İdarenin Sorumluluğu
İdarenin temel yükümlülükleri arasında sadece hukuka uygun eylem ve işlemler gerçekleştirmekten ibaret değildir bu işlemlerden ortaya çıkan zararları da karşılama yükümlülüğü vardır. İdarenin eylem ve işlemlerinden doğan zararları tazmin yükümlülüğüne idarenin sorumluluğu denilmektedir. Anayasanın 125. Maddesine göre “idare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür”. İdarenin sorumluluk nedenleri; kusurlu ve kusursuz sorumluluk şeklinde ikiye ayrılabilir.
Kusurlu sorumluluk
Hizmet kusuru bir kamu hizmetinin ya kurulmasında ya işleyişinde ya da düzenlenmesindeki nesnel nitelikli olan kusurluluğu ifade eder. Örneğin idarenin bir işlemi hukuka aykırı ise, bu işlemden dolayı aynı zamanda idarenin hizmet kusurundan kaynaklanan sorumluluğu da mevcuttur. Hizmet kusuru karşımıza hizmetin kötü işlemesi, hizmetin geç işlemesi, hizmetin hiç işlememesi olarak çıkar. İdarenin kusurlu olduğunun kanıtlanması idarenin tutum ve davranışından zarar gören kimseye düşer.
Kusursuz sorumluluk
İdare bazen hiçbir kusuru olmadığı ve tamamen hukuka uygun hareket ettiği halde birtakım hizmetleri görürken bireylere zarar verebilir. Böyle hallerde idarenin sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak kusursuz sorumluluğu kabul edilmiştir. İdarenin kusursuz sorumluluğu başlıca iki ilkeye dayandırılmıştır. Bunlar; Tehlike ve Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik (Fedakarlığın Denkleştirilmesi İlkesi).
Tehlike (risk) sorumluluğu
Tehlike ilkesi idarenin tehlikeli faaliyetleri ve araç gereçleri kullanırken zarar vermişse kusur olmasa bile sorumlu tutulur. Tehlikeli mesleklerde çalışanların uğradıkları zararlar gibi örneğin kolluk ve itfaiye personelinin görevleri sırasında zarar görmeleri gibi hallerde söz konusu olur.
Kamu külfetleri karşısında eşitlik
Toplumsal dayanışma herkesin külfetleri birlikte yüklenmesini gerektirir. Eğer belli sayıda kişi daha ağır bir külfetle karşılaşıyorsa o zaman bundan kaynaklanan zararın karşılanması gerekir.
İdarenin yaptığı birtakım faaliyetler sadece belli bazı kimselerin zarar görmesine sebep olabilir. Kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi, tüm toplumun istifade etmesi amacıyla yapılan bu faaliyetler neticesinde ortaya çıkan zararın sadece belirli kişiler üzerinde bırakılması hakkaniyete uygun olmayacağı için fedakarlığı denkleştirmek suretiyle kişilerin zararının tazminini gerektirmektedir. Çünkü kamusal külfetin belli kişilere yıkılması hakkaniyete uygun olmaz. Bu durumda kusur olmasa dahi idarenin zararı tazmin etmesi gerekir.
Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik İlkesinin şartlarına bakacak olursak bunlar zararın özel ve olağandışı olmasıdır. Zararın özel olması şartı fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesine mahsustur. Çünkü “bu sorumlulukta zararın özel olmaması halinde aynı statüde bulunan bütün kişiler aynı zarara uğradıkları için kamu külfetleri karşısında eşitlik bozulmamıştır ve idarenin kusursuz sorumluluk ilkesi gereğince mali sorumluluğuna gidilebilmesi mümkün olmayacaktır. Ancak belirli kişi ya da kişilerin zarara uğraması halinde kamu külfetleri karşısında eşitlik bozulmuştur ve idarenin mali sorumluluğu doğacaktır. Katlanılan zararın sadece bir veya birkaç kişinin üzerinde kalmasının dışında, zararın olağan sınırları aşması gerekir.
Konuya İlişkin Yargıtay Kararı
10.Daire 2008/188 E., 2012/934 K.
Temyiz Eden (Davalı) : Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı-ANKARA
İstemin Özeti : … İdare Mahkemesince, davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yolunda verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararın taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Taraflarca karşılıklı olarak temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi : …
Düşüncesi :Olayda, idarenin tazmin sorumluluğunu gerektirecek sebeplerin bulunmadığı görüldüğünden, davanın kısmen kabulü yolunda verilen mahkeme kararının bozulmasına, kararın davanın kısmen reddine ilişkin bölümünün ise onanmasına karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : …
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçelerinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemlerin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü;
Dava, … Projesi kapsamında … İli, … İlçesi, … Caddesinde yapılan inşaat çalışmaları nedeniyle aynı cadde üzerinde işyeri bulunan davacı tarafından, uğranıldığı ileri sürülen 10.000,00 TL maddi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.
