CEZAYI ALEYHE DEĞİŞTİRME (BOZMA) YASAĞI
GİRİŞ
Ceza yargılamasında adil yargılanma hakkının bir unsuru olan aleyhe bozma yasağı, kişinin üst mahkemeye başvurusu nedeniyle daha ağır bir sonuca maruz kalmamasını güvence altına alır. Bu ilke, yalnızca ceza hukukunun temel prensiplerinden biri olmakla kalmaz, aynı zamanda kişinin mahkemeye erişim ve kanun yollarına başvurma hakkını güvence altına alan hukuki güvenlik ve hukuki belirlilik ilkeleriyle de doğrudan ilişkilidir.
Türk ceza yargılama sisteminde aleyhe bozma yasağı, özellikle temyiz ve istinaf aşamalarında önemli bir rol oynar. Bu yasağın amacı, sanığın kanun yollarına başvurma konusunda cesaretini kırmamak ve yargılamanın cezalandırıcı etkisini artırmaksızın adaletin sağlanmasına olanak tanımaktır. Aleyhe bozma yasağının uygulanması ise birtakım koşullara bağlanmıştır ve istisnai durumlar da mevcuttur.
Bu çalışmada, aleyhe bozma yasağının hukuki temelleri, amacı, kapsamı, istisnaları ve uygulamadaki yeri ayrıntılı olarak incelenecektir.
1. ALEYHE BOZMA YASAĞININ TANIMI VE HUKUKİ NİTELİĞİ
Aleyhe bozma yasağı, kanun yollarına başvuru sonucu verilen kararın, başvuruda bulunan aleyhine ağırlaştırılamayacağı ilkesidir. Yani bir hükmün yalnızca sanık lehine incelenmesini sağlayan bir koruma mekanizmasıdır. Bu ilke, hem bireyin kanun yollarına güven duyarak başvuru yapmasını kolaylaştırır hem de yargılama sürecinde cezalandırma gücünün kötüye kullanılmasını önler.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) çeşitli maddelerinde dolaylı olarak yer bulan bu ilke, açık biçimde CMK m.307/4 ve m.303/1 hükümlerinde yer alır. Aynı zamanda, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilen adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak içtihatlarla da şekillenmiştir.
Aleyhe bozma yasağı, hem usul hukuku hem de ceza hukuku açısından önemli sonuçlar doğurur. Usul yönünden sanığın kanun yollarına başvurma hakkını korurken, ceza hukuku yönünden cezaların orantılılık ve ölçülülük ilkelerine uygun olmasını sağlar.
2. ALEYHE BOZMA YASAĞININ KAPSAMI
Aleyhe bozma yasağı, kanun yollarına yalnızca sanık lehine başvurulması durumunda geçerlidir. Şayet hem sanık hem de savcı (veya müdahil) kararı temyiz etmişse, bu durumda yasağın uygulanması mümkün değildir. Yani yasağın doğumu, yalnızca sanığın veya onun lehine bir merciin başvurusu ile mümkündür.
Yasağın kapsamına giren unsurlar şunlardır:
-
Cezanın türü: Hapis cezasının adli para cezasına çevrilmemesi, erteleme hakkından faydalandırılmaması gibi değişiklikler aleyhe değerlendirilir.
-
Cezanın süresi/miktarı: Verilen cezanın süresinin artırılması da yasağa aykırıdır.
-
Hükmün niteliği: Mahkûmiyet kararı yerine beraat verilmesi gereken bir durumda, istinaf veya temyiz sonrası mahkûmiyet verilmesi de yasağa aykırı olur.
Yasağın uygulanması için, üst mahkeme tarafından resen değil, yalnızca başvuruya bağlı olarak inceleme yapılması gerekir. Yani aleyhe bozma yasağı, istinaf veya temyiz mercilerinin görev ve yetkilerini sınırlandıran bir mekanizma değil, değerlendirme kapsamlarını sınırlayan bir ilkedir.
