Akıl Hastalığı Ve Ceza Hukuku
Akıl Hastalığı veya Zayıflığının Ceza Ehliyetine Etkisi
Ceza hukuku, bireylerin işledikleri fiillerden sorumlu tutulabilmeleri için belirli şartların varlığını arar. Bunlardan en önemlisi, kişinin “ceza ehliyetine” sahip olmasıdır. Ceza ehliyeti, failin davranışının hukuki anlam ve sonuçlarını kavrayabilme, irade serbestisiyle hareket edebilme ve suçun manevi unsurunu oluşturabilme yeteneğini ifade eder. Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) bu konu özellikle madde 32 ve devamında düzenlenmiş olup, akıl hastalığı veya zayıflığı bulunan kişilerin işledikleri suçlar bakımından özel hükümler öngörülmüştür.
Ceza Ehliyeti Nedir?
Ceza ehliyeti, failin hem kusurluluğunu hem de fiilinden dolayı cezalandırılabilme yetisini kapsar. Hukuken bir kişinin ceza ehliyetinin bulunabilmesi için:
-
Fiilin hukuki anlamını kavrama yeteneği (idrak gücü),
-
İradesini yönlendirme yeteneği (seçim yapabilme gücü),
-
İrade serbestisinin akıl sağlığı veya gelişimi nedeniyle kısıtlanmamış olması gerekir.
Bu üç unsurdan herhangi birinde eksiklik varsa, failin ceza sorumluluğu ya ortadan kalkar ya da azalır.
Akıl Hastalığı Kavramı
TCK m. 32/1’e göre; “Akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kimseye ceza verilmez. Ancak bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.”
Bu hüküm uyarınca, failin ceza alabilmesi için akıl hastalığı fiil tarihinde onun algılama veya yönlendirme yeteneğini tamamen ortadan kaldırmamış olmalıdır. Eğer kişi suç anında bu yetenekten tamamen yoksunsa, ceza verilemez; bunun yerine tedavi ve koruma amaçlı güvenlik tedbirleri uygulanır.
Akıl hastalığı, kişinin davranışlarının anlam ve sonuçlarını idrak etmesini veya bu davranışlar üzerinde iradi kontrolünü ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan bir psikiyatrik rahatsızlığı ifade eder. Örneğin; şizofreni, paranoid bozukluk, ağır depresif ataklar, mani nöbetleri veya epileptik psikoz gibi rahatsızlıklar, kişinin suç fiili işlediği sırada algılama ve yönlendirme yeteneğini ortadan kaldırabilir.
Akıl Zayıflığı ve Ceza Ehliyeti
TCK m. 32/2 ise “akıl zayıflığı” kavramını düzenler. “Akıl zayıflığı sebebiyle işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilen ancak bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kimseye ceza verilir; ancak ceza, 1/3’e kadar indirilebilir.”
Akıl zayıflığı; kişinin zihinsel gelişiminin yaşıtlarına göre geri kalması, öğrenme veya kavrama becerisinin düşük olması gibi durumları kapsar.
-
Tam akıl hastalığı gibi ceza sorumluluğunu tamamen kaldırmaz.
-
Hakim, failin davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ne ölçüde azaldığını bilirkişi raporlarıyla belirler ve buna göre indirim yapar.
Örneğin; 18 yaşında olmasına rağmen zihinsel gelişim seviyesi 10 yaşındaki bir çocuğa denk olan bir birey, suçun hukuki anlamını tam olarak kavrayamayabilir. Bu durumda cezada “akıl zayıflığı nedeniyle indirim” gündeme gelir.
Adli Tıp Kurumu ve Uzman Raporlarının Önemi
Mahkemeler, ceza ehliyetini belirlemek için genellikle Adli Tıp Kurumu (ATK) veya üniversitelerin psikiyatri bölümlerinden rapor alır.
-
Bu raporlar, failin suç tarihindeki ruhsal durumunu değerlendirir.
-
Sürekli tedavi gerektiren akıl hastalığı olan kişilere ceza yerine “koruma ve tedavi amaçlı güvenlik tedbirleri” uygulanır.
Yargıtay kararlarına göre, tek başına bir psikiyatrik teşhis ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Önemli olan, suçun işlendiği anda kişinin algılama ve yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkıp kalkmadığıdır.
Çocuklar ve Ceza Ehliyeti
Akıl zayıflığı kavramı, çocuklar açısından da önem taşır. 12 yaşından küçük çocukların ceza sorumluluğu bulunmazken, 12-15 yaş arası çocuklarda fiilin hukuki anlamını kavrama yeteneği değerlendirilir. Bu yaş grubundaki bir çocuğun zeka seviyesi veya akıl zayıflığı, ceza ehliyetinin olup olmadığının belirlenmesinde önemli bir kriterdir.
Yargıtay Kararlarından Örnekler
Yargıtay, akıl hastalığı veya zeka geriliği ile ilgili birçok içtihat geliştirmiştir.
-
Yargıtay 1. Ceza Dairesi, E. 2018/5464 K. 2019/1782: “Akıl hastalığı tanısı tek başına ceza ehliyetini ortadan kaldırmaz; suç tarihindeki ruhsal durumun raporlarla desteklenmesi gerekir.”
-
Yargıtay 4. Ceza Dairesi, E. 2016/2345 K. 2017/3241: “Akıl zayıflığı nedeniyle davranışlarını yönlendirme yeteneği azalan sanık lehine TCK 32/2 uygulanmalıdır.”
Yargıtay ayrıca, raporların çelişkili olması halinde ATK İhtisas Kurulu’ndan yeni bir rapor alınmasını zorunlu kılmaktadır.
AİHM İçtihatları ve İnsan Hakları Perspektifi
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), akıl hastalarının tedavi merkezlerinde uzun süre tutulmalarını özgürlük hakkı (AİHS m.5) kapsamında denetlemektedir.
-
Winterwerp/Hollanda Kararı: AİHM, akıl hastalarının tedbir amaçlı tutulmasında “ölçülülük” ilkesine vurgu yapmıştır.
-
Kusurluluk ve tedavi arasındaki dengenin gözetilmemesi, insan hakları ihlali doğurabilir.
Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar
Uygulamada en büyük sorunlardan biri, raporların çelişkili olmasıdır. Farklı kurumlarca alınan raporlar bazen farklı değerlendirmeler içerebilir. Bu durumda mahkemeler, daha detaylı inceleme yapılması için ATK İhtisas Kurulu’ndan rapor talep eder.
Ayrıca, ceza ehliyeti bulunmayan bir kişinin uzun süre hastanede tutulması, özgürlük hakkı açısından da tartışmalara yol açabilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bu tür durumlarda tedbirlerin ölçülü ve gerekli olmasını şart koşmaktadır.
Sonuç
Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı, modern ceza hukukunun en hassas konularından biridir. Zira burada hem bireyin özgürlüğü hem de toplum güvenliği dengelenmeye çalışılır. Ceza ehliyeti bulunmayan bir kişiye ceza vermek, adalet anlayışına aykırı olacağı gibi, ceza hukukunun temel amacı olan failin ıslahını da gerçekleştiremez.
Bu nedenle mahkemeler, uzman raporlarıyla desteklenen titiz bir değerlendirme yapar ve kişinin tedavisini güvenlik tedbirleri yoluyla sağlar.
Gözdenur Turna