… İdare Mahkemesince; yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda, … Projesi kapsamında … Caddesi üzerinde yapılan çalışmalardan dolayı can ve mal güvenliğini sağlamak amacıyla konulan bariyerlerin müşterilerin davacıya ait işyerine giriş ve çıkışlarını doğrudan etkilemediği, bu tür çalışmaların bazı olumsuz sonuçların olmasının kaçınılmaz olduğu hususlarının tespit edildiği, ancak idare ile müteahhit firma arasında yapılan protokolde öngörülen çalışma alanının, firma tarafından genişletilerek davacının işyerini de içine alacak şekilde bariyerle çevrildiği, böylece davacının işyerine araç giriş ve çıkışının yapılamaması nedeniyle belgeyle sabit toplam 2.570 TL hammaliye giderinin oluştuğu, müteahhit firma üzerinde gerekli denetim ve gözetim görevini yapmayan davalı idarenin oluşan bu zararı hizmet kusuru ilkesi uyarınca tazmin etmesine, fazlaya ilişkin tazminat isteminin ise reddine karar verilmiştir.
Taraflarca, anılan idare mahkemesi kararının aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Davacı tarafından ileri sürülen temyiz nedenleri, mahkeme kararının davanın kısmen reddine ilişkin bölümünün bozulmasını gerektirecek nitelik görülmemektedir.
Davalı idarenin, mahkeme kararının davanın kısmen kabulüne ilişkin bölümünün temyiz istemine gelince;
Kamu hizmetinin yürütülmesinin neden ve etkisinden kaynaklanan bir zararın doğmaması için idarece her türlü tedbir alınmasına rağmen, hizmetin doğal ve zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkan, hizmetten yararlananlar yönünden genel ve olağan nitelikteki bir külfetten kaynaklanan zararın, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi uyarınca idarece karşılanmasına olanak bulunmamaktadır. Kamu hizmetinin yürütülmesinden kaynaklanan bir zararın, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi uyarınca idarece karşılanabilmesi için, uğranıldığı ileri sürülen zararın kamu külfeti olmaktan çıkıp, hizmetten yararlananlar yönünden özel ve olağandışı bir niteliğe dönüşmüş olması gerekir.
Olayda, İstanbul’un trafik sorununu çözmek amacıyla yapılan … Projesi kapsamında, davacının işyerinin bulunduğu … Caddesi üzerinde yapılan kazı çalışmaları nedeniyle caddenin bir bölümünün can ve mal güvenliği açısından trafiğe kapatılmasında, kazı çalışma alanının paravan ile çevrilmesinde, kamu yararı ve hizmet gereklerine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Davacı tarafından, idarece alınan bu önlemlerden dolayı müşteri kaybının olmuş olabileceği, kazı sırasında çıkan toz nedeniyle temizlik giderlerinin arttığı, caddenin araç trafiğine kapatılması nedeniyle hammaliye giderinin olduğu, bu durumun 2008 Yılı Aralık ayı sonuna kadar devam edeceği iddia edilerek doğmuş ve ileride doğacak maddi zararının tazmini istemiyle dava açılmış ise de, uğranıldığı ileri sürülen zarar kalemlerinin veya katlanılan sıkıntının cadde üzerinde bulunan bütün işyeri sahipleri yönünden de ileri sürülebileceği, bu haliyle davacı tarafından uğranıldığı ileri sürülen zarar kalemlerinin, diğer işyeri sahiplerinden farklı, özel ve olağandışı bir nitelikte olmadığı, aksi yönde bir iddia veya bir bilgi ve belgenin de bulunmadığı, kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesini ihlal edecek nitelikte ve ağırlıkta bir zararın davacı yönünden gerçekleşmediği dikkate alındığında, maddi tazminat isteminin kısmen kabulü yolunda verilen Mahkeme kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Müteahhit firmanın, kazı çalışması sonucunda çıkan moluzun nakledilebilmesi için geçici olarak depolanmasının zorunlu olması nedeniyle protokolde öngörülen çalışma alanını genişlettiği, bu şekilde cadde üzerinde genişleyen çalışma alanının iki yıl süreyle bedelsiz kullanımının 5.1.2005 tarihli belediye encümen kararı ile uygun görüldüğü dikkate alındığında, mahkeme kararında belirtilenin aksine, olayda idarenin tazmin sorumluluğunu gerektirecek nitelikte özel ve olağandışı maddi zarar bulunmamaktadır.
İdare Mahkemesince, yukarıda aktarılan gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken, özetlenen gerekçeyle davanın kısmen kabulü yolunda verilen kararda hukuka uygunluk görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, davanın kısmen kabulüne ilişkin bölümünün BOZULMASINA, davacının temyiz isteminin reddi ile anılan mahkeme kararının davanın kısmen reddine ilişkin bölümünün ONANMASINA, dosyanın bozulan kısmı için yeniden karar verilmek üzere anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine, 16.3.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Tüm detaylara ve aklınızda bulunan sorulara cevap bulmak için Av. Ferhat Kule ile görüşebilirsiniz.
Merve Zengin