Borç Karşılığı Alınan Altın ve Gümrük Kaçakçılığı Suçlaması, Örnek Somut Olay: 5607 ile 1567 Sayılı Kanunlar Işığında Hukuki Değerlendirme
I. Giriş
Son yıllarda Türkiye’de özellikle kıymetli madenler, altın ve döviz temelli değerlerin sınır ötesi hareketiyle ilgili denetimler sıkılaşmış; kolluk kuvvetleri ve gümrük birimleri tarafından yürütülen operasyonlar, çoğu zaman masum görünen sivil işlemleri dahi cezai kovuşturma konusu haline getirmiştir. Bu yazıda, bir kişinin alacaklısından borcuna karşılık 10 kilo İsviçre menşeli altın alması ve bu altınları Eminönü’nde bozdurmaya götürürken kolluk kuvvetlerince durdurulması halinde doğabilecek hukuki riskler, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun hükümleri çerçevesinde incelenecektir.
II. Olayın Özü: Borç Tahsili mi, Kaçakçılık mı?
ÖRNEK OLAY: Bir müvekkil, kendisine olan şahsî borcunu ödeyemeyen bir alacaklıdan, nakit ödeme yerine yaklaşık 10 kilogram İsviçre menşeli altın teslim almıştır. Müvekkil, bu altınları İstanbul Eminönü bölgesinde bulunan bir kuyumcuda bozdurmak üzereyken kolluk kuvvetleri tarafından durdurulmuş, yapılan ilk incelemede altınların herhangi bir gümrük beyannamesine konu olmadığı ve yurda usule aykırı şekilde sokulmuş olabileceği değerlendirilmiştir. Müvekkilin, altınların menşe ve gümrük statüsüne dair bilgi sahibi olmadığı, yalnızca borcun aynî olarak tahsiline aracılık ettiği ileri sürülmektedir.
Senaryoya göre kişi, kendisine borcu olan birinden nakit para yerine İsviçre menşeli 10 kilogram altın almıştır. Altınları bozdurmak üzere dışarı çıktığında kolluk güçleri tarafından durdurulmuş, yapılan ilk incelemede altınların menşei yurtdışı olarak tespit edilmiştir.
Bu durumda yetkili merciiler şu sorularla karşı karşıya kalacaktır:
- Altınlar Türkiye’ye yasal yollarla mı sokulmuştur?
- Gümrük beyanı yapılmış mıdır?
- Kişi altınların ithalat süreci hakkında bilgi sahibi midir?
- Bu fiil kişisel nitelikte midir yoksa ticari bir eylem mi söz konusudur?
III. 5607 Sayılı Kanun Kapsamında Cezaî Sorumluluk
A. Temel Norm
5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3/1. maddesine göre:
“Eşyayı, gümrük işlemlerine tabi tutmaksızın ülkeye sokan veya bu şekilde ülkeye sokulan eşyayı bilerek ve isteyerek satın alan, taşıyan veya saklayan kişi…” kaçakçılık suçunu işlemiş sayılır.
Burada dikkat edilmesi gereken, failin eşyanın menşeini bilmesi ya da bilmesi gerektiği halde eşyayı bozdurmak, taşımak, piyasaya sürmek gibi tasarruflarda bulunmasıdır.
B. Ticari Miktar Unsuru
10 kilogram altın gibi yüksek değerli bir eşyanın miktarı “ticari” kabul edilmektedir. Bu durumda 5607 sayılı Kanun’un ilgili maddesi uyarınca ceza artırılır. Uygulamada Yargıtay, bu tür fiilleri sıradan “mülkiyet tasarrufu” olarak değil, doğrudan “ticari amaçlı kaçakçılık” olarak değerlendirmektedir.
C. Cezai Yaptırımlar
- 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası,
- 20.000 güne kadar adli para cezası,
- Eşyaya el koyma ve kamuya geçirilmesi (müsadere),
- Gerekirse soruşturma sürecinde gözaltı ve tutuklama gibi tedbirler uygulanabilir.
