Single Blog Title

This is a single blog caption

Anonim Şirketlerde Pay Sahibine Borcun Sermayeye Dahil Edilmesi

Giriş

Anonim şirketlerde sermaye, yalnızca kuruluş aşamasında değil, şirketin tüm varlığı boyunca belirleyici bir unsur olarak karşımıza çıkar. Zira sermaye, bir yandan pay sahiplerinin şirkete katılım payını temsil ederken, diğer yandan şirketin borçlarına karşı alacaklılara güvence sağlayan en önemli araçtır. Bu nedenle Türk Ticaret Kanunu (“TTK”), sermayeyi yalnızca bir muhasebe kalemi olarak değil, aynı zamanda bir hukuki güvenlik kurumu olarak düzenlemiştir.

Bu bağlamda, anonim şirketlerde en çok tartışılan meselelerden biri, şirketin pay sahiplerine karşı mevcut borçlarının sermayeye dönüştürülüp dönüştürülemeyeceğidir. Uygulamada sıkça karşılaşılan bu durum, özellikle sermaye artırımı yoluyla şirketin mali yapısının güçlendirilmesi amacıyla başvurulan bir yöntemdir. Pay sahibine olan borcun sermayeye dahil edilmesi, hem sermaye korunması ilkesinin sınırlarını zorlamakta hem de alacaklı haklarının güvenceye alınıp alınmadığı sorusunu gündeme getirmektedir.


Anonim Şirketlerde Sermaye Kavramı

Anonim şirketlerde sermaye kavramı, TTK m. 127’de düzenlenmiştir. Bu hükme göre, “para, alacak, kıymetli evrak, fikri mülkiyet hakları, taşınır ve taşınmazlar ile devrolunabilen ve nakden değerlendirilebilen her türlü değer” sermaye olarak konulabilir. Böylece kanun koyucu, sermaye kavramını son derece geniş yorumlamış ve ekonomik değer ifade eden her unsurun sermaye olarak kabul edilmesine olanak tanımıştır.

Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, sermaye olarak konulacak unsurun gerçek, mevcut, devrolunabilir ve paraya çevrilebilir olmasıdır. Dolayısıyla, hayali, gelecekte doğabilecek veya devri hukuken mümkün olmayan hakların sermaye olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

Sermayenin anonim şirketlerde üç temel fonksiyonu vardır:

  1. Güvence fonksiyonu: Alacaklıların haklarını korur.

  2. Katılım fonksiyonu: Pay sahiplerinin şirkete katılım oranını belirler.

  3. Yatırım fonksiyonu: Şirketin faaliyetlerinin finansmanını sağlar.


Sermaye Türleri

Anonim şirketlerde sermaye, genellikle nakdi ve ayni olarak ikiye ayrılır. Nakdi sermaye, şirketin banka hesabına yatırılan para miktarını ifade ederken; ayni sermaye, taşınır, taşınmaz, marka, patent, işletme gibi varlıklardan oluşur.

Bunların yanında, alacakların sermaye olarak konulması da mümkündür. TTK m. 127/1 açıkça “alacakların” sermaye olarak konulabileceğini düzenlemiştir. İşte bu noktada, şirketin ortağına olan borçlarının sermaye olarak kabul edilip edilemeyeceği sorunu gündeme gelir.


Pay Sahibine Borcun Sermayeye Dahil Edilmesi

Şirketin ortağına olan borcu, çoğu zaman cari hesap ilişkilerinden, pay devirlerinden, kâr payı alacaklarından veya ödünç işlemlerinden doğmaktadır. Bu borçların sermaye artırımında sermaye olarak kabul edilmesi, şirketin bilanço yapısını güçlendirmekte ve mali açıdan rahatlama sağlamaktadır.

Ancak, bu uygulama hukuki açıdan çeşitli riskler barındırmaktadır. Zira şirketin ortağına borcunun sermayeye dönüştürülmesi, sermayenin korunması ilkesini zedeleyebilir. Eğer borç gerçekte mevcut değilse veya muvazaalı şekilde yaratılmışsa, sermaye artırımı alacaklıların zararına bir işlem haline gelir.


Hukuki Dayanaklar

TTK m. 127, alacakların sermaye olarak konulmasına açıkça izin vermektedir. Dolayısıyla, şirketin pay sahibine olan borcunun sermayeye eklenmesi kural olarak mümkündür. Ancak bunun için bazı şartların sağlanması gerekir:

  • Borcun gerçek ve mevcut olması,

  • Devrolunabilir nitelik taşıması,

  • Paraya çevrilebilir olması,

  • Değerinin bağımsız bilirkişi raporuyla belirlenmesi.

