Single Blog Title

This is a single blog caption

Adli Kontrol Tedbiri Nedir? Hukuki Boyutu, Uygulaması ve Yargı Kararları

Ceza yargılamasında en tartışmalı konulardan biri, şüpheli veya sanığın yargılama süresince özgürlüğünün kısıtlanmasıdır. Tutuklama, ceza muhakemesinde başvurulan en ağır koruma tedbiri olup, kişi özgürlüğüne doğrudan müdahale eder. Ancak modern hukuk devletlerinde tutuklama, yalnızca zorunlu hâllerde ve son çare olarak başvurulması gereken bir yöntemdir. İşte bu noktada adli kontrol tedbiri, tutuklamanın ağır sonuçlarını bertaraf eden, özgürlüğü sınırlı ölçüde kısıtlayarak yargılamanın amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir alternatif olarak karşımıza çıkar.

Adli kontrol tedbiri, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109. maddesinde düzenlenmiş olup, esasen kişinin kaçma ihtimalini, delilleri karartmasını ya da yargılamayı engellemesini önlemek amacıyla uygulanır. Ancak tutuklamadan farklı olarak kişi tamamen cezaevine konulmaz; bunun yerine mahkeme tarafından belirlenen yükümlülüklere uymak şartıyla, özgürlüğünü toplumsal hayatta sınırlı ölçüde kullanmaya devam eder. Bu yönüyle adli kontrol, ceza muhakemesinde ölçülülük ve bireyselleştirme ilkesinin en somut örneklerinden biridir.

Adli Kontrolün Hukuki Dayanağı

Adli kontrol tedbirinin hukuki temeli, CMK m.109-115 arasında yer alır. Kanun koyucu, 2005 yılında yürürlüğe giren CMK ile birlikte adli kontrol kurumunu Türk hukuk sistemine dâhil etmiş, 2014 ve 2020’de yapılan infaz ve usul değişiklikleriyle kapsamını genişletmiştir. CMK m.109’da adli kontrolün şartları belirtilmiş, 110. ve devamı maddelerde ise uygulanma usulleri, yükümlülük türleri, kaldırılması ve değiştirilmesi düzenlenmiştir. Ayrıca Anayasa’nın 19. maddesinde yer alan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesi de adli kontrol tedbirinin ölçülü ve gerekçeli uygulanmasını zorunlu kılar.

Adli kontrol tedbiri, özellikle tutuklamanın orantısız olacağı hâllerde mahkemelere daha hafif bir müdahale aracı sunar. Yani hâkim, şüpheli veya sanığın tutuklanmasını gerektirecek derecede ağır bir durum görmezse, ama serbest bırakıldığında da kaçma veya delil karartma riski olduğuna kanaat getirirse, adli kontrol kararı verebilir. Bu anlamda adli kontrol, hem toplum güvenliğini hem de kişi özgürlüğünü aynı anda koruyan bir denge mekanizmasıdır.

Adli Kontrolün Amacı

Ceza muhakemesinin temel amaçlarından biri, yargılamanın sağlıklı biçimde yürütülmesidir. Şüpheli ya da sanığın duruşmalara katılması, delillerin toplanması, tanıkların dinlenmesi ve adaletin gecikmeden yerine getirilmesi için sanığın hazır bulunması gerekir. Tutuklama bu amacı sağlasa da, kişi özgürlüğü üzerinde en ağır sınırlamadır. Adli kontrolün amacı ise, aynı hedeflere ulaşmak için daha az özgürlük sınırlayan bir yol sunmaktır.

Örneğin, bir sanığın yurtdışına çıkma ihtimali varsa, tutuklamak yerine yurtdışı çıkış yasağı getirmek yeterli olabilir. Ya da kişinin düzenli olarak imza atması sağlanarak kaçma riski azaltılabilir. Böylece hem kişi özgürlüğü tamamen ortadan kaldırılmamış olur, hem de kamu yararı korunur. Bu bakımdan adli kontrol, ceza muhakemesinde “en az müdahale” ilkesinin somutlaşmış hâlidir.

Adli Kontrol Yükümlülükleri

CMK m.109/3 uyarınca, hâkim şüpheli veya sanığa çeşitli yükümlülükler getirebilir. Bu yükümlülükler arasında en yaygın olanları yurtdışına çıkış yasağı ve imza yükümlülüğüdür. Ancak kanun, daha geniş bir yelpazede tedbirler öngörmüştür. Bunlar arasında elektronik kelepçe ile izleme, belirli yerleşim bölgesinde ikamet etme, belirli kişilerle görüşmeme, tedaviye veya eğitime devam etme, araç kullanma yasağı, kamuya yararlı işlerde çalıştırma gibi seçenekler bulunur. Bu yükümlülükler, kişinin durumuna ve suçun niteliğine göre bireyselleştirilir.

Burada önemli olan, adli kontrol tedbirinin kişiye orantısız yükler getirmemesidir. Örneğin, haftanın her günü imza yükümlülüğü getirmek, kişinin çalışma hayatını tamamen engelleyebilir ve dolayısıyla ölçüsüz olur. Bu nedenle hâkim, adli kontrol tedbirini belirlerken hem suç isnadının ciddiyetini hem de kişinin sosyal ve ekonomik koşullarını dikkate almak zorundadır.

Adli Kontrol Kararı ve Uygulaması

Adli kontrol tedbirine karar verme yetkisi, soruşturma aşamasında sulh ceza hâkimine, kovuşturma aşamasında ise yargılamayı yapan mahkemeye aittir. Cumhuriyet savcısı adli kontrol talebinde bulunabilir, ancak kararı verecek merci hâkimdir. Karar verilirken şüpheli veya sanığın savunma hakkı gözetilmelidir; yani kişi, hangi yükümlülüklerin getirileceği konusunda dinlenmelidir.