IV. 1567 Sayılı Kanun ve İdarî Yaptırım Rejimi
A. Beyan Zorunluluğu ve 32 Sayılı Karar
1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun çerçevesinde çıkarılan 32 Sayılı Karar’ın 7. maddesi uyarınca kıymetli madenlerin yurda getirilmesi ancak gümrük idaresine beyanla mümkündür. Bu beyan yapılmazsa, suç değil ancak kabahat olarak işlem yapılır.
B. Uygulama: İdari Para Cezası
Eğer kişinin kastı yoksa ve sadece beyan yükümlülüğünü yerine getirmediği tespit edilirse:
- Gümrük idaresi tarafından kıymetli eşya hakkında tutanak düzenlenir,
- Eşyanın değeri üzerinden 3 katına kadar idari para cezası uygulanabilir,
- Müsadere yerine eşya sahibine beyan ve vergi ödemesi karşılığında iade hakkı tanınabilir.
Bu durumda kişinin cezaî bir yargılamaya tabi tutulması değil, ekonomik nitelikli bir yaptırımla karşılaşması söz konusudur.
V. Ne Bis In Idem Sorunu ve Kanunlar Arası Seçim
Her iki kanunun aynı fiile ilişkin yaptırım öngörmesi, “aynı fiilden dolayı iki kere cezalandırmama” ilkesi olan ne bis in idem prensibini gündeme getirir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken:
- 1567 sayılı Kanun’un özel norm niteliği taşıması,
- 5607 sayılı Kanun’un ise ceza hukuku bakımından genel norm olmasıdır.
Bu sebeple, beyansız ithalat gibi rejim ihlallerinde 1567 sayılı Kanun esas alınmalı,
kasıtlı, ticari amaçla yapılan taşıma-fiillerinde ise 5607 sayılı Kanun devreye girmelidir.
VI. Somut Olay Açısından Değerlendirme
Kişinin savunması, bu ayrım açısından önemlidir:
Hukuki Kriter | 5607 | 1567 |
---|---|---|
İsviçre menşei | ✔️ | ✔️ |
Beyan yok | ✔️ | ✔️ |
Ticari miktar | ✔️ | ❌ |
Kast | Varsayılır | Yoksa idari işlem yapılır |
Borç tahsili | Tartışmalı | Kişisel işlem savunması mümkündür |
Eğer kişi bu altınları kaçak olduğunu bilerek taşımışsa, 5607 uyarınca cezalandırılması söz konusu olabilir. Ancak, altınların borç ödemesi karşılığı verildiği, kişinin ithalat süreci hakkında bilgi sahibi olmadığı, ticari amaç taşımadığı, herhangi bir ithalat işlemiyle ilgisinin bulunmadığı ispatlanırsa, 1567 sayılı Kanun kapsamında yalnızca idari para cezası uygulanması yeterli olacaktır.
VII. Sonuç ve Öneriler
Bu tür olaylar her zaman teknik detaylar, maddi olgular ve kast unsuru üzerinden değerlendirilir. 5607 ve 1567 sayılı kanunlar arasında yapılacak doğru bir ayrım, kişinin cezai sorumluluğunu ortadan kaldırabileceği gibi; haksız bir ceza yargılamasının da önüne geçebilir.
Hukuki öneriler:
- Altınların borç tahsili olduğuna ilişkin yazılı belgeler temin edilmelidir.
- İthalat süreciyle ilgisi olmadığını gösterir tanık beyanları ve iletişim kayıtları dosyaya sunulmalıdır.
- Gerekirse, altını veren kişinin ifadesiyle ithalat sürecinin sizin dışınızda geliştiği ispatlanmalıdır.
- Ceza değil, idari kabahat olduğunu gösteren dilekçeyle takipsizlik veya adli işlemden dönüş talep edilmelidir.
📩 Detaylı bilgi ve benzer senaryolarda hukuki destek almak için bizimle iletişim kısmından doğrudan irtibata geçebilirsiniz. Profesyonel gümrük ve ceza hukuku avukatlarımız süreç boyunca yanınızda olacaktır.