Single Blog Title

This is a single blog caption

Borçlar Hukukunda Muvazaa ve İnançlı İşlem

Borçlar Hukukunda Muvazaa ve İnançlı İşlem

Giriş – Kavramsal Çerçeve

 Borçlar hukuku pratiğinde, görünürde aynı fotoğrafa benzeyen iki farklı hukuki olgu olan muvazaa ile inançlı işlem sıkça karıştırılır. Oysa birinde baştan itibaren “görünen ile istenen” arasında kasıtlı bir uyumsuzluk (muvazaa) varken; diğerinde gerçek bir borç ilişkisi kurulmuş, fakat taraflar aralarında ayrı bir güven ilişkisi (inanç sözleşmesi) ile asıl ekonomik amacın korunmasını kararlaştırmışlardır. Aşağıda bu iki kurumu tek tek tanımlayıp, ispat rejimleri ve üçüncü kişilere etkisiyle birlikte uygulamadaki örneklerle aralarındaki farkları berraklaştırıyorum.

1) Muvazaa: Tanım, Türler ve Sonuç

Tanım. Muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatma amacıyla, gerçekte istemedikleri bir beyanı karşılıklı ve bilinçli olarak açıklamaları; görünürdeki işlemin arkasında ya hiçbir hukuki sonuç doğurmama iradesi (mutlak muvazaa) ya da başka bir gizli işlem (nispi muvazaa) bulunmasıdır.

  • Mutlak muvazaa: Taraflar sırf görünüş yaratmak için sözleşme yapmış gibi davranır; gerçekte hiçbir işlem istemezler. Görünürdeki işlem kesin hükümsüzdür; perde arkasında da geçerli bir işlem yoktur.

  • Nispi muvazaa: Görünürde bir işlem yapılır (ör. satış), fakat tarafların gerçek iradesi başka bir işlemdir (ör. bağış). Bu halde görünürdeki işlem hükümsüz, gizli işlem ise kanunun şekil ve geçerlilik şartlarını taşıyorsa geçerlidir.

Sonuçları. Muvazaalı işlem, görünüşteki haliyle baştan itibaren hükümsüzdür. Gizli işlem şartları sağlıyorsa hüküm doğurur; sağlamıyorsa o da geçersiz sayılır. Muvazaa iddiası, taraflar arasında kural olarak yazılı delille ispatlanır; üçüncü kişiler (alacaklılar, mirasçılar gibi) ise her türlü delille ileri sürebilir. Özellikle taşınmazlarda muvazaalı satış yoluyla alacaklılardan veya mirasçılardan mal kaçırma tipik görünüm şeklidir.

2) İnançlı İşlem: Tanım, Unsurlar ve İşleyiş

Tanım. İnançlı işlem (inanç sözleşmesi/temliki), TBK’da açık bir başlık altında düzenlenmemiş olmakla birlikte, uygulama ve yerleşik içtihatla kabul edilmiş bir kurumdur. Esası şudur: Taraflar, gerçek bir borç ilişkisi kurarlar ve bu çerçevede bir hak (çoğunlukla mülkiyet) güven amacıyla inançlı kişiye devredilir. Aynı anda veya önceden/sonradan yapılmış ayrı bir inanç anlaşması ile inançlı kişi, belirli şart gerçekleşince iade etme/geri devretme borcu altına girer.

Unsurlar.

  • Gerçek devir iradesi: Muvazaadan farklı olarak, görünürdeki devir ciddidir; hak gerçekten geçer.

  • Güven amacı: Devir teminat veya yönetim amacıyla yapılır (ör. borç ödenince geri verilecek).

  • İade borcu: İnançlı kişi şart gerçekleştiğinde hakkı iade edeceğini önceden taahhüt etmiştir.

Sonuçları. İnançlı işlem geçerlidir; ihlali halinde inanan taraf, iade/tescil, alacak veya tazminat talep edebilir. Uygulamada ispat için mutlaka yazılı bir “inanç mektubu/sözleşmesi” aranır; zira çoğu somut olay HMK m.200 kapsamında senetle ispat sınırına takılır. Taşınmazlarda, inanç anlaşmasının iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülmesinde tapuda güven ilkesi (TMK m.1023) kritik rol oynar: İnançlı kişi taşınmazı iyi niyetli üçüncüye devrederse, kuralen inanan taraf bu üçüncüye karşı ayni iade talebinde bulunamaz; ancak kötüniyet ispat edilirse farklı sonuç doğabilir.

3) İspat Rejimi ve Üçüncü Kişilere Etki

  • Muvazaa: Taraflar arasında senetle ispat esası geçerlidir; yazılı delil başlangıcı, yemin, ikrar gibi istisnalar uygulanabilir. Üçüncü kişiler muvazaa iddiasını her türlü delille ispatlayabilir; bu nedenle alacaklılar veya mirasçılar, muvazaayı tanık, emsal satışlar, bedelin ödenmediğine dair karineler vb. ile ortaya koyabilir.