Adli kontrol kararı verildikten sonra, tedbirin uygulanması Denetimli Serbestlik Müdürlüğü tarafından takip edilir. Yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediği düzenli olarak raporlanır. İhlal hâlinde hâkim, tedbiri ağırlaştırabilir veya son çare olarak tutuklama kararı verebilir. Dolayısıyla adli kontrol, dinamik bir tedbirdir; koşullar değiştikçe kaldırılabilir, hafifletilebilir veya ağırlaştırılabilir.

Adli Kontrolün Kaldırılması ve Değiştirilmesi

Adli kontrol, sonsuza kadar sürecek bir tedbir değildir. Ölçülülük ilkesi gereği, yalnızca gerekli olduğu sürece devam edebilir. CMK m.111’e göre hâkim, re’sen veya şüpheli/sanığın talebi üzerine adli kontrol tedbirini kaldırabilir veya değiştirebilir. Uygulamada sıkça karşılaşılan durum, yargılamanın uzaması ve sanığın uzun süre adli kontrol altında kalmasıdır. Bu durumda tedbir, fiili bir cezaya dönüşmemeli ve gerekliliğini yitirdiğinde kaldırılmalıdır.

Nitekim Anayasa Mahkemesi, uzun süre devam eden adli kontrol tedbirlerinin ölçüsüz olabileceğini, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını ihlal edebileceğini birçok kararında vurgulamıştır. Bu nedenle, savunma makamı tedbirin kaldırılması için düzenli başvurularda bulunmalı ve tedbirin gereksiz hâle geldiğini somut olgularla göstermelidir.

Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi İçtihatları

Yargıtay, adli kontrol tedbirini çoğu kararında “tutuklamanın alternatifi” olarak değerlendirmekte, ölçülülük ilkesine vurgu yapmaktadır. Özellikle imza yükümlülüğü ve yurtdışı çıkış yasağı tedbirlerinde, kişinin hayatını aşırı derecede kısıtlayan uygulamaların hukuka aykırı olduğuna işaret eden kararlar mevcuttur.

Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru kapsamında verdiği birçok kararında, adli kontrolün ölçüsüz uygulanmasının kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını ihlal edebileceğine hükmetmiştir. Mahkeme, adli kontrolün sürekli uzatılması, gerekçesiz kararlara dayandırılması veya keyfî şekilde uygulanması hâllerinde hak ihlali tespit etmektedir. Bu bağlamda, adli kontrolün adeta “uzatılmış bir tutuklama” biçimine dönüşmemesi gerektiği sıkça vurgulanmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Perspektifi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 5. madde kapsamında “özgürlükten yoksun bırakma” kavramını geniş yorumlamaktadır. Buna göre, adli kontrol tedbirleri de kişinin günlük hayatını ciddi ölçüde kısıtlıyorsa, özgürlükten yoksun bırakma olarak değerlendirilebilir. AİHM, bu tür tedbirlerin kanuni, ölçülü ve gerekli olup olmadığını denetler. Türkiye aleyhine verilen bazı kararlar, adli kontrolün uzun süre ve gerekçesiz uygulanmasının Sözleşme’ye aykırılık teşkil ettiğini göstermektedir. Bu kararlar, Türk yargısının adli kontrol uygulamalarında daha dikkatli olmasını zorunlu kılmaktadır.

Adli Kontrolün Pratik Önemi

Adli kontrol tedbiri, yalnızca teorik bir kurum değil, ceza yargılamasında her gün karşılaşılan bir uygulamadır. Özellikle terör suçları, örgütlü suçlar ve ağır ekonomik suçlarda mahkemeler, tutuklama yerine adli kontrol tedbirine sıklıkla başvurur. Bu uygulama, hem yargılamanın sağlıklı yürütülmesini hem de cezaevlerinin yükünün azaltılmasını sağlar. Ayrıca masumiyet karinesi gereği, hüküm kesinleşene kadar kişinin cezaevinde tutulmaması esastır. Adli kontrol bu ilkeyi de güçlendiren bir araçtır.

Ancak uygulamada zaman zaman adli kontrol tedbirinin otomatik bir önlem gibi verildiği, gerekliliği tartışılmadan dosyalara konulduğu görülmektedir. Bu yaklaşım, adli kontrolün amacına aykırıdır. Her tedbir bireyselleştirilmiş, somut gerekçelere dayalı ve ölçülü olmalıdır.

Sonuç

Adli kontrol tedbiri, Türk ceza muhakemesi hukukunda özgürlüğün korunması ile kamu yararının dengelenmesini sağlayan en önemli araçlardan biridir. Tutuklamanın alternatifi olarak ortaya çıkan bu kurum, kişiye getirilen yükümlülüklerle yargılamanın güvenliğini sağlarken, özgürlüğü tamamen ortadan kaldırmaz. Ancak adli kontrol, ölçüsüz ve gerekçesiz şekilde uygulanırsa, kendisi de hak ihlaline dönüşebilir. Yargıtay, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları bu konuda yol gösterici olup, hâkimler ve savunma makamları bu içtihatlara uygun hareket etmelidir.

Sonuç olarak, adli kontrol tedbiri “özgürlük esas, tutuklama istisnadır” ilkesinin bir yansımasıdır. Hukuka uygun, bireyselleştirilmiş ve ölçülü biçimde uygulandığında, hem adil yargılanma hakkını hem de toplum güvenliğini aynı anda koruyan etkili bir koruma tedbiridir.

                                                                                                                                                                   Hukuk Fakültesi Öğrencisi Ada Ceren KENDİGELEN

Leave a Reply

Open chat
Avukata İhtiyacım var
Merhaba
Hukuki Sorunuz nedir ?
Call Now Button