Single Blog Title

This is a single blog caption

CMK m. 100’de Tutuklama Koşulları: “Kuvvetli Suç Şüphesi”, Kaçma/Delil Karartma Tehlikesi ve Ölçülülük

1. Giriş

Ceza muhakemesi hukukunun en hassas alanlarından biri, kişi özgürlüğü üzerinde doğrudan etkili olan tutuklama tedbiridir. Tutuklama, suç isnadı altındaki kişinin özgürlüğünün geçici olarak kısıtlanması anlamına gelir. Ancak uygulamada bu geçici tedbir, çoğu zaman fiilen bir ceza infazına dönüşmektedir. Oysa 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi, tutuklamanın istisnai bir tedbir olduğunu açıkça ortaya koyar.

Anayasa’nın 19. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 5. maddesi, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını koruma altına almıştır. Bu nedenle CMK m. 100’de belirtilen şartların oluşmadığı hallerde verilen tutuklama kararları, hem Anayasa’ya hem de uluslararası insan hakları hukukuna aykırılık teşkil eder.

Bu makalede tutuklamanın üç temel şartı olan kuvvetli suç şüphesi, kaçma veya delil karartma tehlikesi ve ölçülülük ilkesi doktrin, yargı içtihatları ve örnek olaylar ışığında incelenecektir.


2. Tutuklamanın Hukuki Niteliği ve Amacı

Tutuklama bir koruma tedbiri olup cezalandırma amacı taşımaz. CMK sisteminde tutuklamanın amacı;

  • Şüpheli veya sanığın kaçmasını önlemek,

  • Delillerin karartılmasını engellemek,

  • Ve yargılamanın sağlıklı yürütülmesini temin etmektir.

Ancak bu tedbir, ceza yargılamasının gerekliliği ile kişi özgürlüğü arasındaki hassas dengeyi korumak zorundadır. AYM’nin “Mustafa Balbay Kararı” (B. No: 2012/1272, 04.12.2013) bu konuda önemlidir. Kararda, tutuklamanın cezalandırma aracına dönüşemeyeceği, her hâlükârda “ölçülülük” denetimine tabi olması gerektiği belirtilmiştir.


3. Kuvvetli Suç Şüphesi: Tutuklamanın Maddi Dayanağı

3.1 Kavramın Tanımı

CMK m. 100/1’e göre tutuklama kararı verilebilmesi için “kuvvetli suç şüphesini gösteren somut olguların” bulunması gerekir. Buradaki “somut olgu”, yargılama sürecinin henüz başında dahi sanığın suçu işlemiş olabileceğine dair objektif, ölçülebilir ve inandırıcı deliller anlamına gelir.

Basit şüphe tutuklama için yeterli değildir. Bu noktada delil derecesi, kuvvetli olasılık seviyesinde olmalıdır. Tanık beyanı, kamera kaydı, telefon dinleme kayıtları, adli rapor veya sanığın kendi ikrarı kuvvetli şüpheyi destekleyen olgular olabilir.

3.2 Yargısal Uygulama ve Sorunlar

Uygulamada hâkimlerin çoğu kez “kuvvetli suç şüphesi mevcuttur” ifadesiyle yetindikleri görülmektedir. Oysa AYM’nin “Mehmet Haberal Kararı” (B. No: 2012/849, 04.12.2013) uyarınca, bu ibare tek başına yeterli değildir. Mahkeme, kuvvetli suç şüphesinin somut delillerle ortaya konulması gerektiğini açıkça belirtmiştir.

3.3 Örnek Olay

Bir “nitelikli dolandırıcılık” soruşturmasında, yalnızca müştekinin beyanı mevcutsa ve herhangi bir belge veya kamera kaydı bulunmuyorsa, bu durum “kuvvetli suç şüphesi” değil, yalnızca “basit şüphe” düzeyindedir. Bu hâlde tutuklama değil, adli kontrol uygulanmalıdır.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi de benzer olaylarda “tek taraflı beyana dayalı tutuklamaların hukuka aykırı” olduğuna hükmetmiştir.


4. Tutuklama Nedenleri: Kaçma ve Delil Karartma Tehlikesi

4.1 Kaçma Şüphesi

Kaçma tehlikesi, sanığın yargılamadan kaçma veya saklanma ihtimalidir. CMK m. 100/2-a’da bu durum açıkça belirtilmiştir. Ancak bu tehlikenin varlığı, soyut tahminlerle değil, sanığın davranışlarıyla ortaya konulmalıdır.

