Single Blog Title

This is a single blog caption

Ceza Hukukunda Hukuka Uygunluk Nedenleri: Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Ceza Hukukunda Hukuka Uygunluk Nedenleri: Suç İşlemekten Kurtaran Haller

​Ceza hukuku, toplumsal düzeni korumak ve hukuka aykırı davranışları cezalandırmak için var olan bir hukuk dalıdır. Ancak bazı durumlarda, bir fiil kanunda suç olarak tanımlanmış olsa bile, onu gerçekleştiren kişi cezalandırılmaz. Bu durum, fiilin hukuka aykırılığını ortadan kaldıran “hukuka uygunluk nedenleri” sayesinde mümkün olur. Bu nedenler, bir fiili suç olmaktan çıkararak kişiye cezasızlık imkânı tanır. Türk Ceza Kanunu (TCK) bu konuları detaylıca düzenlemiştir.


1. Meşru Savunma (Haklı Savunma)

​Meşru savunma, ceza hukukunda en sık karşılaşılan ve en önemli hukuka uygunluk nedenlerinden biridir. TCK’nın 25. maddesinde düzenlenen bu ilke, bir kişinin kendisine veya başkasına yönelmiş olan hukuka aykırı bir saldırıyı, o anki duruma göre orantılı bir güçle bertaraf etmesi halidir. Bu, bir nevi “kendine yardım” ilkesidir ve devletin müdahalesinin mümkün olmadığı durumlarda kişiye kendi hukukunu koruma hakkı tanır.

Meşru Savunmanın Şartları:

​Meşru savunmanın geçerli olabilmesi için belirli şartların bir arada bulunması gerekir. Bu şartlar, saldırıya ilişkin şartlar ve savunmaya ilişkin şartlar olmak üzere iki ana başlık altında toplanabilir.

a) Saldırıya İlişkin Şartlar:

  • Hukuka Aykırı Bir Saldırı: Saldırının hukuka aykırı olması gerekir. Örneğin, bir polisin kanuni yetkisini kullanarak gerçekleştirdiği müdahale hukuka uygun olduğundan, bu duruma karşı savunma meşru savunma olamaz.
  • Saldırının İnsan Kaynaklı Olması: Saldırı, bir insan fiili sonucu gerçekleşmelidir. Bir hayvanın saldırısına karşı yapılan savunma, meşru savunma değil, zorunluluk hali kapsamında değerlendirilebilir.
  • Saldırının Bir Hakka Yönelik Olması: Saldırı, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olan bir hakka (yaşam, vücut bütünlüğü, namus, mal varlığı gibi) yönelmiş olmalıdır.
  • Saldırının Halen Mevcut veya Başlamak Üzere Olması: Saldırı, fiili olarak başlamış ya da başlaması kesinlik kazanmış olmalıdır. Biten bir saldırıya karşı yapılan eylem, intikam niteliğinde olup meşru savunma kapsamında değerlendirilemez.

b) Savunmaya İlişkin Şartlar:

  • Savunmanın Saldırıya Yönelik Olması: Savunma, saldırıyı bertaraf etme amacına yönelik olmalıdır. Amaç, saldırganı cezalandırmak değil, saldırıyı durdurmaktır.
  • Savunma ile Saldırı Arasında Orantı Olması: Bu en kritik şartlardan biridir. Savunma için kullanılan güç, saldırının ağırlığıyla orantılı olmalıdır. Elindeki bıçakla saldıran birine karşı ateşli silah kullanmak, her zaman orantısızlık teşkil etmez. Önemli olan, tehlikenin bertaraf edilmesi için en az zararı verecek, ancak en etkili yöntemin seçilmesidir. Orantı, kullanılan araçtan ziyade, ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığına göre değerlendirilir.
  • Savunmanın Zorunlu Olması: Saldırıyı bertaraf etmek için savunma dışında başka bir yolun bulunmaması gerekir. Kaçma imkanı varken, saldırgana karşı saldırıda bulunmak meşru savunma şartlarını zedeleyebilir.

​Meşru savunma, bir kişinin canını, malını veya onurunu korurken suç işlemesini engeller. Ancak bu durumun doğru şekilde anlaşılması ve uygulanması büyük önem taşır. Aksi takdirde, haksız bir fiil hukuka uygun hale gelemez.


