Anonim şirket mi, limited şirket mi?
Ticarete adım atarken veya mevcut şirketinizin türünü değerlendirirken, anonim şirket ile limitet şirket arasında bir seçim yapmak sıkça karşılaşılan bir sorundur. Bu kararı verirken Ticaret Kanunu’nun yanı sıra vergi mevzuatını da göz önünde bulundurmak önemlidir. Ben bu yazıda konuyu sadece vergi mevzuatı açısından ele alacağım.
Vergi mevzuatında dikkate alınması gereken ana maddeler, Vergi Usul Kanunu’nun 10. maddesi, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un mükerrer 35. maddesi ve yine 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesidir. Vergi Usul Kanunu’nun 10. maddesi, kanuni temsilcilerin vergi ödevlerini yerine getirmemeleri durumunda sorumlu tutulacaklarını belirtmektedir. Kusur, vergilendirme ile ilgili ödevlerin ihmal edilmesi anlamına gelir. Bu maddede, tüzel kişiliğe sahip mükelleflerin varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve ilgili alacakların, vergilendirmeye dair ödevlerini yerine getirmeyen kanuni temsilcilerden tahsil edileceği öngörülmüştür.
6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddesi ise, kanuni temsilcilerin kamu alacaklarına ilişkin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk esasına dayandığını belirtmektedir. Bu, kamu alacaklarının borçlu şirketten tahsil edilememesi durumunda, kanuni temsilcilerin kusuru olmasa dahi sorumlu tutulabileceklerini ifade eder. Ayrıca, 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesi, limitet şirket ortaklarının amme alacaklarıyla ilgili sorumluluklarını düzenler ve ortakların, şirketten tahsil edilemeyen veya edilemeyeceği anlaşılan amme alacaklarından sermaye hisseleri oranında sorumlu olduklarını belirtir.
Ancak limitet şirketler için bu düzenlemelerin hangi sırayla uygulanacağı net bir şekilde belirlenmemiştir. Yani, limitet şirketten tahsil edilemeyen kamu alacaklarının tahsili için alacaklı idarenin önce kanuni temsilciye mi başvurması gerektiği yoksa doğrudan ortakları mı takip etmesi gerektiği mevzuatta açık değildir. Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 11.12.2018 tarihli E.2013/1 K.2018/1 sayılı kararına göre, limitet şirketlerin vergi borçlarının tahsilinde, ortakların takibine başlanabilmesi için önce kanuni temsilcinin takibinin yapılması gerekmemektedir. Bu karar, limitet şirket ortaklarının, şirket müdürü ile benzer riskleri taşıdığını ve hatta mali durumları daha iyi ise daha fazla risk altında olabileceklerini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, limitet şirket ortakları, şirketin kamu borçları için herhangi bir ödeme emri ile karşılaşabilirler.
Limitet şirketlerin pay devirleri vergiye tabi olup, bu devirler için herhangi bir zaman sınırlaması bulunmamaktadır. Bu nedenle, pay devri gerçekleştikten sonra uzun yıllar geçse bile, devrin kazancı üzerinden gelir vergisi ödenmesi gerekmektedir. Ayrıca, pay devirleri noterde yapıldığından noter harcı ve damga vergisi ödeme yükümlülüğü de vardır.
Öte yandan, anonim şirketlerde payların (hisse senedi veya ilmühaber) iktisabından itibaren iki yıl geçtikten sonra devir kazancı vergi dışı kalmaktadır. Pay devirlerinde noter zorunluluğu olmadığından, harç ve damga vergisi ödenmez. Miras yoluyla kalan paylarda, anonim şirketlerde vergi dışı kalan kazanç, limitet şirketlerde ise gelir vergisi kapsamına girer.
Ticaret Kanunu, anonim şirketler için limitet şirketlere göre daha yüksek sermaye koşulları ve bürokratik işlemler öngörse de, vergi mevzuatındaki kolaylıklar anonim şirketlerin avantajını artırmaktadır. Ayrıca, ticaret hukuku açısından anonim şirketler, limitet şirketlere kıyasla bazı avantajlara sahiptir. Örneğin, anonim şirketlerde ortak sayısında bir sınırlama yoktur, halka açılarak sınırsız pay sahipliği mümkündür. Limitet şirketlerde ise ortak sayısı 50 ile sınırlıdır. Ayrıca, anonim şirketlerde genel kurullarda karar alma süreci sermaye oranına göre gerçekleşirken, limitet şirketlerde sermaye oranı ve ortak sayısına göre karar alınır.
Bu nedenlerle, anonim şirketler vergi mevzuatı ve ticaret hukuku açısından genellikle daha avantajlıdır. Dolayısıyla, mevcut limitet şirketlerin anonim şirkete dönüşmesi faydalı olabilir.
Erdinç Karahan