “Çevresel Sığınmacı”

Bu statü, iklim nedeniyle yaşam alanı yok olan kişilere uluslararası koruma hakkı tanımalıdır.


🔹 9. Geleceğe Yönelik Hukuki Öneriler

1. BM düzeyinde “İklim Göçmenleri Sözleşmesi” hazırlanmalı.
2. 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne “iklim” gerekçesi eklenmeli.
3. Vatansızlıkla mücadele için “iklimle bağlantılı yerinden edilme” tanımı yapılmalı.
4. AB, Türkiye ve BM arasında ortak iklim göç yönetimi mekanizması kurulmalı.
5. Çevresel adalet kavramı, vatandaşlık hukukunun parçası haline gelmeli.


🔹 10. Sonuç

İklim göçmenleri, yeni yüzyılın vatansızlarıdır.
Ne klasik anlamda mülteci sayılabiliyorlar, ne de kendi devletlerinden korunma görebiliyorlar.

Hukukun en zor sınavı artık savaşlar değil, doğanın intikamı karşısında insan onurunu korumaktır. 🌍⚖️

  1. yüzyılda vatandaşlık ve mültecilik kavramları yeniden tanımlanmak zorunda kalacak.
    Çünkü iklim krizinde sınırlar yok oluyor, ama hukuk hâlâ sınır tanıyor.

 

Leave a Reply

Open chat
Avukata İhtiyacım var
Merhaba
Hukuki Sorunuz nedir ?
Call Now Button