Dini Duyguların İstismarı Suretiyle Dolandırıcılık
1. Giriş
Toplumların ortak ve en hassas değerlerinden biri olan dini inançlar, bireylerin vicdan özgürlüğü kapsamında anayasal koruma altındadır. Ancak bu inançlar, kimi zaman kötü niyetli kişiler tarafından, bireylerin zayıf anlarından faydalanmak amacıyla suistimal edilebilmektedir. Türk Ceza Kanunu, bu tür suistimallere karşı “nitelikli dolandırıcılık” kapsamında özel bir düzenleme yapmıştır. TCK m.158/1-d, “kişinin dini inanç ve duygularını istismar ederek” dolandırıcılık suçunu daha ağır cezalandırılabilir kılmıştır.
Bu makalede, dini duyguların istismarı yoluyla dolandırıcılık suçu, Türk Ceza Kanunu çerçevesinde değerlendirilmekte; suçun unsurları, Yargıtay içtihatları, uygulamada karşılaşılan problemler ve ceza hukukunun sınırları irdelenmektedir.
2. Kanuni Düzenleme: TCK 158/1-d
Türk Ceza Kanunu’nun 158. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi şöyledir:
“Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık” nitelikli dolandırıcılık kapsamında değerlendirilir. Bu suçu işleyen kişi hakkında üç yıldan on yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
3. Suçun Genel Unsurları (TCK 157’ye Dayalı)
Dini duyguların istismarı suretiyle dolandırıcılık da, temel itibarıyla dolandırıcılık suçunun unsurlarını içerir:
-
Hileli davranış: Mağdurun aldatılması için gerçekleştirilen fiiller.
-
Aldatma: Hilenin, mağdurun iradesini etkilemesi.
-
Zarar: Mağdurun malvarlığında azalma.
-
Menfaat: Failin veya üçüncü bir kişinin haksız kazanç elde etmesi.
Bu unsurların tümü gerçekleşmeden suç tamamlanmış sayılmaz.
4. Dini Duyguların İstismarı: Kavramsal Yaklaşım
Dini duygu, bireyin Tanrı inancı, ahiret inancı, kutsal kitaplara olan inancı gibi içsel ve kişisel değerler bütünüdür. Bu tür inançların “aldatma aracı” haline getirilmesi, toplumda ahlaki güveni sarsan ve sosyal barışı tehdit eden bir eylemdir.
İstismar ise, kişinin sahip olduğu değeri ya da güveni, onun zararına ve failin menfaati için kötüye kullanmasıdır. Dini duygular söz konusu olduğunda bu istismar, çoğu zaman şu şekillerde vücut bulur:
-
“Adak adayım, sadaka dağıtıyorum” gibi bahanelerle para toplama,
-
“Üzerinizde büyü var, muska yazmalıyım” diyerek ücret talep etme,
-
“Hayır işi yapıyorum, dini vakıf adına topluyorum” şeklinde yalan beyanlar.
5. Yargıtay Kararlarıyla Suçun Somutlaştırılması
Yargıtay 15. Ceza Dairesi, 2013/9739 E., 2013/10408 K.
“Sanıkların kendilerini hoca olarak tanıtıp, mağdura ‘muska yazacağız, evini nazardan temizleyeceğiz’ diyerek maddi menfaat sağlamaları, dini duyguların istismarı suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturur.”
Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 2017/3910 E., 2018/7452 K.
“Sanığın kendisini ‘evliya soyundan gelen şifacı’ olarak tanıtması ve bu sıfatla mağdurdan para alması, aldatıcı hile teşkil eder.”
Bu kararlar ışığında şu temel noktalar ortaya çıkmaktadır:
-
Failin dini sıfat veya inancı manipüle etmesi yeterlidir.
-
Mağdurun dini hassasiyeti somut zarara neden olacak şekilde sömürülmüştür.
-
Hile unsuru, sıradan kandırmadan öteye geçmelidir.
6. Suçun Diğer Suçlarla İlişkisi
6.1. Sahtecilik
Fail, dini bir kurum adına düzenlenmiş sahte belge kullanıyorsa, resmî belgede sahtecilik suçu da gündeme gelir (TCK 204).
6.2. Kamu Görevlisinin Yetkiyi Kötüye Kullanması
Fail bir kamu görevlisi ise (örneğin imam), görevinin sağladığı güvenin istismarı söz konusu olur ve TCK 158/2 devreye girer.
7. Mağdurun Korunması ve Hukuki Süreç
Bu tür dolandırıcılıklarda mağdurlar çoğu zaman dini baskı altında, kendi zararlarını dahi anlamaktan uzak halde işlem yaparlar. Bu nedenle ceza hukukunun mağduru koruyucu yaklaşımı şu şekillerde işler:
-
Şikayet gerekmeksizin soruşturma yapılır (re’sen takiptir).
-
Mağdurun rızası olsa dahi, rıza hileye dayalıysa geçersiz sayılır.
-
Yargılama sürecinde uzman bilirkişi (örneğin din işleri uzmanı) görüşüne başvurulabilir.
8. Etkin Pişmanlık ve Ceza İndirimi
Dolandırıcılık suçlarında etkin pişmanlık hükümleri geçerlidir. TCK m.168’e göre:
-
Soruşturma aşamasında mağdurun zararı tamamen karşılanırsa cezada yarı oranında indirim yapılabilir.
-
Kovuşturma aşamasında ödeme yapılırsa cezada üçte bir indirim yapılabilir.
Ancak bu indirim, faile otomatik olarak uygulanmaz; hâkimin takdirine bağlıdır ve pişmanlığın samimi olup olmadığı dikkate alınır.
9. Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar
9.1. Hile ile Dini Ayin Ayrımı
Bazı durumlarda kişi gerçekten dini ritüel icra ettiğini iddia edebilir. Bu durumda mahkemeler, söz konusu davranışın kast içerecek biçimde dolandırıcılığa dönüşüp dönüşmediğini tespit etmelidir.
9.2. Dini Sıfatın Gerçekliği
Failin kendisini hoca, şifacı, şeyh vs. olarak tanıtması her zaman suç unsuru oluşturmaz. Önemli olan, bu sıfatın mağduru yanıltıcı şekilde ve maddi çıkar için kullanılıp kullanılmadığıdır.
10. Değerlendirme ve Sonuç
Dini inançların, insanların en korunaksız ve duygusal bağlarla bağlı olduğu alanlardan biri olması, bu alanın suistimale açık hale gelmesine neden olmaktadır. Ceza hukuku, bu suistimalleri yalnızca dolandırıcılık olarak değil, toplumsal güveni sarsan, dini değerlere zarar veren daha ağır bir fiil olarak görmelidir. Bu nedenle TCK m.158/1-d kapsamında bu suçun nitelikli olarak düzenlenmesi, gerek ceza siyaseti gerekse kamu düzeni açısından yerinde bir tercihtir.
Ancak uygulamada hâkimlerin, failin niyetini, davranışlarının dini faaliyet kisvesi altında mı yoksa aldatma kastıyla mı yapıldığını titizlikle analiz etmesi gerekir. Suç ile meşru dini uygulamalar arasındaki çizginin bulanıklaştığı durumlar, hem failin haklarının hem mağdurun zararının gözetilmesini zorunlu kılar.
Sonuç olarak, dini duyguların istismarı yoluyla dolandırıcılık, hem bireysel hem kamusal zarar doğuran çok yönlü bir suç tipidir. Bu suçla mücadelede, hukuki mekanizmaların yanı sıra toplumsal farkındalık ve dini kurumların denetimi de büyük önem taşımaktadır.