3. ALEYHE BOZMA YASAĞININ UNSURLARI
Bu yasağın uygulanabilmesi için bazı koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekir:
-
Başvurunun yalnızca sanık lehine yapılmış olması
Müdafiin veya sanığın kendisinin başvurusu yeterlidir. Cumhuriyet savcısı veya katılan tarafından da aynı yönde başvuru yapılırsa, yasağın uygulanması sona erer. -
İnceleme sonucunda kararın değiştirilmesi
Başvuru sonucu verilen karar, ilk derece mahkemesi kararından sanık aleyhine bir farklılık içeriyorsa (cezanın artırılması, lehe hükümlerden vazgeçilmesi gibi), yasağa aykırılık söz konusudur. -
Sanığın aleyhine bir sonuç doğması
Kararın görünüşte daha ağır olması değil, fiilen daha ağır bir yaptırım içermesi önemlidir. Örneğin hapis cezasının ertelenmemesi gibi sonuçlar bu kapsamdadır.
4. İSTİSNA HALLERİ
Aleyhe bozma yasağı mutlak bir kural değildir. Belirli durumlarda bu yasağın uygulanması mümkün olmayabilir. İstisnalar şunlardır:
-
Cumhuriyet savcısının da temyiz veya istinaf başvurusu yapmış olması
Bu durumda artık karar aleyhe de bozulabilir. Çünkü artık yalnızca sanık lehine başvuru söz konusu değildir. -
Yargıtay’ın kanun yararına bozma kararları (CMK m.309)
Bu yol yalnızca sanık lehine değil, kamu düzenine aykırılık hallerinde de kullanılabilir. Ancak burada verilen bozma kararı doğrudan sanığı etkilemez, yalnızca usule ilişkindir. -
Yargılamanın iadesi durumları
Yargılamanın iadesi sonucunda, daha ağır bir cezanın verilmesi mümkündür. Çünkü bu yol yeni delillere ve gelişmelere dayanır ve ilk hüküm ortadan kalkmış sayılır.
5. ALEYHE BOZMA YASAĞININ UYGULAMA ÖRNEKLERİ
Uygulamada, Yargıtay’ın birçok kararında bu yasağın nasıl uygulandığı görülmektedir. Örneğin, Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 2022 tarihli bir kararında, sanık lehine yapılan temyiz başvurusu sonrası cezanın artırılmasının aleyhe bozma yasağına aykırı olduğu vurgulanmış ve karar bozulmuştur.
Benzer şekilde, cezanın ertelenmesi gibi bir hakkın ikinci derece mahkemesi tarafından kaldırılması da Yargıtay tarafından yasağa aykırı bulunmuştur.
Ancak bazı kararlarda, sanığın hem beraat hem ceza için temyize gitmesi halinde yalnızca lehine olan konuların değerlendirilmesi gerektiği, aksi takdirde aleyhe bozma yasağının ihlali anlamına geleceği belirtilmiştir.
6. ULUSLARARASI HUKUKTA ALEYHE BOZMA YASAĞI
Aleyhe bozma yasağı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) kapsamında açıkça düzenlenmemiş olsa da, AİHM içtihatları bu yasağı dolaylı biçimde kabul etmektedir. Özellikle, adli makamların intikamcı yaklaşımda bulunmaması, adil yargılama ve savunma hakkının korunması gibi ilkeler bu yasağın zeminini oluşturur.
AİHM, sanığın temyiz veya istinaf hakkını kullanma konusunda tereddüt duymaması gerektiğini ve bu başvurunun ona daha ağır bir sonuç getirmemesi gerektiğini belirtmiştir. Bu bağlamda, Türkiye’de uygulanan aleyhe bozma yasağı, AİHM içtihatlarıyla da uyumludur.
SONUÇ
Cezayı aleyhe değiştirme/bozma yasağı, ceza muhakemesi hukukunun en temel güvencelerinden biridir. Bu ilke sayesinde, sanığın adil yargılanma hakkı korunmakta, üst mahkemelere başvuruda bulunurken cezalandırılma korkusu ortadan kaldırılmaktadır. Ceza yargılamasında cezanın orantılılığı, ölçülülüğü ve keyfilikten uzak olması, büyük ölçüde bu yasağın titizlikle uygulanmasına bağlıdır.
Bununla birlikte, uygulamada bu yasağın istisnaları ve sınırlarının net olarak belirlenmesi önem taşır. Yargı mercilerinin bu hususta hassas davranması, hem hukuk devleti ilkesinin hem de bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması açısından büyük öneme sahiptir.