Cinsel İstismar Esasa İlişkin Savunma Dilekçesi
DİLEKÇE NO: 2024/ESAS-SAVUNMA
AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA ANKARA
DOSYA NO : 2023/… Esas KARAR NO : 2024/… Karar (Beklenen)
ESAS HAKKINDA SAVUNMA SUNAN SANIK : B.K. (T.C. Kimlik No: …) (Adres: …)
MÜDAFİİ : Av. Aydanur NAS (Adres: …)
KATILAN (MAĞDURE) : E.Y.
KONU : İddia makamının …/…/2024 tarihli esas hakkındaki mütalaasına karşı beyanlarımız ile dosya kapsamındaki tüm deliller ışığında müvekkilin BERAATİNE karar verilmesi talepli esas hakkındaki savunmalarımızdır.
AÇIKLAMALAR :
Sayın Başkan, Değerli Heyet Üyeleri;
Müvekkil sanık B.K., … yıldır Milli Eğitim camiasında ve özel sektörde spor antrenörü olarak görev yapan, yüzlerce öğrenci yetiştirmiş, mesleki kariyeri başarılarla dolu, evli ve iki çocuk babası saygın bir eğitimcidir. Huzurdaki yargılamada, müvekkil hakkında “Çocuğun Cinsel İstismarı” suçlamasıyla kamu davası açılmış ve cezalandırılması talep edilmiştir.
Ancak, soruşturma aşamasından kovuşturma evresinin sonuna kadar dosya içerisine giren deliller, alınan tanık beyanları, HTS kayıtları ve Adli Tıp Kurumu raporları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; iddianın soyut, çelişkili ve hayatın olağan akışına aykırı beyanlardan öteye geçemediği, müvekkilin masumiyetini kanıtlayan somut olguların ise göz ardı edildiği açıkça görülmektedir.
İddia makamının mütalaasında, mağdurenin beyanlarının tutarlı olduğu ve suçun sübut bulduğu iddia edilmişse de; savunma makamı olarak bu değerlendirmeye katılmamız hukuken ve vicdanen mümkün değildir. Zira kaynak dosyada da haklı olarak belirtildiği üzere, mağdur ve yakınlarının ifadelerindeki belirgin çelişkiler ve dosya kapsamıyla uyumsuz sonuçlar hükme esas alınamaz. Aşağıda maddeler halinde sunacağımız savunma argümanları, isnat edilen suçun işlenmediğini ve müvekkilin bir iftira kurbanı olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koyacaktır.
I. MAĞDURENİN BEYANLARINDAKİ GİDERİLEMEZ ÇELİŞKİLER
Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, olayın mahiyeti gereği çoğu zaman tanık bulunmaması, mağdur beyanını önemli bir delil haline getirmektedir. Ancak Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, mağdur beyanının hükme esas alınabilmesi için “istikrarlı, çelişkisiz ve hayatın olağan akışına uygun” olması şarttır. Oysa huzurdaki davada mağdure E.Y.’nin beyanları, soruşturma aşamasından kovuşturma aşamasına kadar sürekli değişmiş, kurgusal eklemelerle zenginleştirilmeye çalışılmış ve maddi gerçeklerle örtüşmemiştir.
1. Olay Yeri ve Zamanına İlişkin Çelişkiler: Mağdure E.Y., ilk kolluk ifadesinde olayın …/…/2023 tarihinde, antrenman sonrası spor salonunun soyunma odasında gerçekleştiğini iddia etmiştir. Ancak savunma tarafı olarak dosyaya sunduğumuz salon kayıt defterleri ve tadilat tutanakları ile sabittir ki; belirtilen tarihlerde spor salonu “zemin yenileme çalışması” nedeniyle kapalıdır ve tesise giriş-çıkış yasaktır. Bu dosyada mağdure kapalı olan bir tesiste istismara uğradığını iddia ederek maddi vakıayla örtüşmeyen bir yalan beyanda bulunmuştur.
Mağdure, bu çelişki kendisine sorulduğunda, ifadesini değiştirerek olayın “müvekkilin aracında” gerçekleştiğini beyan etmiştir. Yer ve mekan konusundaki bu köklü değişiklik, samimiyetten uzak ve suçlamayı her ne pahasına olursa olsun sürdürme gayretinin bir ürünüdür. Mağdurun, yaşadığını iddia ettiği travmatik bir olayın yerini karıştırması, olayın kurgu olduğunun en büyük göstergesidir.
2. Eylemin Niteliğine İlişkin Çelişkiler: Mağdure, savcılık aşamasında müvekkilin kendisine “zorla sarıldığını ve öptüğünü” beyan ederken; mahkeme huzurunda “kıyafetlerini çıkarttığını ve organını vücuduna sürttüğünü” iddia etmiştir. Mağdure, olaydan aylar sonra verdiği ifadede, ilk ifadesinde hiç bahsetmediği “fiili livata teşebbüsü” gibi çok daha ağır bir eylemden bahsetmeye başlamıştır. Eğer böyle vahim bir eylem gerçekleşmiş olsaydı, mağdurenin bunu ilk ifadesinde, olayın sıcaklığıyla anlatmaması hayatın olağan akışına aykırıdır. Bu durum, mağdurenin çevresinden aldığı akıllarla suçlamayı ağırlaştırma ve müvekkili daha fazla cezayla tehdit etme amacını gütmektedir.
