DENİZ TABANI KAYNAKLARININ HUKUKİ STATÜSÜ: ULUSLARARASI DÜZENLEMELER VE TÜRKİYE’NİN DENİZ HAKLARI
Deniz Taban Kaynaklarının Hukuki Statüsü:
Deniz tabanı kaynakları, denizlerin altındaki toprak ve su katmanlarında bulunan petrol, doğal gaz, mineraller gibi çeşitli doğal kaynakları ifade eder. Bu kaynakların hukuki statüsü, uluslararası deniz hukukunun en önemli konularından biridir.
Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) ve Deniz Tabanı Kaynakları
1982 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS), deniz tabanındaki kaynakların hukuki statüsü konusunda kapsamlı bir çerçeve sunar. Sözleşmeye göre:
Kıta Sahanlığı: Bir kıyı devleti, kendi kıta sahanlığı üzerindeki deniz yatağı ve toprak altındaki tüm cansız doğal kaynakları arama ve işletime dair münhasır haklara sahiptir.
Uluslararası Deniz Yatağı Alanı: Kıta sahanlıklarının dışında kalan deniz yatağı ve toprak altı kaynakları, “Uluslararası Deniz Yatağı Alanı” olarak tanımlanır. Bu alanın kaynakları, tüm insanlığın ortak mirası olarak kabul edilir ve Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi (International Seabed Authority – ISA) tarafından yönetilir.
Uluslararası Deniz Yatağı Alanının Özellikleri
- Ortak Miras: Bu alanın kaynakları, herhangi bir devlete ait değildir ve tüm insanlığın yararına kullanılması amaçlanır.
- Yönetim: Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi (International Seabed Authority – ISA), bu alanın kaynaklarının keşfi, işletilmesi ve korunmasından sorumludur.
- Araştırma ve İşletim: ISA, bu alandaki faaliyetleri düzenleyen uluslararası anlaşmalar ve düzenlemeler yapar.
- Çevre Koruma: Deniz ortamının korunması, bu alandaki faaliyetlerin temel prensiplerinden biridir.
Uluslararası Deniz Yatağı Alanının Önemi
- Ekonomik Potansiyel: Bu alan, özellikle deniz tabanındaki madenler (manganez düğümleri, polimetalik sülfürler, kobalt kabukları) açısından büyük ekonomik potansiyele sahiptir.
- Geleceğin Kaynakları: Geleneksel enerji kaynaklarının tükenmesiyle birlikte, deniz tabanındaki kaynaklar geleceğin enerji ihtiyacını karşılamak için önemli bir alternatif olabilir.
- Bilimsel Araştırma: Bu alan, deniz bilimleri ve yer bilimleri alanında yapılan araştırmalar için önemli bir platformdur.
Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi (ISA)
ISA, 1994 yılında kurulan ve merkezi Jamaika’nın Kingston kentinde bulunan uluslararası bir kuruluştur. ISA’nın temel görevleri şunlardır:
- Uluslararası deniz yatağı alanının kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi
- Araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin düzenlenmesi
- Deniz tabanındaki faaliyetlerden kaynaklanan çevresel etkilerin azaltılması
- Gelişmekte olan ülkelerin bu alandaki faaliyetlere katılımının desteklenmesi
Uluslararası deniz yatağı alanı, dünya okyanuslarının önemli bir parçasıdır ve gelecekte insanlığın ihtiyaçlarını karşılamak için büyük potansiyele sahiptir. Ancak, bu alanın kaynaklarının sürdürülebilir bir şekilde kullanılması ve çevrenin korunması için uluslararası işbirliği ve etkili yönetim mekanizmalarının geliştirilmesi gerekmektedir.
Deniz Tabanı Kaynakları ile İlgili Sorunlar
Deniz tabanı kaynakları, insanlık için büyük bir potansiyel taşısa da, çıkarımı sırasında ve sonrasında birçok sorunla karşı karşıya kalıyoruz.
Hukuki Sorunlar
- Sınır Çizimi: Kıta sahanlıklarının sınırlarının belirlenmesi konusunda komşu devletler arasında sık sık anlaşmazlıklar ortaya çıkmaktadır.
- Uluslararası Düzenlemeler: Deniz tabanı kaynaklarının çıkarılması konusunda uluslararası düzeyde yeterli ve kapsamlı düzenlemeler bulunmamaktadır.
- Deniz Yatağı Otoritesinin Yetkileri: Uluslararası Deniz Yatağı Otoritesi’nin yetkileri ve sorumlulukları konusunda belirsizlikler bulunmaktadır.
Türkiye’nin Deniz Tabanı Kaynakları: Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili bir coğrafyaya sahip olması sebebiyle, deniz tabanı kaynakları konusunda önemli bir potansiyele sahiptir. Ancak, bu kaynakların hukuki statüsü, hem uluslararası deniz hukuku çerçevesinde hem de bölgesel anlaşmazlıklar nedeniyle oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir.
Bölgesel Anlaşmazlıklar
Türkiye’nin deniz tabanı kaynaklarına ilişkin en büyük sorun, komşu ülkelerle yaşadığı sınır anlaşmazlıklarıdır. Özellikle Ege Denizi’nde Yunanistan ile, Karadeniz’de ise bazı komşu ülkelerle kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sınırları konusunda uzun yıllardır süregelen anlaşmazlıklar bulunmaktadır. Bu anlaşmazlıklar, deniz tabanı kaynaklarının paylaşımı konusunda belirsizlikler yaratmakta ve ekonomik faaliyetleri olumsuz etkilemektedir.