2. Zorunluluk Hali (Iztırar Hali)

​Zorunluluk hali, TCK’nın 25. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Bu durum, kişinin kendisine veya başkasına ait bir hakka yönelik, bir tehlikeden kurtulmak için, tehlikeyle ilgisi olmayan üçüncü bir kişinin malına veya şahsına zarar vermesi halidir. Zorunluluk halinde, kişi, bir “çatışan menfaatler” durumuyla karşı karşıyadır ve daha az değerli olan menfaati feda ederek daha değerli olanı korumaya çalışır.

Zorunluluk Halinin Şartları:

  • Bir Tehlikenin Mevcut Olması: Tehlike, bir insan fiilinden kaynaklanabileceği gibi (örneğin, hırsızlık), doğal olaylardan da (sel, deprem) kaynaklanabilir.
  • Tehlikenin Bir Hakka Yönelik Olması: Tehlike, kişinin kendisine veya başkasına ait bir hakka (can, mal, hürriyet vb.) yönelik olmalıdır.
  • Tehlikenin Güncel Olması: Tehlike, fiilin işlendiği anda mevcut veya çok yakın bir zamanda gerçekleşecek olmalıdır.
  • Tehlikenin Önlenemez Olması: Tehlikeyi bertaraf etmenin başka bir yolu olmamalıdır.
  • Müdahale Edilen Şeyle Tehlike Arasında Orantı Olması: Bu, zorunluluk halinin en önemli ve en tartışmalı şartıdır. Ortaya çıkan menfaat çatışmasında, kurtarılan menfaatin, feda edilen menfaate göre daha üstün olması gerekir. Örneğin, evinin yandığına tanık olan bir kişi, yangından kaçarken komşusunun kapısını kırmak zorunda kalırsa, bu durum zorunluluk hali kapsamında değerlendirilir. Zira, feda edilen menfaat (kapı), kurtarılan menfaate (can) göre daha az değerlidir. Ancak bir kişinin canını kurtarmak için başka bir kişinin canına kastedilmesi zorunluluk hali kapsamında değerlendirilemez.

​Meşru savunmadan farklı olarak, zorunluluk halinde, tehlikeye neden olan kişi değil, tehlikeyle hiçbir ilgisi olmayan üçüncü bir kişi zarar görür. Bu yüzden, zorunluluk hali daha hassas bir konudur ve yargı kararlarında dikkatle değerlendirilir.


3. Hakkın Kullanılması ve Hukuka Uygun Görev İfası

​TCK’nın 26. maddesi, bir hakkın kullanılması veya kanunun verdiği bir görevin yerine getirilmesi durumunda ceza verilmeyeceğini düzenler. Bu, hukuk sisteminin kendi içinde bir çelişkiye düşmesini engellemek için önemli bir ilkedir.

a) Hakkın Kullanılması:

​Bir hakkın kullanılması, kişiye hukuken tanınmış bir yetkinin kullanılması durumudur. Örneğin, bir avukatın mahkemede müvekkilini savunurken kullandığı sert ifadeler, TCK’nın hakaret suçu kapsamında değerlendirilmez. Çünkü bu ifadeler, savunma hakkının bir parçasıdır. Aynı şekilde, bir spor müsabakasında kurallar çerçevesinde yapılan bir müdahale sonucunda sporcunun sakatlanması, kasten yaralama suçu teşkil etmez.

  • Örnekler:
    • İfade Özgürlüğü: Bir eleştirmenin bir sanat eserini sert bir dille eleştirmesi.
    • Disiplin Cezası Verme Yetkisi: Bir okul müdürünün, yönetmelikler çerçevesinde bir öğrenciye disiplin cezası vermesi.
    • Ebeveynin Terbiye Hakkı: Ailenin çocuğu üzerinde sahip olduğu terbiye hakkı. Ancak bu hak, çocuğu dövme veya kötü muamele etme hakkı olarak yorumlanamaz.

b) Kanunun Verdiği Görevin Yerine Getirilmesi:

​Kanunun verdiği bir görevin yerine getirilmesi, kamu görevlilerinin yasal yetkileri dahilinde yaptıkları eylemlerdir.