3. Üçüncü Kişilerin Varlığına İlişkin Çelişkiler: Mağdure, olayı en yakın arkadaşı Tanık S.’ye anlattığını ve onun da her şeyi bildiğini iddia etmiştir. Ancak huzurda dinlenen Tanık S., “E. bana böyle bir şeyden hiç bahsetmedi, hocamızla aralarında bir sorun olduğunu sadece takımdan çıkarıldığı için üzgün olduğunu biliyordum” şeklinde beyanda bulunmuştur. Mağdure, kendi tanığı tarafından dahi doğrulanmamaktadır.
II. ADLİ TIP RAPORLARI VE FİZİKSEL DELİLLERİN SAVUNMAYI DOĞRULAMASI
Dosya kapsamında alınan …/…/2023 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda; mağdurenin vücudunda herhangi bir darp, cebir izi, ekimoz veya cinsel saldırı bulgusuna rastlanmadığı tespit edilmiştir. Mağdure, müvekkilin kendisine zor kullandığını, kollarını sıktığını ve zorla araca bindirdiğini iddia etmiştir. Ancak raporda bu iddiaları destekleyen en ufak bir lezyon bulunmamaktadır. Ayrıca, mağdurenin ruh sağlığına ilişkin raporda, “yer, zaman ve kişi oryantasyonunun tam olduğu” belirtilmesine rağmen; mağdurenin olay zamanını ve mekanını sürekli karıştırması, tıbbi verilerle de çelişmektedir. Olmayan bir travmanın, psikolojik etkilerinin raporlanması mümkün değildir; nitekim raporlarda travma sonrası stres bozukluğuna dair kesin bir tanı konulamamış, sadece sübjektif şikayetler not edilmiştir.
III. HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA AYKIRILIKLAR
Ceza yargılamasında hakimin vicdani kanaatine etki eden en önemli unsurlardan biri “hayatın olağan akışı” ilkesidir. Dosyadaki olay örgüsü incelendiğinde, iddia edilen cinsel istismar vakası ile tarafların olay sonrası davranışları arasında derin bir uçurum olduğu görülmektedir.
1. Olay Sonrası İletişim ve Görüşmeler: Mağdure, istismara uğradığını iddia ettiği tarihten sonra da müvekkilin antrenmanlarına katılmaya devam etmiş, müvekkille sosyal medya üzerinden şakalaşır tarzda mesajlaşmalarını sürdürmüştür. Daha da önemlisi, olaydan sadece bir hafta sonra mağdurenin ailesi, müvekkili ve eşini evlerine yemeğe davet etmiş, müvekkil de bu davete icabet etmiştir. Mağdure, ailesinin olaydan haberdar olduğunu iddia etmektedir. Bir baba veya anne, kızlarına cinsel istismarda bulunduğunu bildikleri bir adamı evlerinde ağırlayıp, ona izzet ikramda bulunur mu? Bu durum, Türk toplum yapısına, aile geleneklerine ve insan psikolojisine tamamen terstir. Eğer aile biliyorduysa, neden o an tepki göstermediler? Eğer bilmiyorlardıysa, mağdure neden “ailem biliyordu” diye yalan söylemektedir? Her iki durumda da mağdurenin beyanları güvenilirliğini yitirmiştir.
2. HTS Kayıtları ve Mesaj İçerikleri: Mağdure, müvekkilin kendisine cinsel içerikli mesajlar attığını ve tehdit ettiğini iddia etmiştir. Ancak dosyaya gelen Bilirkişi Raporu ve HTS incelemelerinde; taraflar arasında sadece antrenman saatleri, maç programları ve sportif performansa dayalı, “Hocam”, “Kızım” hitaplarını içeren, öğretmen-öğrenci sınırları içindeki mesajlar tespit edilmiştir. Telefonların incelenmesinde herhangi bir cinsel içerikli ya da tehdit içeren mesaja rastlanmamış olması, mağdurenin “taciz mesajları atıyordu” iddiasını çürütmektedir. Mağdure, silindiğini iddia etse de, operatör kayıtlarında dahi suç unsuruna rastlanmamıştır.
IV. HUSUMET VE İFTİRA SEBEBİ
Bir ceza davasında “neden?” sorusu, maddi gerçeğe ulaşmada kilit roldedir. “Kendi iffetini lekelemek pahasına bir genç kız neden yalan söylesin?” sorusu sıkça sorulsa da; Yargıtay kararlarında da belirtildiği üzere, ergenlik psikolojisi, intikam duygusu, başarısızlığı örtbas etme gibi nedenler iftiraya zemin hazırlayabilmektedir.
