Single Blog Title

This is a single blog caption

Çok kulüp sahipliği

Kulüp Yatırımlarının Yeni Yüzü: Çok Kulüp Sahipliği Modelinin Hukuki Açmazları

Giriş: Global Futbolun Yükselen Paradigması

Modern futbolun finansal coğrafyası, geleneksel kulüp yapılarının ötesine geçen yeni bir olguyla şekilleniyor: Çok Kulüp Sahipliği (Multi-Club Ownership – MCO). Red Bull’un Leipzig ve Salzburg’u, City Football Group’un (CFG) Manchester City’den New York City FC’ye, Melbourne City’e uzanan ağı, veya daha yakın bir örnek olarak Rıdvan Dilmen’in girişimleri, bu modelin sadece birer tezahürü. Bu yapılanma, yatırımcılar için risk dağıtımı, marka değerini küreselleştirme ve futbolcu gelişim yollarını optimize etme gibi cazip stratejik avantajlar sunarken, futbolun temelini oluşturan sportif rekabetin bütünlüğü ve adaleti önünde ciddi tehditler oluşturmakta. UEFA’nın mülkiyet ve katılım kuralları, bu yeni modele ayak uydurmakta zorlanırken, ortaya çıkan hukuki gri alanlar, spor hukukunun geleceğini şekillendirecek önemli uyuşmazlıkları ve içtihatları beraberinde getiriyor. Bu makale, MCO modelinin UEFA regülasyonlarıyla olan çatışma noktalarını, rekabet hukuku bağlamında yarattığı sorunları ve bu karmaşık yapının geleceğine dair hukuki öngörüleri analiz etmeyi amaçlamaktadır.

UEFA’nın Mülkiyet ve Katılım Kuralları: Geleneksel Duvarın Çatırdaması

UEFA’nın bu konudaki temel düzenlemesi, “Avrupa Kulüp Yarışmalarına Katılım İçin Uygulama Yönetmeliği”nin 5. maddesidir. Bu madde, aynı yatırımcıya ait veya bir yatırımcının “decisive influence” (belirleyici etki) sahibi olduğu iki veya daha fazla kulübün, aynı UEFA yarışmasında mücadele edemeyeceğini hükme bağlar. Maddenin amacı, müsabakaların “güvenilirliğini ve bütünlüğünü” korumak, şike veya müsabakanın sonucunu etkilemeye yönelik her türlü şüphenin önüne geçmektir.

Ancak MCO modelleri, bu geleneksel kuralı aşmakta son derece yaratıcı yollar bulmuştur. Yatırımcılar, kulüpler üzerindeki doğrudan hisse oranlarını %100’ün altında tutarak, yönetim kurulu üyeliklerinde stratejik bir azınlık bulundurarak veya karmaşık hissedar yapıları aracılığıyla “belirleyici etki” tanımının sınırlarını zorlamaktadır. Örneğin, Red Bull’un hem RB Leipzig hem de RB Salzburg’a olan yakın ilişkisi, uzun süredir futbol camiasında tartışma konusudur. İki kulüp resmi olarak aynı yatırımcıya ait olmasa da, marka ortaklığı, sponsorluk ve yönetimsel bağlar, “fiili kontrol” iddialarını güçlendirmektedir. UEFA, bu tür yapıları incelemekte ve çoğu zaman, kulüplerin yarışmalara katılabilmesi için yapısal değişiklikler (örneğin, yönetim kurulu üyelerinin değişmesi, ticari anlaşmaların gözden geçirilmesi) talep etmektedir. Bu durum, kuralın ruhu ile MCO’nun yarattığı yeni gerçeklik arasında giderek büyüyen bir uçurumu işaret etmektedir.

Rekabet Hukuku ve Piyasa Bozulması: Adil Rekabetin Tehdit Altındaki İlkesi

MCO’nun en belirgin hukuki açmazlarından biri, rekabet hukuku ilkeleriyle olan doğrudan çelişkisidir. Rekabet hukukunun temel amacı, piyasadaki rekabeti engelleyecek, bozacak veya kısıtlayacak anlaşma ve davranışların önüne geçmektir. MCO modeli ise, potansiyel olarak aşağıdaki rekabet hukuku ihlallerini barındırmaktadır:

  • Yatay Anlaşmalar: Aynı gruba ait kulüpler, birbirleriyle yapacakları maçların sonucu üzerinde önceden anlaşmak, belirli oyuncuları dinlendirmek veya sportif çıkarı gruplarının geneli için optimize etmek gibi bir eğilim içine girebilir. Bu, liglerin ve turnuvaların sportif bütünlüğünü temelden sarsar.

  • Transfer Piyasasının Manipülasyonu: MCO ağları içindeki kulüpler, birbirleriyle yaptıkları transferleri “piyasa koşullarına uygun” göstermekle yükümlüdür. Ancak, bir oyuncunun değerinin düşük veya yüksek gösterilmesi, mali fair play kurallarını delmek veya belirli bir kulübü güçlendirmek için kullanılabilir. Bu, “piyasa koşullarına uygunluk” tespitinin ne denli zor olduğunu gösteren somut bir problemdir.