  • İnançlı işlem: Çoğu kez yazılı inanç sözleşmesi aranır. Yazılı delil yoksa, istisnai haller dışında tanıkla ispat mümkün olmaz. Üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilirlik, iyi niyet kalkanı nedeniyle sınırlıdır.

4) Zamanaşımı ve Talepler

  • Muvazaa: Hükümsüzlük def’i niteliğindeki iddia, kural olarak zamanaşımına tabi değildir. Ancak uygulamada, özellikle tapu iptal ve tescil isteklerinde, iyi niyetli üçüncü kişilerle karşılaşılması halinde ayni talebin sınırları gündeme gelir; ayrıca tazminat/sebepsiz zenginleşme benzeri fer’i taleplerde genel zamanaşımı süreleri tartışılır.

  • İnançlı işlem: İnanç sözleşmesine dayalı iade/alacak talepleri genellikle 10 yıllık zamanaşımına tabidir; başlangıç tarihi çoğu kez iade borcunun muaccel olduğu an olarak kabul edilir.

5) Uygulamada Sık Görülen Örnekler

  1. Mal kaçırma amacıyla kardeşe satış (muvazaa): Borçlunun taşınmazını bedelsiz sayılabilecek bir bedelle yakın akrabasına devretmesi; bedelin fiilen ödenmemesi; satıştan hemen önce takip/ilam süreçlerinin başlaması. Burada görünürde satış, gerçekte bağış ya da hiç işlem yapmama iradesi vardır. Alacaklı, muvazaa iddiasıyla tapu iptal–tescil isteyebilir veya tasarrufun iptali yoluna başvurabilir.

  2. Kredi teminatı için devir (inançlı işlem): Tacirin, kısa süreli kredi teminatı olarak aracını güvendiği kişiye devredip, borç bitince geri alınmasını kararlaştırması. Devir gerçektir; borç ödenince iade borcu doğar. İnanç sözleşmesi yazılı değilse ispat sorunu yaşanır.

  3. Şirket ortağına emanet pay devri (inançlı işlem): İmza yetkisi, yönetimsel ihtiyaç veya rekabet hassasiyetleri nedeniyle payların bir süreliğine ortağa geçirilmesi; şart gerçekleşince geri devredilmesi. Üçüncü kişiye devrin söz konusu olması halinde iyi niyet koruması belirleyici olur.

  4. Muris muvazaası görünümü (muvazaa): Miras bırakanın mirasçıdan mal kaçırma amacıyla taşınmazını “satış” gösterip gerçekte bağış olarak devretmesi. Mirasçılar, üçüncü kişi sayıldıklarından her türlü delille muvazaayı ispatlayıp tapu iptal–tescil isteyebilir.

6) Temel Farklar – Kısa Özet

  • İradenin niteliği: Muvazaada gerçek irade ile açıklama kasıtlı uyumsuzdur; inançlı işlemde devir iradesi gerçektir, ayrıca iade borcu doğuran bağımsız bir güven anlaşması vardır.

  • Geçerlilik: Muvazaalı görünürdeki işlem hükümsüz; inançlı işlem geçerlidir.

  • Amaç: Muvazaa çoğunlukla üçüncü kişileri aldatma (alacaklı/mirasçı) saikine dayanır; inançlı işlem teminat/yönetim amacı güder.

  • İspat: Muvazaa taraflar arasında yazılı delille, üçüncü kişilerce her türlü delille ispatlanır; inançlı işlemde yazılı inanç sözleşmesi neredeyse zorunlu pratik şarttır.

  • Üçüncü kişiye karşı ileri sürülebilirlik: Muvazaa, üçüncü kişilere karşı geniş şekilde ileri sürülebilir; inançlı işlem, iyi niyetli üçüncü kişiye karşı sınırlı etki doğurur.

  • Zamanaşımı: Muvazaada hükümsüzlük def’i niteliği gereği zamanaşımı tartışması dar; inançlı işlemde iade/alacak talepleri çoğunlukla 10 yıl ile sınırlıdır.

Sonuç

 Pratikte farkı yakalamanın anahtarı şudur: Muvazaa, “oynanmış bir sahne”dir; perdenin önündeki sözleşme gerçek değildir. İnançlı işlem ise “gerçek bir devir + iade taahhüdü” kombinasyonudur. Dosyada para akışının gerçekliği, bedel ödeme ispatı, yazılı inanç belgesi ve işlemin ekonomik mantığı doğru kurgulanırsa, uyuşmazlığın doğru kavramsal kategoriye yerleştirilmesi ve buna uygun ispat stratejisinin seçilmesi mümkün olur. Bu ayrım; talep türünü (tescil, alacak, tazminat), taraf teşkilini, üçüncü kişilerin durumunu ve zamanaşımı rejimini doğrudan belirlediğinden, davanın kaderini tayin eden pratik bir önem taşır.

Leave a Reply

Open chat
Avukata İhtiyacım var
Merhaba
Hukuki Sorunuz nedir ?
Call Now Button