Bunların yanında, TTK m. 342 hükmü uyarınca ayni sermaye mahiyetindeki her unsur gibi, şirketin ortağına olan borcun sermayeye dönüştürülmesi de bilirkişi raporuna tabidir.


Uygulama ve Usul

Şirketin pay sahibine olan borcunun sermayeye dahil edilmesi şu aşamalardan geçer:

  1. Yönetim kurulunun sermaye artırımı için genel kurula öneride bulunması,

  2. Genel kurulun esas sözleşme değişikliği yoluyla sermaye artırımı kararı alması,

  3. Şirketin borcunun varlığı ve değerinin bağımsız bilirkişi raporu ile tespit edilmesi,

  4. Sermaye artırımının ticaret siciline tescili ve ilan edilmesi.

Bu aşamalarda şeffaflık ilkesi son derece önemlidir. Aksi takdirde hem pay sahipleri hem de alacaklılar yanıltılmış olur.


Yargıtay Kararları Işığında Değerlendirme

Yargıtay, alacakların sermaye olarak konulmasına yönelik birçok karar vermiştir. Özellikle 11. Hukuk Dairesi, bu konuda istikrar kazanmış içtihatlara sahiptir.

  • 2017/4358 E., 2019/2211 K. sayılı kararında Yargıtay, şirketin ortağına olan borcunun sermaye artırımında mahsup edilerek sermaye taahhüdü yerine getirilmiş sayılabileceğini belirtmiştir.

  • 2015/13462 E., 2017/6789 K. sayılı kararında ise, muvazaalı alacakların sermayeye dahil edilmesinin mümkün olmadığını, bunun sermaye korunması ilkesine açıkça aykırılık teşkil ettiğini vurgulamıştır.

Dolayısıyla Yargıtay, temel olarak iki ilkeye dikkat çekmektedir:

  1. Borcun gerçekliği

  2. Sermayenin korunması ilkesi


Mukayeseli Hukuk

Alman hukukunda alacakların sermaye olarak konulması mümkündür; fakat AktG § 27 gereğince değerleme ve denetim sıkı şartlara bağlanmıştır. İsviçre hukukunda OR m. 634 ve devamı maddeler alacakların sermaye olarak kabulünü düzenlemiş ve denetçi raporu şartını getirmiştir. Avrupa Birliği şirketler hukukunda da sermayenin korunması ve şeffaflık ilkesi ön planda tutulmuştur.


Doktrindeki Görüşler

Doktrinde bu mesele hakkında iki görüş bulunmaktadır.

  • Lehte Görüş: Şirketin ortağına olan borcunun sermayeye eklenmesi, şirketin borç yükünü azaltır, bilanço yapısını güçlendirir, alacaklıların güvenliğini artırır.

  • Aleyhte Görüş: Bu yöntem, özellikle zarar eden şirketlerde, sermaye kaybını gizleme aracı olarak kullanılabilir ve alacaklıların zararına sonuç doğurur.


Sorunlar ve Çözüm Önerileri

En önemli sorun, şirketin ortağına olan borcun gerçekliğinin tespitidir. Muhasebe kayıtlarıyla desteklenmeyen, muvazaalı veya hayali borçların sermayeye eklenmesi hukuken mümkün olmamalıdır. Ayrıca değerleme sorunu ve denetim eksikliği de önemli riskler barındırmaktadır.

Bu sorunların çözümü için:

  • Bağımsız denetim raporu zorunlu hale getirilmeli,

  • Ticaret sicilinde alacağın niteliği ve kaynağı açıkça belirtilmeli,

  • Yargısal denetim mekanizmaları güçlendirilmelidir.


Sonuç

Anonim şirketlerde pay sahibine olan borcun sermayeye dahil edilmesi, TTK hükümleri çerçevesinde mümkündür. Ancak bunun için borcun gerçek, mevcut, devrolunabilir ve paraya çevrilebilir olması şarttır. Yargıtay içtihatları da bu konuda muvazaa yasağı ve sermaye korunması ilkesini ön planda tutmaktadır.

Sonuç olarak, pay sahibine olan borcun sermayeye dahil edilmesi uygulamada şirketlerin mali yapısını güçlendiren faydalı bir yöntemdir; ancak şeffaflık ve denetim mekanizmaları işletilmediğinde, alacaklıların ve diğer pay sahiplerinin zararına sonuç doğurabilecek riskli bir işlemdir.

Leave a Reply

Open chat
Avukata İhtiyacım var
Merhaba
Hukuki Sorunuz nedir ?
Call Now Button