  • Pazarlık Gücü Dengesizliği: Büyük bir MCO ağına sahip olan yatırımcı, küçük ve bağımsız kulüplere kıyasla oyuncu temini, sponsorluk anlaşmaları ve pazarlık gücü konusunda ezici bir avantaj elde eder. Bu, futbol ekonomisindeki güç dengesini bozarak, uzun vadede liglerin rekabetçi dengeliğini olumsuz etkiler.

Sporcu Transferleri ve “Çift Yönlü Sözleşmeler”

MCO’nun en aktif kullanıldığı alanlardan biri de futbolcu transferleridir. Bir grup içindeki kulüpler, genç yetenekleri daha düşük bütçeli kulüplerde geliştirip, ardından ağın merkezindeki büyük kulübe transfer ederek verimliliklerini maksimize etmeyi hedefler. Bu süreç, sporcu sözleşmeleri açısından karmaşık sorular doğurur:

  • Oyuncunun İradesi ve Sözleşme Özerkliği: Bir oyuncu, grubun bir kulübünden diğerine transfer olduğunda, bu gerçekten kariyeri için en iyi seçenek midir, yoksa grup çıkarları doğrultusunda yönlendirilmekte midir? Sporcu, sözleşmesindeki “gruba bağlı kulüp” maddeleri nedeniyle hareket özgürlüğünü kaybedebilir.

  • Kiralık Oyuncu Stokçuluğu: Bazı MCO modelleri, çok sayıda genç oyuncuyu kadrosuna katıp, ağ içindeki veya dışındaki kulüplere kiralayarak bir “oyuncu stokçuluğu” stratejisi izleyebilir. Bu durum, genç oyuncuların gelişimini olumsuz etkileyebileceği gibi, UEFA’nın kiralık oyuncu sayısına getirdiği kısıtlamalarla da çelişebilir.

Geleceğin Hukuki Mücadeleleri ve Olası Çözüm Yolları

MCO fenomeni büyüdükçe, hukuki mücadelelerin de artması kaçınılmazdır. Önümüzdeki dönemde;

  • CAS Önünde Davalar: UEFA’nın, bir MCO yapısını “belirleyici etki” tespitiyle reddettiği durumlarda, kulüplerin CAS’a yapacağı itirazlar kritik önem taşıyacaktır. CAS’ın, “fiili kontrol” kavramını nasıl yorumlayacağı ve ne tür delilleri yeterli göreceği, bu alanda bir içtihat hukuku oluşturacaktır.

  • AB Rekabet Hukuku Müdahalesi: UEFA’nın MCO’ya getireceği çok sert kısıtlamalar, yatırımcılar tarafından “serbest piyasa ve yatırım özgürlüğünü” ihlal ettiği gerekçesiyle Avrupa Birliği Adalet Divanı’na (CJEU) taşınabilir. Bu, tıpkı “Bosman Kurallası”nda olduğu gibi, futbolun temel ilkelerini yeniden şekillendirebilecek bir dava potansiyeli taşımaktadır.

  • Düzenleyici Reform: UEFA’nın mevcut düzenlemelerinin yetersiz kaldığı aşikardır. Olası bir reform, “hissedarlık” tan ziyade “kontrol” ve “etki” kavramlarını daha net ve ölçülebilir kriterlere bağlayabilir. Ayrıca, MCO ağlarına özgü, transfer harcamalarına üst sınır getiren veya ağ içi transferleri daha sıkı denetleyen özel finansal kurallar gündeme gelebilir.

Sonuç: Kontrol ile Serbest Piyasa Arasında bir Terazi

Çok Kulüp Sahipliği, global futbolun kaçınılmaz bir gerçeğidir. Bu model, yatırımcılar için verimlilik ve kulüpler için finansal sürdürülebilirlik vaadini içinde barındırsa da, futbolun sportif ve etik temellerini aşındırma riski taşımaktadır. Mevcut hukuki çerçeve, bu hızlı değişim karşısında yetersiz kalmakta, belirsizlikler ve gri alanlar yatırımcılar için fırsat, düzenleyiciler için ise tehdit oluşturmaktadır.

UEFA’nın önündeki en büyük zorluk, yatırımları ve inovasyonu teşvik ederken aynı zamanda sporun bütünlüğünü ve rekabetin adaletini koruyacak dengeyi kurabilmektir. Bu denge, ancak daha şeffaf, daha kesin ve daha etkin yaptırımlara dayalı, geleceği öngören bir hukuki düzenlemeyle sağlanabilir. Önümüzdeki yıllar, Spor Tahkim Mahkemesi ve muhtemelen Avrupa Birliği mahkemelerinde, futbolun ruhu ile küresel sermayenin çıkarlarının çarpıştığı bu hukuki savaşın sahnesi olacaktır.

Leave a Reply

Open chat
Avukata İhtiyacım var
Merhaba
Hukuki Sorunuz nedir ?
Call Now Button