Dolandırıcılık Suçu ve Cezası TCK (m. 157-158)
1. Giriş
Dolandırıcılık suçu, tarihsel olarak insan ilişkilerinin en temel güven unsurlarından birinin, yani aldatmama yükümlülüğünün ihlali üzerine kurulu olan bir suç tipidir. Özellikle malvarlığı değerlerinin korunması bakımından önemli bir yer tutan dolandırıcılık suçu, Türk Ceza Kanunu’nda hem basit şekli hem de nitelikli halleri ile düzenlenmiş, gelişen toplum yapısıyla birlikte sürekli değişim göstermiştir.
Bu çalışmada, dolandırıcılık suçunun unsurları, sınırları, nitelikli halleri, uygulamadaki sorunlar ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatları ışığında detaylı bir inceleme yapılacaktır.
2. Kanuni Düzenleme
Dolandırıcılık suçu, TCK’nın 157. ve 158. maddelerinde düzenlenmiştir.
TCK Madde 157 – Basit Dolandırıcılık:
“Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak kendisine ya da başkasına menfaat temin eden kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.”
TCK Madde 158 – Nitelikli Dolandırıcılık:
Bu maddede, dolandırıcılık suçunun daha ağır şekilleri düzenlenmiş ve ceza artırımı öngörülmüştür. Örneğin:
-
Kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılması,
-
Dini inanç ve duyguların istismarı,
-
Bilişim sistemlerinin kullanılması gibi haller nitelikli sayılmıştır.
3. Suçun Unsurları
Dolandırıcılık suçunun oluşması için dört temel unsurun bir arada bulunması gerekir:
a) Hileli Davranış
Hile, failin mağduru kandırmak amacıyla gerçeğe aykırı söz, davranış veya belgelerle bir aldatma düzeni kurmasıdır. Yargıtay’a göre bu düzen, “herkesin kolaylıkla fark edemeyeceği, ikna edici, ciddi ve planlı” olmalıdır.
b) Aldatma Sonucu Oluşan Hata
Mağdurun iradesi, hile nedeniyle sakatlanmalı ve bu hata neticesinde fiili gerçekleştirmelidir. İrade bozulmadan gerçekleşen işlemler dolandırıcılık değil, hukuki işlem hatası veya özel hukuk uyuşmazlığı doğurur.
c) Zarar
Mağdurun veya üçüncü kişinin malvarlığında gerçek bir azalma olması gereklidir. Manevi zarar yeterli değildir.
d) Haksız Menfaat
Fail veya bir başkası yararına, maddi bir çıkar sağlanması gerekir. Bu çıkarın mutlaka mağdurun malvarlığından çıkmış olması gerekmez.
4. Suçun Nitelikli Halleri (TCK m. 158)
TCK m. 158, dolandırıcılığın daha ağır cezayı gerektiren şekillerini belirtir. Bunlar arasında en dikkat çekenler şunlardır:
a) Kamu Kurum ve Kuruluşları Kullanılarak (m.158/1-d)
Devletin itibarı kullanılarak yapılan dolandırıcılık, hem mağdurun güvenini kötüye kullanmakta hem de kamusal otoriteyi zedelemektedir.
b) Dini Duyguların İstismarı ile (m.158/1-d)
“Adak adadım, hayır yapacağım” diyerek para toplamak gibi dini değerlerin aldatma aracı yapılması bu kapsamdadır.
c) Bilişim Sistemleri Kullanılarak (m.158/1-f)
İnternet dolandırıcılığı, sahte web siteleri, e-ticaret aldatmaları bu hüküm altında cezalandırılır.
d) Tacir veya Şirket Yetkilisi Sıfatıyla (m.158/1-c)
Ticaret ilişkisinden kaynaklanan güvenin kötüye kullanılması bu kapsamda değerlendirilir.
5. Suçun Özel Görünüm Biçimleri
a) Teşebbüs
Fail hileli davranışta bulunup mağdur henüz zarara uğramadan yakalanırsa, teşebbüs hükümleri uygulanır.
b) İştirak
Bu suç, iştirak açısından elverişlidir. Özellikle organize şekilde işlenirse suç örgütü kapsamında değerlendirilebilir.
c) İçtima
Zincirleme suç hükümleri (TCK m. 43) sıkça gündeme gelir. Failin aynı yöntemle birden çok kişiyi aldatması bu kapsamdadır.
6. Uygulamada Sık Karşılaşılan Sorunlar
a) Hukuki Alacak – Dolandırıcılık Ayrımı
Özellikle borç-alacak ilişkilerinde hile unsuru ile medeni hukuktaki kötü niyet karıştırılabilmektedir. Her borcunu ödemeyen kişi dolandırıcı değildir.
b) Basit Yalan – Hile Ayrımı
Failin yalnızca sözlü beyanı ile aldatma eylemi, hile sayılmayabilir. Önemli olan mağdurun ortalama dikkatle fark edemeyeceği karmaşık bir düzen kurulmasıdır.
c) Etkin Pişmanlık ve Geri Ödeme
Zararın giderilmesi durumunda cezada indirime gidilmesi mümkündür. Ancak bu, suçu ortadan kaldırmaz.
YARGITAY KARAR ÖRNEĞİ
📌 Yargıtay 15. Ceza Dairesi
-
Esas No: 2013/3768
-
Karar No: 2014/20355
-
Karar Tarihi: 03.12.2014
🔍 Kararın Özeti:
Bu kararda, dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için failin mağduru kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerektiği vurgulanmıştır. Hileli davranışların mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte olması gerektiği belirtilmiştir.
Ayrıca, TCK’nın 158/1-d maddesinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunun işlenmesinin nitelikli hâl kabul edildiği ifade edilmiştir. Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için, bu kurum ve kuruluşların isminin kullanılması yeterli olmayıp, maddi varlığının da kullanılması gerektiği belirtilmiştir.
Somut olayda, sanıkların bir dernek adına yardım topladıklarını beyan ederek mağdurlardan para talep ettikleri, ancak bu konuda herhangi bir izin belgesi ibraz edemedikleri ve eylemlerinin teşebbüs aşamasında kaldığı tespit edilmiştir.
7. Yaptırım ve Cezai Sonuçlar
TCK 157 – Basit dolandırıcılık: 1 yıl – 5 yıl arası hapis ve adli para cezası.
TCK 158 – Nitelikli dolandırıcılık: 3 yıl – 10 yıl hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası.
Eğer suç, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmişse, cezalar daha da artmaktadır (TCK m. 220, m. 158/3).
8. Değerlendirme ve Sonuç
Dolandırıcılık suçu, sadece bireysel menfaatlere değil, toplumun ekonomik düzenine, sosyal güvenliğe ve kamu otoritesine de zarar veren çok yönlü bir suçtur. Özellikle internet ve iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte bu suçun işlenme şekilleri artmış, kanun koyucuların ve yargının daha dinamik yorumlar geliştirmesini zorunlu kılmıştır.
Yargıtay kararları, hile unsurunun tespiti, zararın belirlenmesi ve cezaların orantılı uygulanması konusunda önemli yol gösterici unsurlar sunmaktadır. Ancak uygulamada hâlâ borç-alacak ilişkileri ile ceza hukuku arasındaki sınırların bulanıklaşması, mağdur beyanının delil olarak yeterli olup olmadığı gibi birçok tartışma alanı mevcuttur.
Bu nedenle hem suçun sınırlarının açık ve net biçimde çizilmesi, hem de uygulayıcıların etik ve hukuki değerlere uygun kararlar alması, ceza hukukunun temel ilkeleri bakımından elzemdir.