  • Örnekler:
    • Polislerin Zor Kullanma Yetkisi: Bir polisin, direnen bir şüpheliyi yakalamak için kanunda belirtilen ölçüde güç kullanması.
    • Hekimin Görevi: Bir cerrahın, hastanın yaşamını kurtarmak için ameliyat sırasında hastanın vücuduna neşterle kesik atması. Bu eylem, kasten yaralama suçu teşkil etmez, çünkü yasal bir görev ve hak kapsamında yapılmaktadır.

​Hakkın kullanılması ve görevin ifası, hukukun genel mantığına ve işleyişine uygun olarak, fiilin hukuka aykırılığını ortadan kaldırır.


4. İlgilinin Rızası

​TCK’nın 26. maddesinin 2. fıkrası, kişinin fiil üzerinde mutlak suretle tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olarak rıza göstermesi durumunda, bu fiilin suç teşkil etmeyeceğini düzenler. Rıza, fiili işleyen kişinin fiilini meşru hale getirir.

İlgilinin Rızasının Şartları:

  • Rızanın Konusu: Rıza gösterilen hak, kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hak olmalıdır. Örneğin, şerefe, vücut bütünlüğüne veya mal varlığına ilişkin haklar bu kapsamdadır. Ancak, yaşama hakkı gibi, kişinin mutlak surette tasarruf edemeyeceği haklar için rıza geçersizdir. Bir kişi, “Beni öldür” dese bile, onu öldüren kişi kasten öldürme suçundan cezalandırılır.
  • Rızanın Fiilden Önce veya Fiil Esnasında Verilmesi: Rıza, suç fiili işlenmeden önce veya fiil sırasında verilmelidir. Sonradan verilen rıza (icazet), fiili hukuka uygun hale getirmez.
  • Rızanın Serbest İradeye Dayanması: Rıza, kişinin baskı, tehdit, aldatma gibi dış etkenler olmaksızın, kendi özgür iradesiyle verilmiş olmalıdır.
  • Rıza Gösteren Kişinin Fiilin Anlam ve Sonuçlarını Anlayabilecek Yetenekte Olması: Rıza veren kişinin akıl sağlığının yerinde olması ve fiilin ne anlama geldiğini idrak edebilecek yaş ve olgunlukta olması gerekir. Örneğin, küçük bir çocuğun veya akıl hastasının rızası geçerli değildir.
  • Örnek: Bir boksörün, maç sırasında rakibinin alacağı darbelere rıza göstermesi. Bu rıza, kasten yaralama suçunu ortadan kaldırır. Ancak bu rıza, sporun kuralları çerçevesinde geçerlidir. Kurallara aykırı, tehlikeli bir darbe sonucunda oluşan yaralanma, rızanın kapsamında değildir.

Sonuç

​Ceza hukukunda hukuka uygunluk nedenleri, kanun koyucunun adaleti sağlama ve cezalandırma yetkisini sınırlama çabalarının bir sonucudur. Meşru savunma ve zorunluluk hali gibi nedenler, kişinin kendi hukuki menfaatlerini korumasını sağlarken, hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası gibi nedenler, toplumsal ilişkilerin ve bireysel özgürlüklerin korunmasına hizmet eder.

​Bu nedenlerin doğru bir şekilde anlaşılması, ceza hukukunun temel prensiplerinden biridir. Bir fiilin hukuka aykırılığının ortadan kalkması, suçun unsurlarından birinin (hukuka aykırılık unsuru) eksik kalması anlamına gelir. Bu da, failin cezalandırılmaması sonucunu doğurur. Ancak bu nedenlerin her biri, kendi içinde belirli şartları barındırır ve bu şartların titizlikle incelenmesi gerekir. Aksi takdirde, her türlü haksız fiilin, “hukuka uygunluk” bahanesi altında meşrulaştırılması tehlikesi doğar. Bu nedenle, hukuka uygunluk nedenleri, adalet sisteminin en hassas ve en önemli konularından biri olarak öne çıkar.

Leave a Reply

Open chat
Avukata İhtiyacım var
Merhaba
Hukuki Sorunuz nedir ?
Call Now Button