Örneğin; sanığın tebligatlara rağmen ifadeye gelmemesi, adres değiştirip gizlenmesi, delilleri yok etme çabası veya sahte kimlik kullanması kaçma şüphesine dayanak olabilir.

Buna karşın sanığın pasaport bulundurması ya da yurt dışında çalışıyor olması tek başına tutuklama nedeni oluşturmaz. AYM’nin “Hasan Yıldırım Kararı” (B. No: 2012/1234) bu konuda açıktır: Pasaport bulundurmak kaçma tehlikesine karine teşkil etmez.

4.2 Delil Karartma Tehlikesi

CMK m. 100/2-b’ye göre, sanığın “delilleri yok etme, gizleme veya tanıkları etkileme” ihtimali de tutuklama nedenidir. Ancak bu ihtimalin gerçekçi ve somut olgularla desteklenmesi gerekir.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi, delillerin büyük ölçüde toplandığı aşamada tutukluluğun devamını hukuka aykırı bulmuştur. Çünkü artık “karartılacak delil kalmamıştır.”

4.3 Örnek Olay

Bir cinayet davasında, tüm tanıklar dinlenmiş ve olay yeri incelemesi tamamlanmışsa, sanığın delilleri karartma tehlikesi fiilen ortadan kalkmıştır. Buna rağmen tutukluluğun devamına karar verilmesi, ölçüsüz ve hukuka aykırı olur.


5. Katalog Suçlar ve Tutuklama Karinesi Yanılgısı

CMK m. 100/3’te yer alan katalog suçlar, tutuklama nedeninin varsayılabileceği hâlleri düzenler. Ancak bu hüküm, katalog suçlarda tutuklamanın otomatik olarak uygulanacağı anlamına gelmez.

AYM, “Ergün Poyraz Kararı” (B. No: 2013/850) ve “Mustafa Balbay Kararı” ile bu konuda net bir tutum ortaya koymuştur. Katalog suç isnadı, somut gerekçe gösterme yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.

Örneğin, “silahlı terör örgütü üyeliği” suçlamasında yalnızca bir mesajlaşma uygulamasının kullanılması kuvvetli şüphe oluşturmaz. Delil analizi, iletişimin içeriğiyle birlikte değerlendirilmelidir.

Bu noktada AYM ve AİHM içtihatları, katalog suçun tek başına tutuklama için yeterli olmadığı yönündedir.


6. Ölçülülük İlkesi ve Adli Kontrol

6.1 Ölçülülük İlkesinin Anayasal Dayanağı

Anayasa’nın 13. ve 19. maddeleri, kişi özgürlüğü hakkına yapılacak sınırlamaların ölçülü olmasını şart koşar. Ölçülülük üç aşamada değerlendirilir:

  1. Elverişlilik: Tutuklama, ulaşılmak istenen amaca uygun olmalıdır.

  2. Gereklilik: Aynı amacı daha hafif bir tedbirle sağlamak mümkünse tutuklama uygulanmamalıdır.

  3. Orantılılık: Tutuklama süresi ve gerekçesi, müdahalenin ağırlığıyla dengeli olmalıdır.

6.2 Adli Kontrolün Alternatif Niteliği

CMK m. 109, adli kontrolü tutuklamaya alternatif olarak düzenlemiştir. Hâkim, tutuklama kararı vermeden önce adli kontrolün neden yetersiz kaldığını somut şekilde gerekçelendirmelidir.

Ne var ki uygulamada çoğu kararda “adli kontrolün yetersiz kalacağı kanaatine varılmıştır” ibaresiyle yetinilmektedir. AYM, “Hidayet Karaca Kararı” (B. No: 2015/144) ile bu gerekçesizliği hak ihlali saymıştır.

6.3 Orantısız Tutuklama Örnekleri

Örneğin bir ekonomik suçta yalnızca zarar miktarının yüksek olması tutuklamayı haklı kılmaz. AİHM, Letellier v. France (1991) kararında, ekonomik büyüklüğün tutuklama nedeni olamayacağını belirtmiştir.

Benzer biçimde AYM, Ali Şimşek Kararı (B. No: 2016/1005) ile delillerin toplanmış olmasına rağmen tutuklamanın devamını ölçüsüzlük olarak değerlendirmiştir.