Olayımızda müvekkil B.K., profesyonel bir antrenör olarak, performans düşüklüğü ve disiplinsiz davranışları nedeniyle mağdure E.Y.’yi şampiyona kadrosundan çıkarmıştır. Mağdure, bu kararı hazmedememiş, takım arkadaşları önünde küçük düştüğünü hissetmiş ve müvekkile “Bunun bedelini ödeyeceksin” şeklinde (tanık beyanlarıyla sabit) tehditte bulunmuştur. Burada “kadro dışı kalmanın verdiği öfke ve hırsla hareket eden bir sporcu” profili mevcuttur. Mağdure, başarısızlığının faturasını müvekkile kesmek ve onu mesleğinden ederek intikam almak amacıyla bu senaryoyu kurgulamıştır.
V. YARGITAY İÇTİHATLARI IŞIĞINDA HUKUKİ DEĞERLENDİRME
Yüksek Yargıtay’ın istikrar kazanmış içtihatları, cinsel suçlarda “şüpheden sanık yararlanır” ilkesinin titizlikle uygulanmasını emreder. Tek başına, yan delillerle desteklenmeyen ve çelişkili mağdur beyanı, mahkumiyet için yeterli değildir.
-
T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU’NUN 10.12.1990 TARİHLİ, 1990/335 K. SAYILI KARARI: “Duruşma sırasındaki ikrarın bile tek başına kesin kanıt olduğu kabul edilemez… İkrarın yan kanıtlarla desteklenmesi gerekir.”. Olayımızda ikrar dahi yoktur; müvekkil başından beri suçlamayı kesin bir dille reddetmektedir.
-
T.C. YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ’NİN 19.03.2007 TARİHLİ, 2007/2039 K. SAYILI KARARI: “Eylemin birden çok değişik zamanlarda tekrarlanmasına rağmen hiç kimseye anlatmaması ve şikayetçi olmaması… ırza geçmenin zorla yapıldığı hususunda mağdurenin anlatımı dışında sanığın cezalandırılması için kesin ve inandırıcı başkaca da delil elde edilemediği…”. Bu karar, mağdurenin olaydan sonra hayatına normal şekilde devam etmesi, şikayetini aylar sonra yapması (takımdan atıldıktan sonra) ve fiziksel delil sunamaması durumuna birebir uymaktadır.
-
T.C. YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ’NİN 26.06.2012 TARİHLİ, 2012/7311 K. SAYILI KARARI: “…mağdurenin tutarsız ve çelişkili beyanları dışında sanıkların savunmalarının aksine, atılı suçları işlediklerine dair kesin ve inandırıcı herhangi bir delil bulunmadığı gözetilmeyerek… beraatlerine karar verilmesi gerekirken mahkumiyetlerine hükmedilmesi bozmayı gerektirmiştir.”.
Ortada bir iddia vardır ancak yasanın öngördüğü biçimde her türlü şüpheden uzak kanıtlayacak delil yoktur. İspat yükü tersine çevrilerek sanıktan suçsuzluğunu kanıtlaması istenemez. Müvekkilin savunması tutarlı, tanık beyanlarıyla destekli ve hayatın olağan akışına uygundur. Mağdurenin beyanları ise kendi içinde çelişkili, dış dünyadaki maddi olgularla (mekan, zaman, rapor) uyumsuzdur.
VI. SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle ve dosya kapsamındaki tüm deliller ışığında;
-
Mağdure E.Y.’nin beyanlarının, yer, zaman ve oluş şekli bakımından sürekli değiştiği, çelişkili olduğu ve güvenilirlik testinden geçemediği,
-
Adli Tıp Raporlarında, iddia edilen cinsel saldırıyı doğrulayacak hiçbir fiziksel bulguya rastlanmadığı,
-
Taraflar arasındaki ilişkinin öğretmen-öğrenci / antrenör-sporcu sınırlarında kaldığı, HTS kayıtlarında suç unsuruna rastlanmadığı,
-
Olay sonrasında mağdure ve ailesinin müvekkille görüşmeye devam etmesi, evlerinde ağırlaması gibi eylemlerin hayatın olağan akışına aykırı olduğu ve iddiayı çürüttüğü,
-
Mağdurenin takımdan çıkarılması nedeniyle müvekkile husumet beslediği ve iftira atma motivasyonuna sahip olduğu,
-
Ceza yargılamasının temel ilkesi olan “Şüpheden Sanık Yararlanır” (In Dubio Pro Reo) ilkesi gereğince, şüpheli ve çelişkili durumlardan sanığın sorumlu tutulamayacağı,
Hususları gözetilerek;
Sanık müvekkil B.K.’nin üzerine atılı “Cinsel İstismar” suçunu işlediğine dair, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından, atılı suçtan BERAATİNE karar verilmesini, Mahkemeniz aksi kanaatte ise, sanık lehine olan tüm yasa hükümlerinin ve takdiri indirim nedenlerinin uygulanmasını, Saygılarımla vekâleten arz ve talep ederim.
Sanık Müdafii Av. Aydanur NAS