7. Tutuklama Kararlarında Gerekçelendirme Yükümlülüğü

CMK m. 101/1’e göre tutuklama kararları gerekçeli olarak verilmelidir. Gerekçede şu üç unsur yer almalıdır:

  • Hangi delillerin kuvvetli şüphe oluşturduğu,

  • Kaçma veya delil karartma tehlikesinin nasıl mevcut olduğu,

  • Adli kontrolün neden yetersiz görüldüğü.

Bu unsurların yokluğu, kararı keyfî hale getirir. AYM, Ergün Poyraz Kararı’nda “kanun maddesinin tekrarıyla yetinilmesini” gerekçesizlik saymıştır.

Yargıtay 5. Ceza Dairesi de, “delil durumu ve katalog suç” ibareleriyle yetinilmesini usul hatası olarak nitelendirmiştir.


8. Tutukluluk Süresi ve Periyodik İnceleme

8.1 Azami Süreler

CMK m. 102’ye göre;

  • Ağır cezalık suçlarda azami tutukluluk süresi iki yıldır, zorunlu hâllerde bir yıl uzatılabilir.

  • Basit suçlarda toplam süre bir yılı geçemez.

Bu süreler üst sınır olup “normal” tutukluluk süresi değildir.

8.2 Periyodik İnceleme Zorunluluğu

CMK m. 108 uyarınca tutukluluk hâli en geç 30 günde bir yeniden incelenmelidir. Ancak uygulamada çoğu kez “önceki gerekçeler geçerlidir” ibaresiyle tutukluluk otomatik olarak uzatılmaktadır.

AYM, Ahmet Şık Kararı (B. No: 2011/2167) ile bu uygulamanın kişi özgürlüğünü ihlal ettiğini belirlemiştir. Her değerlendirmede yeni gelişmeler göz önüne alınmalı, tutuklama nedenlerinin hâlâ mevcut olup olmadığı yeniden tartışılmalıdır.


9. Haksız Tutuklama ve Devletin Sorumluluğu

9.1 CMK m. 141–144 Kapsamı

Tutuklamanın hukuka aykırı veya haksız olduğu sonradan anlaşılırsa, kişi CMK m. 141 vd. kapsamında devletten tazminat isteyebilir. Bu tazminat maddi ve manevi zararları kapsar.

9.2 Uygulama Örneği

Bir öğretmen hakkında “örgüt üyeliği” suçundan tutuklama kararı verilmiş, 8 ay sonra kovuşturmaya yer olmadığı kararı çıkmıştır. Kişi, CMK m. 141 uyarınca açtığı davada 40.000 TL manevi tazminat kazanmıştır. Mahkeme, tutuklama gerekçesinin soyut olduğunu ve adli kontrolün yeterli olabileceğini belirtmiştir.


10. Sonuç ve Değerlendirme

Tutuklama, ceza yargılamasının istisnai bir koruma tedbiridir. CMK m. 100’ün üç unsuru birlikte gerçekleşmeden tutuklama kararı verilmesi, hem Anayasa’nın 19. maddesine hem de AİHS’in 5. maddesine aykırıdır.

Uygulamada görülen en büyük sorunlar;

  • Somut delile dayanmayan “kuvvetli şüphe” değerlendirmeleri,

  • Katalog suçlarda otomatik tutuklama anlayışı,

  • Adli kontrol alternatifinin tartışılmaması,

  • Gerekçesiz uzatma kararlarıdır.

Bu sorunların giderilmesi için:

  1. Her tutuklama kararı somut delillerle gerekçelendirilmelidir.

  2. Hâkimler, adli kontrolün neden yetersiz kaldığını açıkça göstermelidir.

  3. Tutukluluk incelemelerinde yeni gelişmeler esas alınmalıdır.

  4. Savunma makamı, ölçülülük ilkesini vurgulayan etkin itirazlar sunmalıdır.

Tutuklama tedbirinin insan haklarına saygılı biçimde uygulanması, hukukun üstünlüğünün ve adil yargılanma hakkının en somut göstergelerinden biridir. Ceza muhakemesi, yalnızca suçluyu cezalandırma değil, masumun özgürlüğünü koruma sanatıdır.

Leave a Reply

Open chat
Avukata İhtiyacım var
Merhaba
Hukuki Sorunuz nedir ?
Call Now Button